Bir süredir, özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomileriyle ilgili olarak, potansiyel, güncel veri setleri ve beklenti analizlerinden oluşan trend modelleri yerine, spekülatif, uydurulmuş haberlere göre pozisyon almaya çalışan bir “bel altı” kirli piyasa oluşturulmaya çalışılıyor. Bu kirli piyasanın belli kavramsallaştırılmaları da geliştirilmiş durumda. Örneğin, “kırılgan ülkeler”, “kırılgan beşli” gibi kavramlar son zamanların en operasyonel kategori anlatısı olarak bu “piyasanın” diline yerleştirildi.
Eskiden IMF’nin yönettiği ya da henüz IMF’nin el atmadığı ülkeler kategorisi vardı. Bu, IMF çıpası olarak nitelendiriliyor ve IMF reçetesinin pençesinde olan ülkelerin borçlarını ödemesi konusunda, çıpa adeta bir garanti oluyordu.
IMF çıpası kullanmayan ülkeler ise dalgalı okyanuslarda sürüklenen, batmaya mahkûm ülke muamelesi görüyorlardı. 90'lı yılların finansal kriz silsilesi ve Latin Amerika deneyimleri IMF çıpasının bizzat kriz nedeni olduğunu tüm dünyaya anlattı. IMF, Türkiye dâhil olmak üzere, birçok ülkeden itibar kaybederek kovuldu. Aslında kovulan bir ekonomi politikası anlayışı ve teorisiydi. Bundan sonra ise IMF çıpasının yerini bu ekonomi anlayışını amentü kabul
Şimdi size bir ekonomik tetikçilik ve operasyon hikâyesi anlatacağım.
Esasında bu, nasıl organize bir küresel çete faaliyeti karşısında olduğumuzu da gösterecektir.
Türkiye ekonomisi, 2017 yılında tüm olumsuz beklentileri yerle bir ederek büyüme rekoru kırarken, makroekonomik dengelerde, bütçe gerçekleşmelerinde, ihracatın büyümeye katkısında da olumlu bir yola girmişti. Enflasyon ve işsizlikte görülen katılık da çözülme sürecine girmişti. Banka sistemimiz, KGF ile yüzde 20’leri geçen kredi genişlemesi gerçekleştirmiş ve kredi geri dönüş oranları yükselerek takipteki alacaklar düşmüş ve banka sisteminin aktif yapısı hızla iyileşerek dünyanın en sağlam banka sistemleri arasındaki yerini perçinlemişti. Ancak bundan da ötesi, Türkiye’nin 2018 ve 2019 yılında da 2017 çıkışını sürdüreceğine dair güçlü işaretler alıyorduk.
KGF etkisinin 2017 4. çeyrek itibarıyla azalmasına ve 3. çeyrek yüksek büyümesine bağlı olarak, son çeyrek büyümesinde düşüş bekliyorduk. Ancak gelen öncü göstergeler, son çeyrekte de bize hatırı sayılır bir büyüme düşüşü olmayacağını gösterdi. Bütün bunlara bağlı olarak, Türkiye’ye, hem borsa tarafına hem de doğrudan yabancı yatırım olarak hatırı sayılır bir sermaye
Dün Rusya’nın Soçi kentinde yapılan Türkiye-Rusya-İran zirvesinin Ortadoğu için tarihi önemde olduğu tartışmasızdır. Çünkü bu zirve, yaklaşık iki yüz yıldır bu bölgenin kaderini belirleyen Batı’nın şimdiki hâkimiyet oyununa son veren bir dönüm noktasıdır. Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimini küresel terör örgütü FETÖ’yü kullanarak gerçekleştirenler, Irak ve Suriye’de iç savaş, parçalanma süreçlerinin de sorumlusudur. PKK/PYD’yi bu bölgede düzenli ordu seviyesinde silahlandırılmasının arkasında yatan gerçeğin DEAŞ olmadığını artık çocuklar biliyor. Üstelik DEAŞ’ın kurgu bir terör örgütü olduğu da gün gibi açığa çıktı. Esasında son dört yılda Türkiye’de olan bitenlerle, bölge dinamikleri arasındaki bağlantı çok açıktır. Gezi süreci, 17/25 Aralık, PKK'nın hendek eylemleri, Rusya-uçak krizi ve 15 Temmuz darbe girişimi... Bütün bu süreç, Irak’ın parçalanması, Suriye iç savaşı süreçleriyle birlikte yürütüldü.
Ekonomide ne oldu?
Tabii bu arada Türkiye ekonomisine yönelik her türlü spekülatif girişim, kirli haber mekanizmalarıyla gündeme getirildi. Derecelendirme kuruluşları, Türkiye’nin makroekonomik verilerine bakmaksızın olumsuz raporlar eşliğinde örgütlü bir not indirim operasyonunu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kapsamlı ve siyasi vizyonunu dile getiren bütün konuşmalarında, siyasi olarak, “Dünya beşten büyüktür” mottosuyla formüle ettiği bir değişim paradigmasına işaret eder. Bu, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD önderliğinde kurulan, Batı ya da gelişmiş ülkeler egemenliğe dayalı siyasi sistemin değişmesi gerektiğinin vurgulanmasıdır. Esasında bu vizyon yalnız siyasi değil, ekonomiden başlayarak bütün alanlarda mazlumların lehine büyük bir dönüşümü içerir. Örneğin, bu temel siyasi değişim vurgusunu ekonomide de enflasyon-faiz tartışmasıyla dile getirdiği bir temel iktisadi paradigma değişimine bağlar. Esasında yüksek faizin enflasyonun doğrudan nedeni olduğu vurgusu, yalnız iktisadi-teknik bir mantık yürütmeyi kapsamaz. Bu vurgu, bunun da ötesinde çok kapsamlı bir iktisadi değişimi -bizce- anlatır ve “Dünya beşten büyüktür” itirazıyla tarihsel olarak örtüşür.
NATO meselesi...
Birleşmiş Milletler’in (BM) şimdiki örgütlenmesi 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan uluslararası düzenin sonucudur. Şimdiki Güvenlik Konseyi’ni oluşturan beş ülkenin ve bu beş ülkenin örtülü önderliğini yapan ABD’nin siyasi ve ekonomik hâkimiyeti, savaş sonrası kurulan uzlaşının ve paylaşımın
Bu hafta İngiltere kaynaklı iki haber Ortadoğu’da ve Körfez’de yeni ABD planını olduğu gibi açığa çıkardı. İlk haber Rakka’da ABD gözetimindeki YPG-DEAŞ ittifakını ortaya çıkartıyor. YPG’li “koalisyon güçleri” DEAŞ’ı silahlarıyla Rakka’dan daha güvenli alanlara transfer etmişler. BBC’nin haberi şu gerçeği ispatladı: ABD, Ortadoğu’da DEAŞ da dâhil olmak üzere, elinin altındaki terör örgütlerini kullanarak hatta onları organize ederek, kendisine doğrudan bağlı mikro devletler kurmak istiyor. Farklı dini, etnik kimliklere sahip grupları, önce terör sonra da kendisine bağlı mikro terör devletleri olarak yeniden inşa etmek ve böylece Ortadoğu’da savaş halini sürekli kılmak şimdilik ABD için bir taşla birçok kuş vurmak anlamına geliyor. Çünkü kendi denetimi dışındaki eksen ve güçlü devletleri bu terör devletçikleriyle kuşatacağını düşünüyor. İkincisi, bölgeyi dünya silah sanayiinin stratejik pazarlarından biri haline getiriyor. Üçüncüsü, bundan sonra ancak bölgesel istikrarsızlıklar ve savaş haliyle yürüyecek olan petro-dolar sistemini ayakta tutmaya çalışıyor.
Körfez meselesi...
Tam burada zaten Suudi Arabistan’da olanlara bakmamız gerekiyor. Zaten ikinci haberimiz de bununla ilgili.
Eylül ayı sanayi üretim endeksi beklentinin üzerinde geldi. Bir önceki yılın aynı ayına göre yıllık 10.4 artış gösteren sanayi endeksi, 2017 yılı büyümesinde, nitelik olarak, önemli bir değişimin işaretini veriyor. 2017 yılında sanayinin üretim ve ihracat açısından genel trendine baktığımızda ve bunu 2016 yılıyla karşılaştırdığımızda, 2017 yılının sürekli ama istikrarlı bir çizgide artan bir tempo tutturduğunu görüyoruz.
Türkiye’de sanayi üretiminin en önemli sorunlarından biri, sanayicinin, finansman, işçilik, enerji gibi doğrudan üretimi ve verimliği etkileyen değişkenlere bağlı olarak, istikrarlı bir üretim çizgisi tutturamamasıdır.
Bu yüzden yıl içinde bile sanayi üretimi çok keskin iniş çıkışlar gösterebilir.
Bu durum, istihdamı ve sonuçta genel refahı etkileyen, büyümeyi düşüren önemli bir sorunumuzdur. Türkiye, 2017 yılında bu önemli sorunu aşan bir sanayi üretimi çizgisi tutturmuştur.
Yeni bir yol...
Öncelikle KGF ile sanayicinin en dar zamanında finansa erişimini kolaylaştırıldı. İşgücüne katılım bu yıl en üst düzeyde seyretti ve enerji fiyatlarında ve tedarikinde bir sorun yaşamadık. Bunun dışında hükümet, yeni bir büyüme ve kalkınma perspektifiyle sanayiciye ve ihracatçıya
Başta tam ortasında bulunduğumuz Avrasya coğrafyası olmak üzere, tüm dünyada şu an yaşanan büyük dönüşüm hiç şüphesiz ki daha öncekiler gibi politik ve ekonomik alanlarda teknolojik devrimlerin sürüklediği müthiş bir altüst oluşu gündeme getiriyor. Ancak bu büyük dönüşümün, özellikle bir önceki sanayi devriminin sürüklediği ve 20. yüzyılda başlayan fosil yakıt enerjisine, Sovyetler’in demir-çelik ve elektrik üretimine/verimliliğine, ABD’nin dolarına ve militarizmine, Avrupa’nın faşizmine dayalı “büyük dönüşümden” niteliksel olarak farklı, temel bir ayrımı var. Ve bu ayrım, insanlığın bundan sonraki hikâyesini belirleyecek sistemik bir değişimin üzerinden oluyor.
O da şu: İlk sanayi devrimiyle iktisadi ve siyasi egemenliğini ilan etmiş Avrupa ve Anglosakson Batı’sı, bu yeni sanayi devriminin sürüklediği yeni büyük dönüşümle bu egemenliğini kaybediyor. Ve Asya’dan başlayan yeni bir dalga yeni Doğu-Batı dengesini kuruyor. Kara Avrupa'sında Almanya’nın diğer tarafta İngiltere ve ABD’nin, şimdiki bütün planları ve bu planlara dayalı operasyonları hem kendi gelecekteki güçlerini korumak hem de genel olarak, ilk sanayi devrimi kaynaklı Batı egemenliğinin bu yeni büyük dönüşümden en az
Bu hafta, ekonomide önümüzdeki günleri belirleyecek adımlar atıldı, açıklamalar yapıldı. Dün 3. Turizm Şûrası başladı. Ve bugün yerli otomobilin üretim stratejisiyle tanışacağız.
Öncelikle Sayın Başbakan’ın Kredi Garanti Fonu’nun, Türkiye ekonomisinde “mütemadi” olacağını açıklaması banka sistemi ve reel sektör için bir kazanımdır. KGF’nin, önümüzdeki dönem, finansal istikrarın bir unsuru ve dinamiği olarak da önem kazanacağını söyleyebiliriz. Çünkü KGF kaynaklı kredi genişlemesi hem banka sisteminin aktif yapısını düzenleyen/düzelten hem de büyümenin istihdam odaklı ve kapsayıcı olmasını sağlayan ve bu anlamda hem enflasyonla mücadeleyi hem de istihdamı destekleyen bir dinamiktir.
KGF: Büyük kazanım...
TCMB’nın dünkü Enflasyon Raporu sunumunda da belirtildiği gibi, 2017 ikinci ve üçüncü çeyreklerinde hızlanan ve yüzde 22’lere ulaşan kredi genişlemesi, KGF’nin sürekli hale gelmesi ve selektif kredi plasmanını desteklemesiyle, makul ve kontrol edilebilir seviyelerde istikrar kazanacaktır. Hiç şüphesiz bu, hem TCMB’nın enflasyon ve finansal istikrar hedefleriyle uyumlu olacak hem de Türkiye’nin büyüme potansiyelini realize edecek optimum bir seviye olacaktır.
KGF, öncelikle banka