Dikkatinizi çekiyor mu bilmem? Bazı gazeteler son günlerde yurt dışına transfer olan bir futbolcudan gelecek bonservis bedelini Türk lirası üzerinden hesaplıyor.
Maksat; rakam yüksek görünsün, elde edilen gelir falanca kulüp için daha değerli kılınsın. Oysa aynı futbolcu üç yıl önce euro bazında alınmış, ödemeleri yine aynı para birimi üzerinden yapılmıştı.
Gerçek şu ki, döviz kurundaki durdurulamayan artış, kulüpleri büyük bir yükün altına soktu. Bırakın yabancı futbolcuları, yıllardır yerlilerle bile dolar-euro üzerinden sözleşme imzalamanın bedeli gerçekten ağır olacak.
Basit bir örnek verelim; geçen yıl ağustos ayında euro 4.1 lira idi. 1 milyon euroluk kontrat yapan oyuncuya verilecek ücret ise 4 milyon 100 bin liraya geliyordu.
Euro bugün 5.2 lirayı geçmiş durumda. Aynı oyuncuya ödenecek para artık 5 milyon 200 bin lira civarında. Sadece bir futbolcu için kulübe binen ekstra yük, bir milyon 100 bin lira!
Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor gibi aşırı maliyetli futbolcuların çok olduğu kulüplerin durumu daha vahim. Kadrolarının yarısından çoğu yabancı. En düşük sözleşme, 1.5-2 milyon euro. Dolayısıyla kurdaki artışın getirdiği zarar, yüz milyonlarca lirayı aşıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” sözünü anımsattıktan sonra soruyorum Arda Turan’a; “16 maçlık tarihi cezadan memnun, sana güvenip kucak açanları mahcup ettiğin için üzgün müsün acaba?..”
Sakın haaa, yanıtını merak ettiğimden değil, hani çıkar da birilerinden özür diler mi diye soruyorum.
Belki de babası yaşındaki gazeteciye uçakta saldırdıktan sonra söylediği gibi “pişman değilim” diyecektir. Desin; alışığız güç zehirlenmesinin zirveden dibe nasıl bir rota çizdiğini görmeye. Arda ilk örnek değil, son da olmayacak.
Vurun abalıya filan demiyorum. Aksine Türk futbolunun yetiştirdiği bir yıldızın kendini yok etme çabasına üzülüyorum. Buna hakkı yoktu Arda’nın. Onu sevenleri, örnek alanları, güvenenleri, arkasında duran ve en zor günlerinde sahip çıkanları üzmeye hiç hakkı yoktu.
Şunu bilirim, şunu söylerim; Ülkeye mâl olmuş milli sporcuların siyasetle, siyasetçiyle işi olmaz. Olsa dahi kendi iç dünyasında yaşar, ilişkilerini ulu orta sergileme ihtiyacı hissetmezler.
Arda ne yaptı?
Bir maçta çok pozisyon yaşanması ve gol olması sahadaki oyunun kalitesini mi gösterir? Bazen, belki, ama dün akşam için asla değil. Karşılıklı top kayıpları, orta alandaki pas hataları ve berbat savunma yerleşimlerinin tümü çok ender bir araya gelebilir. Trabzonspor- Kasımpaşa mücadelesi de böyle oldu. Hani izlemeyenler “vay be” filan demesin sakın.
Hayret edilecek bir şey varsa Burak gibi bir golcünün kaçırdıkları olmalı. Sanki dokunulmazlık zırhına bürünmüş ve kafasında Trabzonspor macerası bitmiş gibi. Kulübe mahkumu Rodellega’nın kulakları çınlasın. O değerlendiremeseydi bu fırsatları, kontenjan senatörü olmadığı için devre arasında kenarda alırdı soluğu.
Şöyle özetleyelim ilk yarıyı; Kasımpaşa üç kez tehlike yarattı, üçü de golle sonuçlandı. Trabzonspor altı pozisyona girdi, tek sayısını sol beki Novak kaydetti. İkincisi de yine ondan geldi. Trezeguet ise sadece bu bölümün değil, maçın yıldızı idi. Attı, attırdı.
Halı saha maçı görüntüsü ikinci yarıda da devam etti. İş o kadar çığrından çıktı ki, dakika başı pozisyon, sahanın her yerinde saç yolduracak hatalar peşi sıra geldi. Kontrolü ve sakinliğini kaybeden taraf Trabzonspor olunca, Kasımpaşa’ya da keyfini sürmek
Fenerbahçe kulübü stresli günler yaşıyor. Bir yanda şampiyonluk hesapları, diğer tarafta haziran da yapılacak başkanlık seçimi, camianın nabzını yükseltiyor.
Bu ortamda memleketi karış karış gezen Başkan Aziz Yıldırım’ın verdiği önemli mesajlar var. Hafta içinde Bursa şubesinin açılışında konuştu Yıldırım. Kulüp ve ülke sporuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Ve dedi ki; “ Türkiye’deki spor anlayışını hep beraber değiştirmemiz lazım. Her gün kavga dövüşle yaşanmaz. Diğer takımlara da saygı göstermeli ve saygı görmeliyiz...”
Bizim dilimizde tüy bitti yıllardır aynı şeyleri söylemekten. Yine de Aziz Yıldırım’ın sözlerinin altına imzamı atarım; aklın yolu bir.
Peki; agresifliği ile bilinen, medya üzerinden sert tartışmalar yaşayan Yıldırım’ın şiddete karşı çıkması, onun değiştiğini ve geçmişteki hatalarından arındığını gösterir mi?
İnsanların bu kadar kısa sürede radikal bir düşünce devrimi yaşayabileceğini sanmıyorum. Kullandıkları dil, üslup, davranış biçimi ve verdikleri tepkinin dozu, kişilikleriyle doğrudan bağlantılıdır.
Öfke kontrolü
Fenerbahçe kulübünün Aziz Yıldırım’ın hayatındaki en değerli üç şeyden biri olduğunu biliyoruz. Onun için neler yaptığını, ne
İlk çeyrek bölüm bittiğinde, skor ne olursa olsun maçın öznesi, Trabzonspor’un genç kalecisi Uğurcan olmalı dedim. Üstelik takımı geride iken ve henüz oynanmamış 70 dakika varken... Fazlasını yese bile. Nitekim yenilgiyi önleyen ve takımına enerji veren kahraman oldu. Hepsinden önemlisi, Türk futbolu, Trabzonspor sayesinde yeni bir yıldız adayı daha kattı envanterine...
Bu öngörüye varmamın nedeni 6. dakikada gelen Antalyaspor sayısından hemen sonra, Uğurcan’ın kritik dört kurtarış yapmasıydı. Doksan dakika aynı performansını sürdürdü. Onur gibi deneyimli bir kaleciden sonra görevi almak ve altyapıdan yetişmenin verdiği Trabzonsporluluk duruşunu sergilemek için, böyle bir direnişe ve morale ihtiyacı vardı Uğurcan’ın.
Maça gelince; karşılıklı top kayıpları ve her iki takım adına da değerlendirilmeye muhtaç savunma açıkları, pozisyonu bol ancak, son vuruşları eksik bir mücadele izletti bize. Kontrol genelde Antalyaspor’da olmasına karşın avantajını değerlendiremedi.
Rıza Çalımbay’ın kadro tercihlerine saygı duyarım. O kadar çok sakat ve formsuz oyuncu ile uğraşmak zorunda kalıyor ki... Dün de Antalyaspor karşısında biraz ofansif kadro kurmak zorunda kalınca, Sosa, Olcay, Yusuf ve hatta
Futbol Federasyonu yönetim kurulunun Fenerbahçe-Beşiktaş kupa yarı final rövanş maçıyla ilgili “kaldığı yerden devam” kararı farklı yorumlara yol açtı.
Fenerbahçe cephesinin iddiası, çıkan olayların organize edildiği ve kendilerine kumpas kurulduğu yönünde idi. Ardından devletin zirvesinden de benzer açıklamalar gelince, doğrusu sarı-lacivertli takımın hükmen yenik ilan edilmesi ve kupadan elenmesi ihtimali iyice azaldı diye düşünmüştüm.
Önemli olan, yönetim kurulu kararına kadar geçecek süreçte emniyet ve savcılık tarafından yürütülen soruşturmada gelinecek nokta idi. 25 kişi gözaltına alındı. Sadece üçü tutuklandı. Diğerleri adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.
Doğal olarak, eylemin planlanmış bir hareket mi, yoksa bireysel saldırılardan mı ibaret olduğunun bu kadar kısa sürede saptanması ve yargıya varılması mümkün değildi.
Yanıtınız nedir?
Lakin, maç sırasında milyonlarca kişinin izlediği, kimsenin inkâr edemeyeceği çirkinlikler vardı. Durum saptaması yapmak adına soruyorum:
Belli ki birkaçı dışında Trabzonsporlu futbolcular kafalarında sezonu bitirmişler. Bunların yarısı da Trabzonspor’da forma giymeyi belki!
Aslında bu sinyal, geçen haftaki Osmanlıspor maçında verilmişti. İki kez iki farklı öne geçtiği karşılaşmayı berabere bitirmek, dün de maç boyunca net 12 gol girişiminden sonuç alamamak, zihinlerde bir sorun olduğunun kanıtıdır. Sivasspor’un ise doksan dakika içinde iki denemesi oldu, ikisi bir araya gelip altın değerinde üç puana dönüştü.
Bana göre dışarıdan fark edilmeyen, ancak ciddi bir Burak problemi var Trabzonspor’un... Evet, bu sezon skor yükünü üstlendi ve kazanılan puanlarda aslan payına sahip oldu. Ancak liderlikten öte şeyler hissettirmeye çalışıyor Burak. Sanki kontenjan senatörü...
İstediğim zaman koşarım, istediğim vakit atarım psikolojisinde. Ya da kafası çok önceden kurgulanmış başka hesaplara takılı kalmış. Gol uzuvları rölantiye geçince, sezon boyu attığı gollerin dört katı kadar ofsayta düşmek, normal bir durum değil herhalde. Dün 6 kez tehlike bölgesinde topla buluştu, “kalitesine” yakışmayan vuruşlarla hayal kırıklığı yarattı.
Trabzonspor bu sahada ilk yenilgisini almıyor. Ne felaketler gördü. Dolayısıyla Sivasspor yenilgisini
Perşembe akşamı Kadıköy’de yaşanan utanç gecesinden sonra olacakları söyleyelim;
Devletin zirvesinden kınama mesajları verilecek, spor ve futbolla ilgili yetkili makamlar şiddetin önlenmesine dair açıklamalar yapacak.
Spor gazetecileri 6222 sayılı yasanın işlevini tartışacak; olay çıkaran taraftar savcı önüne çıkacak, adli kontrol şartı ile evine gönderilecek.
Kulüpler Birliği Vakfı yaşananların vahameti üzerine alınacak önlemleri konuşacak. Beşiktaş’ın sahadan çekilmesiyle ilgili polemikler devam edecek.
Futbol Federasyonu hukuk kurulları toplanıp, talimatın öngördüğü cezaları verecek.
Ceza alan kulüp provokasyon iddialarını sürdürecek, insanlar bir süre daha futbolun katledildiği geceyle ilgili sosyal medyada atışmaya devam edecek.
Sonra?..