Cüneyt Çakır Türk hakemliğinin yüz akı, göz bebeği. Rusya’da devam eden Dünya Kupası’nda çeyrek final maçlarını es geçmesi, onu finalin en güçlü adaylarından biri haline getirdi. Hepimizin gönlünden geçen, bu defa kariyerinde zirve yapması ve kuşaklar boyu anlatılacak bir hikayenin kahramanı olması.
Cüneyt hocanın şu aralar final beklentisi yanında farklı bir heyecan daha yaşadığını tahmin ediyorum, mutlaka kulağına gitmiştir...
Dünyanın en iyi üç hakemi arasında gösterilen Çakır’a, turnuva sonrası sürpriz bir transfer teklifi gelebilir. Daha önce de seslendirildi. Çin Futbol Federasyonu deneyimli hakemin peşinde. Menajerler aracılığı ile resmi olmayan kanallardan nabız yokladığı biliniyor. İddiayı, Merkez Hakem Kurulu Başkanı Yusuf Namoğlu’nun da doğrulaması rastlantı değil.
Ne yapacak?
Bu güne kadar herhangi bir rakam telaffuz edilmemişti. Sadece astronomik bir paradan söz ediliyordu. Şimdi sıkı durun; bize ulaşan bilgilere göre Çin’den FİFA kokartlı hakemimize önerilecek rakam tam 5 milyon dolar. Yani 22 milyon TL’den fazla. Üst düzey bir futbolcunun bonservis bedeli kadar bir ücret.
Çinlilerin kolay pes edeceğini sanmıyorum. Çakır ailesi iddiaları şimdilik doğrulamasa
Hafta içinde Altınordu kulübünün sosyal medya hesabından bir fotoğraf yayınlandı. İzmir temsilcisinin başkanı Seyit Mehmet Özkan ile Fenerbahçe’nin yeni lideri Ali Koç yer alıyordu karede.
Binlerce pozitif yorumun yanı sıra, ezeli rekabeti ebedi düşmanlığa çevirme alışkanlığını, böyle bir dostluk pozunun altında sürdürenler de vardı maalesef. Toplumsal değerleri ve saygı sınırlarını zorlayan kitlelere söylenecek söz bulamıyorum şahsen.
Gelelim Koç’un başkanlığı kutlama amaçlı ziyaretin perde arkası ve içeriğine; biliyorsunuz Altınordu kulübünün göz kamaştıran yapılanması sadece ülkemizdeki futbol otoritelerinin değil, Avrupa’nın da takibinde.
Yurt genelindeki on binlerce filizin yeşerdiği futbol okulları, alt yapı grupları ve yabancı oyuncusu bulunmayan profesyonel takımın yanı sıra, muhteşem tesisleri ile de göz bebeğimiz bu kulüp.
Ali Koç; Altınordu gerçeğini iki yıl önce fark etmiş ve 26 Temmuz 2016 tarihinde yaptığı ziyarette hayranlığını dile getirmişti. O dönem başkan Özkan ile diyaloğunda, “Gelecekte Fenerbahçe başkanlığını hedeflememiş olsam, sizlerle birlikte çalışır ve katkı sağlamak isterdim” ifadelerini kullanmıştı. Aradan geçen zamanda taraflar arasındaki iletişim
Futbol dünyanın en popüler oyunu... Milyarlarca dolarlık bir endüstri. Doğru hamleler yapıldığında en çok kazandıran ve izlenen spor branşı...
Şimdilerde mola verdiğimiz bu oyunun keyfini Rusya’da devam eden Dünya Kupası’nda çıkarıyoruz. Sürpriz sonuçlar, birbirinden güzel goller, yıldızı sönenler, parlayanlar, tartışmalı pozisyonlar, tekmili birden ekran başına bağlıyor bizi.
Her kıtanın temsilcileri, FIFA’nın seçtiği en iyi hakemler ve kıyasıya bir mücadele söz konusu... En önemlisi binlerce kilometre uzaktan gelip, ulusal takımlarını destekleyen yüz binlerce taraftarın varlığı.
Kıyaslamayın sakın!
Ders veren, öğreten, örnek olan, centilmenliği teşvik eden, dostluğa ve barışa katkı sağlayan kitleler de hâkeza öyle.
Günlerdir Japon ve Senegalli taraftarın, maç sonrası tribünlerde yaptığı temizliği konu ediyor medya. Evet, bize göre alışılmış bir davranış değil. Aksine; öğretilmiş, hayat tarzı haline gelmiş, medeniyet göstergesi, bir kültür, yaşam tarzı ve gelenekten söz ediyoruz aslında.
Büyük bir çekişmeye sahne olacağı düşünülen, ancak Ali Koç’un tarihi zaferi ile sonuçlanan Fenerbahçe kongresinin üzerinden 15 gün geçti.
Aziz Yıldırım’ın 20 yıl boyunca evladı gibi baktığı kulübe trajik vedasından sonra, ne yaptığını merak edenlerden biri de benim. Kime ne zaman konuşur, hislerini ve yaşadıklarını ne vakit paylaşır, bilmiyorum.
Aziz beye çok yakın bir arkadaşımla sohbet ederken, kendisinin dahi seçim sonrası iletişime geçemediğini söyledi. Ailesine zaman ayırdığını ve özel işleri ile ilgilendiğini aktardı.
Çeyrek asıra yakın Fenerbahçe gibi büyük bir camiaya liderlik edip, hesapta olmayan bir sonuçla her şeyi geride bırakmak, kolay değil.
Edindiğim bilgi şu; Aziz Yıldırım ve Ali Koç, 5’şer binin üzerinde imza ile başkan adayı oldu. Seçimde 20 binin üzerinde oy kullanıldı. Arada, sonucu belirleyeceği düşünülen 10 bin delege vardı. Bunları da amatör şubeler ve ülke genelindeki dernek üyeleri oluşturuyordu.
Yıldırım’ı uzun zamandır tanıyoruz, kaybedeceği seçime girmez, alıştığımız o agresif tavrını son ana kadar sürdürmezdi. Görünen o ki, Aziz beyin güvendiği dağlara kar yağdı. Yanında olduğunu düşündüğü en az 4 bin delege, son 15 gün içinde fikir değiştirip
Aziz Yıldırım’ın tek oy farkla kazandığı başkanlık seçiminden sonra, 20 yıl oturduğu koltuğu devrediş şekli hüzünlü oldu.
Fenerbahçe delegesinin değişim çağrısını dikkate almayıp, Ali Koç ile girdiği yarışı önde bitireceği yanılgısı ise pahalıya patladı. Hayatındaki en değerli üç şeyden birisinin Fenerbahçe sevgisi olduğunu bilmeyen yok. Bu sevda uğruna acı da çekti, cezaevine de girdi, belki haksızlığa da uğradı.
Yıldırım böyle bir yaşam şeklini kendi seçmişti. Lakin makamlar ve unvanlar kimseye baki değil. Zamanı geldiğinde bırakmayı bilmezseniz, vedalar da trajik olabiliyor. Bundan dokuz yıl önce Trabzonspor maçı için İstanbul’a gittiğimde, beni alıp stadı baştan sona gezdirmişti. O dönemde de başkanlıktan ayrılması gündemde idi. Maçtan önce boş tribünlere bakıp “kolay olmayacak” demişti.
Hemen ardından yankıları hâlâ süren “şike” davası patladı. Pek çok kulübün, başkanın ve yöneticinin adının geçtiği davada Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının özgürlüklerinden olması, yaşananların yıllar sonra yargı tarafından FETÖ terör örgütüyle ilişkilendirilmesi, elbette onun açısından önemliydi. O dönemde Fenerbahçe camiasının duruşu ve Yıldırım’ı sahiplenmesi, başkan adına gurur verici bir
Türk futbolunda son birkaç yıldır çok konuşulan ve ilgi çeken bir Altınordu gerçeği var. Diyeceksiniz ki fazlasıyla dinledik, okuduk, anladık, daha ne olabilir bilmediğimiz?..
Doğrudur; bırakın ülkemizi, Avrupa’da hayranlık uyandıran bu başarı öyküsü defalarca gündeme geldi. Altyapı yatırımları, tesisleşmesi, eğitimi, sadece iyi futbolcu değil, iyi birey, iyi vatandaş felsefesi, kıskançlık yaratan bir proje haline dönüştü.
Peki, Altınordu modelini kopyalamak ve kısa zamanda büyük takımların hayali haline getirmek mümkün mü?
Bence değil. Yapılan her doğru işi örnekleyebilirsiniz. Ancaaak, Altınordu’yu 3. ligde kapısına kilit vurulmak üzere iken, tek futbolcu ve 2 milyon lira borçla alıp, 6 sezonda süper ligde yarışacak düzeye getiren projenin mimarı başkan Seyit Mehmet Özkan’ı da klonlayıp çoğaltmanız gerekir ki, bunu yapacak güç ve kudret yok henüz.
Seversiniz sevmezsiniz. Takdir edersiniz, etmezsiniz. Yaşamını Türk futbolunun geleceğini inşaa etmeye ve kurduğu düzeni gençlere emenat etmeye adamış Özkan gibi bir futbol adamı daha yaratmak, doğru kurgulanmış bir düzeni taklit etmeye benzemez.
Yapın bunları!
Türk futbolunda gri bir nokta olarak durmaya devam eden şike sürecinden en büyük zararı Trabzonspor’un gördüğü kesin.
Hem sportif, hem mali anlamda ciddi bir gerileme yaşayan bordo-mavili kulüp, zihinsel olarak 2010-11 sezonuna takılı kalınca, yarışmacı kimliğinden de uzaklaştı.
Uzaklaşırken yaşadığı travmaya çözüm olarak en kolay yöntem; karşılığı olmayan bütçelerle harcama yapmak, bol keseden vaatte bulunmak tercih edildi ve ortaya şu tablo çıktı:
Yedi sezonda 11 teknik direktör ve 130 transfer. Ya saha sonuçları? O daha vahim; bir lig üçüncülüğü, iki dördüncülük. Gerisini yazmaya değmez. Son üç sezondur da Avrupa’ya gidemeyen bir takım!
Bu istatistikler bile, kafalar başka yerde olunca “en büyük zararı Trabzonspor gördü” tezimizi doğrulamaya yeter.
Her neyse; Trabzonspor sıkıntılı günler yaşarken, geçmişle hesaplaşma yapılmasın demiyoruz. Şike iddiası sonuna kadar takip edilmesi gereken kritik bir konu.
Nefes kesen koca bir sezon, tek maçla anlatılabilir mi? Söz konusu Başakşehirspor ise hayır. Bu takım geçen yıl Beşiktaş’ın ardından ikinci oldu. Ondan önceki iki sezon, ülkemizi UEFA Avrupa Ligi’nde temsil etti. Ve bu kez de çok bilinmeyenli denklemden Avrupa biletini çıkardı.
Sabırla, çalışarak, doğru yönetilerek ve isabetli transferlerle sürekli zirvede dolaşmak, mütevazı bütçeli bir ekip için kolay değildir. Seversiniz, sevmezsiniz, beğenirsiniz politik bulursunuz. Lakin, Türk futbolunda Başakşehir adlı bir marka var artık.
Dolayısıyla 2-0 geriden geldiği ve müthiş bir mücadeleye tanıklık ettiğimiz Kasımpaşa maçını kazanmasına karşın sezonu hedeflediği yerde tamamlayamaması, asla başarısızlık olarak değerlendirilemez. Fenerbahçe’ye karşı ikili averajı kaybetmesi ve Sivas’ta uzatmada yediği gol, aslında dört takımın birden kaderini etkilemişti. Abdullah Avcı ve öğrencileri kahredecek ise; önce o doksan dakikaya, sonra dünkü boş tribünlere kahretmeli. Önemli zaferler taraftar ile taçlanır. Başakşehir’in maalesef yıllardır en büyük eksiği bu. Kim ne buyurursa buyursun, galiba çözümü de yok!
Sözün özü; 34 haftalık maratonda son ana kadar yarışın içinde kalmak ve heyecanı bitiş