Daha on gün önce Antalya’da devre arası hakem semineri yapıldı.
Şu Video Asistan Hakemliği icat olduktan sonra da, seminerin tek konusu bu oldu.
İlk gün atletik testler koşuldu, kalan sürede VAR üzerine oturumlar düzenlendi.
MHK ve hakemler tüm enerjileri ile VAR’a yoğunlaşırken, ikinci yarının ilk haftası ve kupa maçlarında tartışma yine bitmedi.
Biteceğini de sanmıyorum.
MHK Başkanı Yusuf Namoğlu, işi gücü bırakmış, (hakem atamaları hariç, ki orada da müthiş bir özensizlik ve skandallar yaşanıyor) VAR’ın bekası için yatıp kalkıyor.
Haklı. VAR olmasa çoktan yoktular. Ama iyi ki devre arasında görevden alınmadılar.
Yoksa yerine geleceklerin vay haline demeye başlamıştık bile.
Ahmet, Mehmet, Süleyman... Yazık olurdu her kim atanacaksa! Öyle ya, 6 ayda bu enkazı kim kaldırabilirdi ki?
Şu gerçeği kabul edelim. Hakemler her dönem eleştirilir, hedefe konur.
Kulüplerin başarısızlığa kılıf için kullandıkları ilk argüman hakemler ve MHK’lerdir.
Onlar üzerinden vurmayı ve kendilerini savunmayı pek severler. Bu, Türk futbolunun asla değişmeyecek klasiğidir.
Dün de böyle idi, bugün de böyle.
Kafadaki tilkiler!
İyi de kardeşim; hani VAR gelecek, dertler bitecekti? Adalet sağlanacaktı?
Daha ikinci yarının ilk haftasında, dört kulüp birden hem VAR’a hem hakemlere niçin yüklendi? Onlara niye koz verildi?
Millet bağırırken, MHK’nin sesi neden çıkmadı?
Bu kadar yatırıma, emeğe yazık değil mi?
Beyler eğer başka bir dünyada yaşamıyorsa, işlerin iyi gitmediğini artık görmeli ve kamuoyuna karşı dürüst olmalı.
Anlamıyorlar ise altını bir kez daha çizelim.
VAR’a rağmen sorun ne biliyor musunuz?
Hakemler arasındaki çekişme, ego, kıdem, kıskançlık, gruplaşma, husumet ve en önemlisi, asıl işlevlerinden hızla uzaklaşıp teknolojiye sığınmaları...
Kimse kimseye güvenmiyor. Bazılarının kafasında ise bin tilki dolaşıyor.
Bu tabloya çözüm üretemeyen hiçbir MHK başarılı olamaz. Adil olamayı beceremeyen bir kurul, bu yükün altından kalkamaz.
Çokça VAR’daki uygulamaları eleştirenlerden biriyim.
Tüm olumsuzluklara karşın bu sezonu, VAR’ın “çıraklık” dönemi olarak görüyorum.
Mutlaka hatalar düzeltilecek, teknolojinin hakkı verilecek ve bu zaman alacak.
Lakin; birilerinin “kalfalık” ve “ustalık” sürecini görebileceğini sanmıyorum.
Ali Koç istifa!..
Fenerbahçe taraftarını takdir ediyorum. Takım tarihinin en karanlık günlerini yaşarken, itidalli davranmayı, susmayı, sabretmeyi becerebiliyorlar.
Düşünsenize; kulüp başkanı Aziz Yıldırım olacak, kulübede Aykut Kocaman oturacak, Fenerbahçe kupadan elenecek ve ligde düşme potasından çıkmak için mücadele edecek.
Nasıl bağırırdı tribünler?
“Yeter artık Aziz”, “Aykut istifa”, “formaları çıkarın çıplak oynayın...”
Bugün niçin Ali Koç veya Ersun Yanal’a yüksek dozda tepki yok?
Kredileri mi çok?
Hayır; her ikisinin de Fenerbahçe’de bulunmasının en önemli nedeni, camianın isteği ve ısrarı. Onlar talep ettiler, zorladılar, oldu!
Şimdi sahip çıkıyor görünseler de, içten içe büyük bir endişe yaşadıkları kesin.
“Ne olacak bu takımın hali?” diye sormayan bir tane Fenerbahçeli gösterebilir misiniz?
Koç’un taraftar ile arasındaki sinerji, Yanal’ın geniş bir kitle ile kurduğu sevgi bağı bir süre daha sessizliğin sürmesini sağlayabilir.
Ama bir yere kadar.
Yapılan ve yapılacağı iddia edilen transferlerin lig başladıktan sonra takıma ne gibi katkısı olacağı sorusu da işin cabası.
Geçen hafta “Yanal’ın en kritik dört haftası” demiştim.
Bursa beraberliği ve kupa rezaletinden sonra Malatyaspor maçı milat olabilir.
Bu doksan dakikada bir geri dönüş sağlanamaz, Göztepe ve Kayserispor maçları hasarsız atlatılamaz ise...
Yakın geçmişe kadar camianın en sevdiği ikiliyi, selefleri gibi trajik bir son bekleyebilir!
Yetiş Sosa..
Başakşehir maçıyla şiddetini yitiren fırtına yeniden esmek için Sivasspor maçını bekliyor. En önemli sıkıntı orta sahada... Onazi’nin sezonu kapatmasından sonra gözler Sosa’da... Sakatlığı süren kaptanın hocasından forma istediğini duyuyoruz. Ünal Karaman tam iyileşmeden onu riske etmez ama Sosa’nın bir an önce sahalara dönmesi şart. Gençlere liderlik yapacak, takımını sırtalayacak Arjantinliye her zamankinden daha çok ihtiyacı var Trabzonspor’un...
Her devrim sancılı olur!
Trabzonspor’un bu sezon yaşadıkları, pişmiş tavuğun başına gelmemiştir herhalde.
Kadroda zorunlu operasyon, yönetimin dağ gibi biriken borçları ödeme çabası, FIFA’nın koyduğu transfer yasağı, peşi sıra gelen sakatlıklar, hakem hataları ile yitirilen puanlar ve genç oyunculara sarılan bir teknik direktör...
Tüm olumsuzluklara karşın ayakta kalmaya ve beklentileri karşılamaya çalışan bu takımın, her oyuncusuna saygı duymak gerek...
Başakşehirspor ve Balıkesirspor kupa maçında esame listesine yazılan futbolcuların yaş ortalaması 23,5...
Çoğu alt yapıdan gelmiş ve Süper Lig deneyimi olmayan çocuklar.
Ünal Karaman, yokluğu fırsata çevirmek için her yolu deniyor. O da biliyor bu kadro ile zirveyi zorlayamayacağını.,,
Adım adım ilerleyerek, gençleri motive etmeye çalışarak, onlara güven aşılayarak, kişiliklerini ön plana çıkararak, disipline ederek takım ruhu kazandırmaya çalışıyor Trabzonspor’a.
Hikaye, Yusuf Yazıcı ile başladı, Abdülkadir Ömür ile devam etti, Oğulcan ile heyecan kazandı.
Şimdilerde ise forma şansı bulup, doğru kullanan isimlerle finali merakla beklenen bir “diriliş” filmine dönüştü.
İddia ediyorum böyle yazılmış bir senaryoyu, Süper Lig’de başka hiçbir takım oynayamaz.
Kupada nereye kadar giderse gitsin, ligi kaçıncı sırada bitirirse bitirsin, bu sezon için takımın sergileyeceği her performans alkışlanmalıdır. Taraftar, Başakşehir maçından sonraki gibi onları bağrına basmalı ve sahip çıkmalıdır.
Kitabın son yaprağı okunduğunda, kazanan sadece Trabzonspor değil, Türk futbolunun ta kendisi olacaktır.