Trabzonspor, Süper Lig’de transfer tahtası FIFA tarafından kapatılan tek kulüp.
Çok oyuncu kaybetti, çok sakat verdi, eksiği fazla idi. Bu olumsuzluklara karşın devre arasında kadrosunu takviye edemedi.
Dolayısıyla elde ne varsa kullanmak zorundaydı. Teknik Direktör Ünal Karaman elbette şapkadan tavşan çıkaramayacaktı. Sivasspor karşısında en iyisini ve inandığı isimleri sahaya sürdü.
Sorun ise tercihler olarak göründü. Sosa ve Onazi’nin yokluğunda savunmanın önünde Yusuf ile Abdülkadir Ömür’e görev vermesi, hücum yönü yüksek bu iki oyuncuya adeta kelepçe taktı. Karaman 25. dakikadan sonra inadından vazgeçip Abdülkadir’i sevdiği sağ kanada, adaşını ise Yusuf’un yanına çekince, Trabzonspor oyunda dengeyi kurdu. Doğrusu da bu idi.
Her iki takımın da benzer oyun anlayışı benimsemesi, ilk yarıda pozisyon olarak son derece kısır bir görüntünün ortaya çıkmasına neden oldu. Dişe dokunur tehlike sayısı ikiyi geçemedi. Ekuban, Rodallega ve Nwakaeme üçüncü bölgede son derece etkisiz kaldı. Bu bölümün ve maçın yıldızı stoperde Hüseyin oldu. Çok kritik en az 7 müdahade bulunurken, yıllardır Trabzonspor forması giyiyormuş gibi kendinden emin ve rahattı. Bu arada kaleci Uğurcan’a ve
Daha on gün önce Antalya’da devre arası hakem semineri yapıldı.
Şu Video Asistan Hakemliği icat olduktan sonra da, seminerin tek konusu bu oldu.
İlk gün atletik testler koşuldu, kalan sürede VAR üzerine oturumlar düzenlendi.
MHK ve hakemler tüm enerjileri ile VAR’a yoğunlaşırken, ikinci yarının ilk haftası ve kupa maçlarında tartışma yine bitmedi.
Biteceğini de sanmıyorum.
MHK Başkanı Yusuf Namoğlu, işi gücü bırakmış, (hakem atamaları hariç, ki orada da müthiş bir özensizlik ve skandallar yaşanıyor) VAR’ın bekası için yatıp kalkıyor.
Haklı. VAR olmasa çoktan yoktular. Ama iyi ki devre arasında görevden alınmadılar.
Başakşehir’in belki de göze hoş gelmeyen, fakat takır takır işleyen bir sistemi var. Uzun zamandır birlikte oynamanın verdiği avantaj ve tecrübeyi de ekleyin, dün maça fırtına gibi başlayan Trabzonspor’u önce bekleyeceği sonra zaaflarını kollayacağı ortada idi.
Lider takım başkanı ve teknik direktörü her ne kadar şampiyonluk sözcüğünü kullanmaktan çekinse de, adım adım, maç maç hedefine doğru ilerliyor. Aslında bu mütevazılık Başakşehir’in başarısının da sırrı...
Evet; ev sahibi takımın orta sahası, yoklukta o görevi yerine getirmekte zorlanacakları bilinen Yusuf ve Kamil Ahmet’ten kurulmuştu. Gözler de Sosa-Onazi ikilisini arıyordu. Üstelik yedek kulübesi, gencecik çocuklardan oluşmuştu. Hamle oyuncusu yoktu Ünal Karaman’ın. İlk 20 dakikadaki baskı golü getirebilse, Abdullah Avcı’nın da planları değişebilirdi.
Futbol hatalar oyunu, karşınızda “adı bile yeter” dediğimiz tarzda usta isimlerin bol olduğu bir rakip varsa ve hedefe emin adımlarla ilerliyorsa, çok daha dikkatli olmak zorundasınız. Aksi takdirde faturayı keserler.
Robinho’nun maçın ilk tehlikeli atağında kaçırdığı, ya da Uğurcan’ın kurtardığı gol, tehlike sinyallerinin başlangıcı idi. Zaten ardından sazı eline aldı
FİFA; Kucka ve Sosa’nın eski kulüplerine zamanında ödeme yapılmadığı için Trabzonspor’un transfer yasağının sürmesine hükmetti.
Şaşırdık mı? Hayır...
Yasak kalksa idi, bordo-mavili kulüp kadrosunu takviye edebilir miydi?
Kuşkusuz bir hazırlığı vardı ve maliyeti düşük oyunculardan kurulu listesi hazırdı.
Ünal Karaman’ın en azından bir ön libero ve stoper istediğini biliyorduk.
Yaz dönemine kadar tahta kapandı. Kamp sürecinde 1461’den gelip umutlanan gençlere ise yazık oldu.
Her şey bu kadar basit mi peki? Trabzonspor’a tarihinin en ağır travmalarından birini yaşatanlar, yastığa başlarını koyduklarında mışıl mışıl uyuyabiliyor mu acaba?
Trabzonspor’un ekonomik anlamdaki mücadelesine tam bir kurtuluş savaşı diyebiliriz.
Düştüğü yerden ayağa kalkması kolay değil. Bugünden yarına bir kazanım elde etmek ise çok zor.
Başkan Ahmet Ağaoğlu’nun seçildiği günden bu yana verdiği mesajlar, bir yandan geçmişte yaşanan tahribatı anlatıyor, diğer taraftan camiayı zorlu bir sürecin beklediğine işaret ediyor.
Ama asıl tehlike, bordo-mavili takımın beklentilerin üzerinde bir performans göstererek ligin ilk yarısını ikinci sırada tamamlaması.
Karadeniz insanı sabırsızdır, tez canlıdır, heyecanlıdır.
Uzun yıllar hasret kaldığı bir sevdası var. “Şampiyonluk” sözcüğünü bu kadar yüksek sesle dile getirmek sıkıntıya yol açabilir.
Önemli olan bu koşullarda Trabzonspor’un yürüyüşünü istikrarlı biçimde sürdürebilmesi...
Ülkelerin spor performansı; Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa şampiyonalarında elde ettiği dereceler ile ölçülür.
Bireysel başarıların yanı sıra takım sporlarında kazanılan madalya ve kupalar önemli kriterlerdir.
Türkiye bırakın son yıllarda arzu edilen çıtayı aşmayı, belli başlı branşlarda gerileme göstermiş. Rakamlarla boğuşmaya gerek yok. Tablolar yetkili kişilerin önünde duruyor zaten.
Elbette bunun çeşitli nedenleri var. Ama en kayda değeri, her alanda olduğu gibi istikrar.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarında, 16 yıla yakın süreçte tam 7 Spor Bakanı’nın görev yapması, kaba hesapla 2.2 yılda bir bakan değişmesi, düşündürücü bir durum.
Spor politikaları uzun vadeli ve bir bayrak yarışı niteliğinde olmadığı vakit, sıkıntıları da beraberinde getiriyor maalesef.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde “Gençlik ve Spor”, genç bir bakana emanet. Mehmet Kasapoğlu teşkilatın içinden gelen, gerçekçi tespitlerle doğru rotayı bulmak isteyen idealist bir insan.
Doğru teşhis şart
İlk yarıyı 35 puanla lider bitiren Başakşehir, en yakın takipçileri Trabzonspor, Malatyaspor, Kasımpaşa ve Galatasaray’ın 6’şar puan önünde yer aldı.
Ara transferde kim ne yapar, ne kadar verim sağlar bilmiyorum ama; her takım aşağı yukarı aynı performansı gösterse, sezon sonu şampiyonu 70 veya az üzerinde bir puan belirler. Bu rakam, son yılların en kısır sezonunu yaşadığımızı gösterir.
Aşağısı ise tam bir can pazarı. Kümede kalma barajı 40’a dayanırsa kimse şaşırmamalı.
Soru şu; ligimizin kalitesi neden bu kadar geriledi? Neden sahadaki futbol keyif vermiyor? Sürprizler niçin artık rutin hale geldi?
Başakşehir’i ayırıyorum. Oturmuş kadrosu ve deneyimli hocası ile bulunduğu yeri hak ediyor. Son 5 yıldır hep zirvede dolaşıyor olması rastlantı değil.
Peki, sezon öncesi Trabzonspor, Malatyaspor ve Kasımpaşa’nın bu noktalara gelebileceğini kaç kişi öngörebilirdi?
Ya da sakatlıklar ve cezalar ile boğuşan Galatasaray’ın, kimyası bozulmuş görünen Beşiktaş’ın, tam bir hayal kırıklığı yaşatan Fenerbahçe’nin durumu? Kestirilebilir miydi?
Ligin ilk yarısını zirvenin eteklerinde tamamlamak, yani Rizespor karşısında alınacak galibiyet, Trabzonspor gibi sancılı bir süreçten geçen camia adına çok önemli idi. Üç puan bordo-mavililerin maratonun kalan bölümüne moral ve motivasyonla başlaması demekti.
Lakin; Pereira, Toure ve Sosa gibi, oturmaya başlayan sistemin üç oyuncusu yoktu dün. Kadrosu kısıtlı ve kırılgan ekipler için dezavantaj yaratabilirdi eksikler. Nitekim orta saha ve savunma kurgusunun değişmesi, ilk dakikalarda büyük sıkıntı yarattı. Rizespor bu süreye iki net pozisyon sığdırdı. Önce Vedat, ardından Boldrin’in kaçırdıkları olmasa, maçın öyküsü baştan farklı yazılabilirdi.
Trabzonspor’un 25. dakikada Abdülkadir ile rakip kaleyi bulan ilk şutu gol olana dek, hücumda etkinliği yoktu. Golden sonra Onazi’nin sakatlanarak çıkması da işleri iyice güçleştirdi. Karaman’ın fazla seçeneği yoktu. Uzun süre oyuncu değişikliğine de gitmedi.
Ama Abdülkadir Ömür gibi Tanrı vergisi yetenekleri yüksek bir oyuncusu, devraldığı kaleyi aslanlar gibi koruyan Uğurcan gibi garantisi, gençlere taş çıkartan Rodallega gibi bir profesyoneli vardı Karaman’ın. Üçü de sonucuna etki eden isimler oldu.
Altını çizelim, sezon sonu sıralamadaki