Ülkelerin spor performansı; Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa şampiyonalarında elde ettiği dereceler ile ölçülür.
Bireysel başarıların yanı sıra takım sporlarında kazanılan madalya ve kupalar önemli kriterlerdir.
Türkiye bırakın son yıllarda arzu edilen çıtayı aşmayı, belli başlı branşlarda gerileme göstermiş. Rakamlarla boğuşmaya gerek yok. Tablolar yetkili kişilerin önünde duruyor zaten.
Elbette bunun çeşitli nedenleri var. Ama en kayda değeri, her alanda olduğu gibi istikrar.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarında, 16 yıla yakın süreçte tam 7 Spor Bakanı’nın görev yapması, kaba hesapla 2.2 yılda bir bakan değişmesi, düşündürücü bir durum.
Spor politikaları uzun vadeli ve bir bayrak yarışı niteliğinde olmadığı vakit, sıkıntıları da beraberinde getiriyor maalesef.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde “Gençlik ve Spor”, genç bir bakana emanet. Mehmet Kasapoğlu teşkilatın içinden gelen, gerçekçi tespitlerle doğru rotayı bulmak isteyen idealist bir insan.
Doğru teşhis şart
Hafta içinde verdiği röportajda, “Mevcut elbise bize dar ve demode” demişti Bakan.
Ve eklemişti; “Yüzde 80 oranında ücretsiz spor yapılabilecek tesislerimiz var ama, spor yapma alışkanlığımız yok. Federasyon, kulüp ve hatta sporcu tanımlamalarını güncelleyip, stratejilerimizi yenileyeceğiz... Değişimin adı ‘Spor Türkiye’ olacak...”
Şahsen; detaylarda boğulmayıp, sorunlara doğru teşhis konuluğunu görüp çözüm üretilmesi, her sporsever gibi bizim de beklentimiz.
Geçmiş deneyimlerimiz ve yaşadığımız hayal kırıklıkları ise, umutlu olmamızın önündeki en büyük engel.
Spor teşkilatı statükocu bir yapıya sahiptir. Radikal değişimlere ciddi direnç gösterir. Bakan her türlü senaryoya karşı hazırlık yapmalı.
Sayın Kasapoğlu tabuları yıkıp orta vadede hayata geçirilecek projelerin ateşli takipçisi olursa, bir değil, iki olimpiyat daha beklemeye ve sabır göstermeye hazır kitleler var bu ülkede.
Her yeni yıl, yeni bir ışık. İnsanlar geriye değil, geleceğe güvenle bakmak istiyor artık.
Aş, iş, barış, adalet, düşünce ve ifade özgürlüğü, daha iyi bir yaşam, sevmek, sevilmek, huzur, talep ediyorlar haklı olarak.
Biz de; gençliğe büyük önem veren Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a ayak basmasının 100. yılında, 2019’un, sporda kalıcı başarıların temellerinin atıldığı bir sürecin başlangıcı olmasını diliyoruz.
Monchi’yi transfer edin!
Roma kulübünün sportif direktörü Monchi, işinin hakkını veren bir futbol insanı. Sevilla’daki performansını şimdi İtalya’da sürdürüyor.
Chelsea’den 15 milyon Euro’ya alınan Muhammed Salah’ı 42 milyon Euro’ya Liverpool’a, 4.5 milyon Euro’ya 2015’te Boca Juniors’tan transfer edilen Leandro Paredes’i Zenit’e 23 milyona, 9 milyon Euro’ya Stuttgart’tan gelen Rüdiger’i 38 milyona Euro’ya Chelsea’ye, İnternacional’dan 7.5 milyon Euro’ya kadroya dahil edilen Alisson’u 75 milyon Euro’ya Liverpool’a satan Monchi’ye gazeteciler ara transfer döneminde ne yapacağını sormuşlar.
İspanyol direktör yanıtlamış; “Herkes bizden üç ya da dört yeni transfer bekliyor. Ara transfer dönemi takımı güçlendirme dönemi değildir. Eğer ocak ayında 4-5 oyuncu alıyorsanız, yaz aylarında çok büyük hatalar yapmışsınız demektir.”
Acaba aramızda kulakları çınlayan var mı?
Ülkenin en büyük kulüplerinden birinde göreve getirilen ve yaptığı transferler “fiyasko” çıkınca, fellik fellik oyuncu arayan sportif direktörler gördük.
Bırakın futbolcu parlatıp satmayı, menajer gibi davranıp ekstra kazanç sağlayan bu zihniyet kazınıp gitmedikçe, Monchi gibi işinin ehli insanları kıskançlık ve ibretle izlemeye devam ederiz.
Geçmişe atıfta bulunup, “batmış, bitmiş, iflas etmişiz” diye dert yanarken, kendi yanlışlarınızla da yüzleşmeyi bileceksiniz!
Burak herkese hayırlı olsun!
Geçen hafta Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu ile sohbet ederken konu Burak Yılmaz’a geldi.
Başkan oldukça dertli idi; “30 yaşın üzerinde iki çocuğum var. Bunca yıl onlara harcadığım emeğin fazlasını Burak’ı kazanmak için harcadım. Ama olmadı.” cümlesinde sitem ve kırgınlık vardı.
Golcü futbolcunun takım içinde nasıl bir tahribat yarattığını en iyi bilenlerden biri Ağaoğlu’dur. Kadro dışı bırakma kararı hayli riskli ve radikal idi. Görüldü ki “Burak’sız” Trabzonspor huzur buldu, saha sonuçları moral oldu. Demek ki atılan adım doğruydu...
Çin’den kaçmak için bordo-mavili kulübü basamak olarak kullandığını defalarca dile getirdiğim Burak, beni yanıltmadı.
O artık Beşiktaşlı! Gittiği camiayı şimdiden ikiye bölmek kolay değil. Nedeninin “futbolu” olmadığını herkes biliyor.
Lakin, Burak’ın siyah-beyazlı takıma yarar sağlayacağını düşünüyorum. İyi bir golcü, tepesinde de Şenol Güneş gibi bir otorite var. Üstelik futbol deyimi ile takım içinde “papazlık” da yapamaz, sadece futboluna odaklanır!
Son durağı olduğunu düşündüğüm Beşiktaş’a da, Burak’a da, büyük bir dertten kurtulan Trabzonspor’a da hayırlı olsun!
Edirne’den ötesi zor!
Ara transferde hemen her kulüp kadrosunu güçlendirme isteğinde. Fakat istemek yetmiyor. Para lazım para. O da çoğunda yok. Bu yüzden arayışlar ülke sınırları dışına çıkamıyor.
Manşetler Süper Lig’in ilk yarısında sivrilen oyuncuları yazıyor. A takımından B’ye, C’den D’ye en ekonomik transferi nasıl yaparız düşüncesi hakim. Eski defterler karıştırılıyor, af ilan ediliyor. Ya da kodru dışı bırakılanların peşinde koşuluyor.
İddia ediyorum yurt dışına oyuncu satmadan kimse kılını kıpırdatamaz bu ortamda. Taraftar büyük beklentilere girmesin. Edirne’den ötesi zor dostum zor...