Volkan Demirel’in son yıllardaki “vukuatları” saymakla bitmez.
Neler yapmadı ki; meslektaşımızı evinden aldırmakla tehdit etti.
Milli maç öncesi ısınırken kendisine küfür edildiğini ileri sürüp, teknik direktörü dahil herkese posta koydu, çekip gitti.
Bir Galatasaray derbisinde Melo’yu kastederek, “Belediye gereksiz sokak köpeklerini zehirlesin, yoksa bu iş bana kalacak” dedi.
Yine bir Galatasaray derbisinde kalesinden orta sahaya kadar depar attı, Sabri ile kavgası uzun süre konuşuldu.
Son olarak Fenerbahçe-Galatasaray basketbol maçından sonra taraftara çirkin tezahürat yaptırmakla suçlandı.
Ve bu eylemi yüzünden, Türkiye’de 6222 sayılı yasa gereği hakkında soruşturma açılan ilk sporcu oldu.
Baştan söyleyelim, Hakan Çalhanoğlu’nun aldığı 4 aylık men cezasında Trabzonspor Kulübü’nün en küçük bir sorumluluğu yok.
Trabzonspor Yönetimi, 4 yıl önce 100 bin euro imza parası verdiği genç yıldız bir başka takıma transfer olunca, açıktan ödediği parayı geri alabilmek için işin peşine düştü.
Menajeri ve Hakan’ın babası defalarca talep edilmesine karşın bu parayı geri ödemeyince, konu önce FIFA’lık, sonra da CAS’lık oldu.
Aslında Hakan da itiraf ediyor, “Babamın hatasıydı” diye... İyi de Hakan; aradan bu kadar süre geçmiş, sen neden iade etmedin Trabzonspor’dan aldığın ve hak etmediğin o parayı? Yoksa baban hâlâ kandırıyor mu seni? Üstelik yaptığın transferlerden misli misli kazanmışken!
Kusura bakmasınlar. 17 yaşında bir çocuğun menajeri dayısı-babası-ağabeyi olur, yetkisiz insanlara yetki verilirse daha çok can yanar. Sadece Hakan’ın değil, Avrupa’daki pek çok gurbetçi oyuncunun kaderi bu.
Şimdi herkes kara kara düşünüyor. Hakan Çalhanoğlu, A milli takımın en hayati maçlarından biri olan Finlandiya sınavında, kadroda olamayacak.
Sezon sonuna kadar önemli bir oyuncusundan mahrum kalacak Bayer Leverkusen de isyanlarda, “bizim suçumuz ne” diye. Peki kardeşim, transfer
Yarım asrı aşan bir geçmişe sahip Avni Aker’den çıkıp, Akyazı Şenol Güneş Spor Kompleksi’ne gelmek, garip duygular hissettiriyor insana. Şampiyonlukların yaşandığı, kupaların kaldırıldığı, sevinçlerin ve acıların yaşandığı tarihi stat artık Trabzonspor tarihinin anıları içindeki yerini aldı.
Gönül isterdi ki dün Gaziantepspor maçıyla açılışına tanıklık ettiğimiz bu modern tesis, kentin ortasındaki o sımsıcak, sevimli mahalleye inşaa edilseydi. Hayaldi. Karar vericilerin tercihi, Trabzon’un en güzel koylarından birini doldurup, sözcük anlamı savaş alanını çağrıştıran “Arena”lardan birini daha Akyazı’ya kondurmak oldu. Türk futbolu ile Trabzonspor camiasına, başarı ve şans getirsin.
* * *
Ligin ikinci yarısına Bursaspor ve Kasımpaşa deplasmanlarında aldığı iki galibiyetle başlayan, yeni transferleriyle farklı bir kimliğe bürünen Trabzonspor için, kuşkusuz kazanılması gereken bir maçtı Gaziantepspor sınavı.
Ben Yusuf Yazıcı’yı Trabzonspor’un en önemli transferi olarak görüyorum. Dolayısıyla Mehmet Ekici’nin gözden çıkarılması genç Yusuf’un gerçek performansını sergilemesi için mükemmel bir fırsat yarattı. Ekici gitmeseydi, bir ara kiralık verilmesi düşünülen Yazıcı böylesi büyük bir
Yıllarca Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığı yapmış dostumuzla konuşuyorduk geçen gün.
Konu futbol olunca, söz dönüp dolaşıp hakemlere geldi.
Özellikle bu sezon hakem performanslarının neden bu kadar kötü gittiği üzerine, şu saptamayı yaptı eski başkan:
“Türk hakemliği en büyük darbeyi, 4 yıl önce Meireles-Halis Özkahya arasında yaşanan olayda yedi. Fenerbahçeli oyuncunun hakem Özkahya’nın yüzüne tükürmesinden sonra yaşananlar, gerçekten düşündürücüydü. Disiplin kurulu eyleme 12 maç ceza verdi, Tahkim Kurulu bir hafta sonra 5 maça indirdi. Hakeme itibar edilmedi. Arkasında durulmadı. Hakem kendisini güvende hissetmedi. Bu olayı küçümseme.”
Belki haklıydı. Hakem cin gibidir. Neyin ne olduğunu çok iyi bilir. Mesaj kutusu hep doludur. Futbolu yönetenler ve Merkez Hakem Kurulu’nun yanında olmasını bekler. Bunları görmüyorsa, kendi rotasını çizer.
Halis Özkahya-Meireles olayı yıllar önce yaşansa da, o gün yapılan hataların bugünlere uzanan etkileri inkâr edilemez.
Şimdilerde kamuoyu ve medyada bir “hakem düşmanlığı” kampanyası sürdürülüyor. Herkes hakemlere saldırıyor, saydırıyor.
Tabii ki film sezon başındaki gibi yeniden başlamayacak. Sabır, zaman, anlayış gibi sözcüklere tahammülü kalmayan Trabzonspor camiası, elbette şampiyonluk hedeflemiyor. Ligin kalan bölümü için beklenti belli; Başkan ve teknik direktörün ortak çalışmasıyla takıma yeni katılanların uyum sürecini kısa zamanda atlatması, Trabzonspor’un takım olduğunu hatırlaması.
Bunun için birlikte daha fazla zaman geçirmek, biraz daha çalışmak ve futbolun ortak dilini kullanmaya başlamak yeter.
Geçen haftaki Bursaspor maçının ilk yarısındaki gibi istekli, sürekli öne oynamak isteyen bir Trabzonspor yoktu sahada. Kasımpaşaspor deplasmanında biraz daha savunmayı önemseyen, ender de olsa kanatları kullanarak çıkmaya çalışan bordo-mavili ekip, duran toplarla etkili olmayı denedi. İlk yarım saatte istediklerini yapmaya çalıştı. N’Doye’nin pasında Okay’ın kafa vuruşunun üst direkten dönmesi şanssızlıktı. Bu arada diri rakip karşısında orta alanda boğuşmak zorunda kaldı. Sık top kayıpları yaşadı.
Kasımpaşaspor’un 30.dakikadan sonra baskısı arttı. Sağda Tunay, boş kaldığı anlarda Adem skoru değiştirebilecek fırsatlar yakaladı. Bizce maçın kırılma anı Koita’nın kafa vuruşunda kaleci Onur’un yaptığı hamle idi.
19 yıl kulüp başkanlığı yapıp, sadece Türkiye liginin değil, Avrupa’nın da en hırçın, en huysuz başkanı unvanını alabilmek, sanırım Aziz Yıldırım’dan başkasının harcı olamazdı.
Hırs aklın önüne geçmiş, yaşadığı zor günler sinirlerini bozmuş, kontrol sistemini yıpratmış ve onu agresif bir insan yapmış olabilir. Belki de kulübünü bu kadar çıkarsız, uğruna sağlığını ve özgürlüğünü bile feda edebilecek kadar seven bir başka başkan görmeyeceğiz yakın gelecekte.
Lakin keskin sirke, küpüne zarar. Senelerin deneyimi var Yıldırım’da. Artık kameralara konuşurken dahi biliyor ne kadar ceza alacağını.
Zaten lafa da “Ne ceza verirlerse versinler...” diye başlayıp, saydırıyor hedefe koyduklarına. Kimi zaman da dostlarıyla sohbet ediyormuş gibi, aşağı inip hakemlere ayar verdiğini bile söylemekten çekinmiyor. Raporlara gerek kalmadan, adeta kendini ihbar ediyor.
Talimat bilmek yeter!
Sonra da kulübün hukukçuları, medyada yer alan “sevk haberlerinin” nasıl manipülasyona yol açtığını insanlara inandırabilmek için akla karayı seçiyor. Oysa azıcık sakin kalabilseler, bizim gibi görebilecekler ilk ağızdan gelen itiraflara uygulanacak yaptırımları!
Perşembe günü Adanaspor maçındaki eylem ve
Önce şunu söyleyelim. İki gün önce Trabzonspor’a imza atan ve tek antrenmana çıkan Olcay ile, yeni transferler Mas ve Pereira’nın sahada, kafileyle birlikte Bursa’ya kadar gelen Mehmet Ekici’nin tribünde olması, Ersun Yanal’ın başta yönetim olmak üzere süreci eleştirenlere sezon başı yapılan yanlışlar üzerinden verdiği ciddi bir mesajdır. İlk on birde genç yetenek Yusuf Yazıyı’yı tercih etmesi, Medjani’yi yedek kuvvet olarak kulübeye alması da hakeza! Nerede ise yarısı yenilenmiş bir Trabzonspor. İsteyen dilediği gibi algılayabilir ve yorumlayabilir bunu!
***
Futbol adına bu kadar üst düzey mücadelelere hasret kalmışız. Özellikle Trabzonspor’un kısa sürede gösterdiği değişim dikkat çekiciydi. Galiba kadro ne kadar kaliteli olursa, Yanal’ın istediklerini yaptırması o kadar kolaylaşacak. Buna zaman içinde yenilerin takıma uyumunu da dikkate alırsak, dün geceki sonuca endekslenmeden, bordo-mavili ekibin bugüne kadar aldığı hasarları daha kolay saracağını söyleyebiliriz.
İlk yarıda son derece istekli ve hırslı bir Trabzonspor vardı sahada. Sağda Pereira, Yanal’ın istediği kanat oyuncusu, ofansif yanı güçlü. Solda Mas’ın rakibe göre ileri çıkamaması normal. Lakin bu bölgedeki açığı
Bilimin çaresiz bir hastalığın ilacını bulması nasıl umut oluyorsa insanlara, Video Assistant Referee (VAR) video hakemliği teknolojisi de, öyle heyecanlandırdı futbolun paydaşlarını!
Daha önce defalarca yazılıp çizilmesi, Türkiye Futbol Federasyonu, Merkez Hakem Kurulu ve Kulüpler Birliği Vakfı tarafından değişik platformlarda anlatılmasına karşın, transferin suni ve kaygan zemininde patinaj yapan medyanın ilk gündemi, bir anda VAR oldu.
Üzerinde konuşulması, tartışılması, fikir beyan edilmesi elbette güzel. Belki aralarından, Uluslararası Futbol Birliği Kurulu’nun (IFAB) ufkunu açacak dâhiyane öneriler bile çıkabilir!
Lakin, Türk futbolunun en büyük sıkıntısı hakemlikmiş gibi bir algı yaratmak, kulüp başkanından futbolcusuna, teknik direktöründen medyasına, iç içe geçmiş sorunlar yumağına da çözüm üretilmesi gerçeğini, ortadan kaldırmaz.
Hakem, diğer unsurları gibi oyunun önemli aktörlerden biri. Hataları en alt düzeye indirme çabaları, yeri geldiğinde teknolojiden yararlanma girişimleri, futbolun marka değerini yükseltmekle sorumlu olanların asli görevi. Buna kimse karşı çıkıp, yadsıyamaz.
Parayla olmuyor!
VAR pahalı bir yatırım. Paranız varsa alıp getirirsiniz. Altyapısı