Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Devletin her kademesine sinsice yerleşen, yıllarca kalkışma hazırlığı yapan, 15 Temmuz’da duvara toslayan FETÖ’nün gizli şifreleri çözüldükçe, Türkiye’nin nasıl bir felaketin eşiğinden döndüğünü daha iyi anlıyor insanlar.
Emniyete, orduya, yargıya, eğitime, sağlığa sızan, iş dünyasında önemli kaleleri ele geçiren terör örgütü yandaşlarının spor ve futbol dünyasını es geçmesi düşünülemezdi kuşkusuz.
İlk etapta tescilli FETÖ’cüler çıktı adaletin karşısına. Bazıları ise hâlâ kaçak. Ancak çember genişledikçe yenileri ekleniyor listeye. Son olarak Başakşehir’in eski futbolcusu Bekir İrtegün takıldı ByLock oltasına. İtirafçı oldu. Cemaatin futboldaki yapılanmasıyla ilgili çok ciddi bilgiler verdiği iddia edildi.
Sayısı bilinmeyen spor imamlarının birinden söz etti İrtegün. Bu şahsın 17-25 Aralık operasyonlarından sonra ByLock’u telefonuna yüklediğini anlattı. Belli ki, hizmet hareketi onu da kandırmıştı!
“Dua” tuzağına düşen sadece Bekir İrtegün olamazdı elbette. Emniyetteki ifadesinde futbol dünyasından önemli isimleri verdiği ileri sürülüyor.
Savcılık soruşturması derinleştikçe gizli FETÖ’cülerin kimler olduğunu göreceğiz. Bakalım geçmişte ne tanık, ne sanık olanlar, bu kez paçayı kurtarabilecek mi? Bekliyoruz, yakında kokusu yayılır...

Ayrım yapılmamalı!
Endişemiz, terör örgütünün siyasi uzantılarının ortaya çıkarılması aşamasında kafalarda oluşan soru işaretlerinin, bu kulvarda da bulanıklığa yol açması!
Futbol popüler spor. Aktörleri de öyle. Oyuncusundan, teknik direktörüne çoğunun hatırı sayılır siyasi bağlantıları olduğunu biliyoruz. Bekir İrtegün’ün akıllı davranıp “itirafçı” pozisyonuna geçmesi, bu sayının artmasını sağlayabilir.
FETÖ’nün çözülme sürecine katkı sağlayacağı düşünülse de, geçmişle esaslı bir hesaplaşma yapılmaması ve güçlünün korunduğu izlenimi yaratılması, güven endeksinde hızla irtifa kaybeden adalet mekanizmasının daha ciddi zararlar görmesine sebep olabilir.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra binlerce insan, FETÖ ile ilişkili olduğu gerekçesiyle yargı önüne çıktı, çıkmaya devam ediyor. Örgütün ülkenin kılcal damarlarına değin nüfuz etmiş hücrelerinin zehirden arındırılması, bugünden yarına mümkün değil.
Şeriatın kestiği parmak acımaz diyorlar ya; o gece hain planları bozarken yaşamını yitiren ve gazi olan binlerce kahramanın anısına, FETÖ’nün futbol ve spordaki bağlantılarının ayrım yapılmaksızın deşifre edilmesi, ihanetin peşini bırakmamakta kararlı olduğunu söyleyen herkesin namus borcudur!

Ders çıkarılacak hayatlar!
Türk futbolunun son yıllarına vukuatları ile damga vurmuş iki isim var. Volkan Demirel ve Emre Belözoğlu.
Hırçınlıkları, sebep oldukları olaylar, medya ile yaşadıkları sıkıntılar, keskin açıklamaları, hep tartışma yaratmıştır.
İkisi de futbol hayatlarının sonbaharında.
Emre, eski takım arkadaşı Volkan’dan bir yaş büyük. Dolayısıyla daha deneyimli! Geriye dönüp baktıklarında pişmanlıklıkları var mıdır, bilmiyoruz. Belki yıllar sonra dost sohbetlerine konu olur.
Konumuz, “emekli” kartvizitlerini almadan önceki performansları. Emre Belözoğlu son iki sezondur müthiş bir değişim içinde. Futboluna odaklanıp, Başakşehir forması altında harika işler yapmayı sürdürüyor. Bunun içindir 37 yaşında Fenerbahçe’den “evine dön” teklifi alması. Teknik direktörü Abdullah Avcı’nın böylesi zor bir insanı takımın vazgeçilmesi hâline getirmesi, “sevgi-saygı-profesyonellik” üçgenin doğru kullanıldığında neler kazandırabileceğinin en somut örneğidir.
Bugün “Emre milli takıma geri dönmeli” deniyorsa, onun geçmişteki iniş-çıkışlarından çok, yarın Türk futboluna hangi kademeden hizmet vereceği konuşuluyor demektir.
Volkan Demirel’e gelince. Son milli takım olayında başına gelenleri kınasak ve hak versek bile, maalesef kendisini örnek gösterilecek bir noktada konumlandırmadı. Olgunluk döneminde futbol olarak geriledi. Veliahdı Kameni ile nasıl bir mücadele içine gireceğine karar vermez ise Fenerbahçe camiasında bıraktığı izlerden çok, kırdığı kalplerle anılması kaçınılmaz olacak.
Emre ile Volkan; ikisinin de gençler tarafından ibret alınacak ve ders çıkarılacak hikayeleri var. Yeter ki doğru okumasını bilsinler...

Hoş karşılanmaz!..
Kebapçı kavgası kişisel bir mesele olsa da, unvanınızın önünde Türkiye Futbol Direktörü yazıyorsa, toplumun her kesiminde merak uyandırır. Haber olur, tartışılır, eleştirilir, üzerine yorum yapılır.
Fatih Terim’in milli takımdan ayrılmasına neden olan olayın yankılarının Ankara’ya kadar ulaştığını ve rahatsızlık yarattığını biliyoruz. Dolayısıyla Futbol Federasyonu ve Terim’in “daha fazla yıpranmaması” adına alınan kararın perde arkasında çok daha etkili makamların görüş ve temennisinin olması da doğaldır.
Fatih hocaya tebligatı yapan kişi de önemlidir. Futbol Federasyonu Başkanvekili Servet Yardımcı’nın Terim’e ilettiği mesajın hemen kabul görmesi de bu sebeptendir. Alaçatı’da yaşanan olay, belki de bardağı taşıran son damla olmuştur. Milli takımda uzunca bir süredir yaşanan huzursuzluk, Arda ve prim konuları, ay-yıldızlı takımın beğenilmeyen performansı, futbolla yakından ilgili makamlarından da dikkatinden kaçmamıştır kuşkusuz.
Tazminat konusuna gelince. Makul bir süre geçtikten ve insanlar sakin kafayla yaşananların muhasebesini yaptıktan sonra, kamuoyunun vicdanını zedelemeyecek bir formül bulacaklardır diye düşünüyorum. Çünkü bu alacak-verecek meselesi değil, milli bir hadisedir. Önünde, arkasında, yanında para konuşulması, oldum olası hoş karşılanmaz!