Sanki dejavu yaşadık. Geçen haftaki senaryonun benzeri geldi gözümün önüne. Zirve yarışında puan kaybeden rakiplerini geriden takip eden Trabzonspor, evinde Denizlispor’a yenilmiş ve büyük bir avantajı elinin tersi ile itmişti.
Şimdi de ilk yarının bitimine iki maç kala bordo-mavili takımın önüne bir fırsat daha gelmişti. Sivasspor, Galatasaray, Beşiktaş darbe yemiş, lige tutunmak adına Trabzonspor’un Konya deplasmanında kazanması şart olmuştu. Bu şansı kullanamaması, yarışın içinde kalmasını güçleştirebilirdi.
Bu defa zor olsa da fırsatı değerlendirdi Trabzonspor. İyi mi oynadı? Hayır. Konyaspor ligde sıkıntılı günler geçiren bir rakip idi ve Karadeniz temsilcisi zirveye tutunmayı bildi.
Gelelim maça. Kimse kusura bakmasın. Sörloth Trabzonspor’a gelmiş en iyi golcülerden biri. Bordo-mavili ekip hücum anlamında biraz daha kuvvetli bir takım olsa bu genç yaşında ligin kralı olabilir. Her pozisyonu sonlandıracak bir yetenek. Para ise para, kıyacak ve bunun gibi oyuncunun tapusunu alacaksın.
Ama dün gece de gördük ki, aldığı onca
Futbol Federasyonu’nun kulüplerin harcama limitini on puan artıran kararına büyük tepki almıştı.
Süper lig ekiplerinin büyük bölümü de talimat değişikliğine karşı çıkınca akla şu soru gelmişti:
“Federasyon daha önce ilan ettiği talimatları neden revize etme ihtiyacı duydu? Talep kulüplerden gelmedi veya birkaç kulübün isteği göz önüne alındı ise, böyle bir keyfiyet hakka- adalete uygun mudur?”
Bakıyorsunuz; Galatasaray karşı çıkıyor, Beşiktaş “böyle bir isteğimiz yok” diyor. Trabzonspor zaten en muzdarip olan kulüp. Anadolu temsilcilerinin çoğunun talimat değişikliğinden sonra haberi oluyor.
Eee, geriye sözü dinlenecek, hatırı kırılmayacak kim kalıyor? Fenerbahçe!
Onlar da geç de olsa dün konunun muhattabı olmadıklarını beyan etti.
İyi de kardeşim, kim istedi bu talimat değilikliğini?
Ligin ilk yarısını hedefe yakın yerlerde bitirmek için, Trabzonspor adına kaçırılmayacak bir fırsattı Denizlispor maçı.
Beşiktaş ve Fenerbahçe yenilmiş, Galatasaray sürpriz beraberlikle yıkılmıştı.
Bu ortamda ne yapmalıydı bordo-mavili takım?
Dün akşam Akyazı’da kazanıp, son hafta Konya deplasmanından üç puanla dönmeliydi. Devre arasına girerken, müthiş bir moral ve motivasyon demekti bu.
Denizlispor karşısında belki de ilk kez seçeneği bu kadar fazlaydı Karaman’ın. Ama oyuncuları bir gerçeği unuttu; rakip kim olursa olsun küçümsemeyeceksin. Aksi takdirde bedeli ağır olur. Hem de evlat kurşunlarıyla!
İki takımın kadrosuna baktığınız vakit, Trabzonspor’un kalite üstünlüğü vardı. Ama bunu rakibine hiç hissettiremedi. Öne geçme sayısı Oğuz’un şanssız bir dokunuşla kendi kalesine gönderdiği toptan geldi.
Açık söylemek gerek, Trabzonsporlu oyuncular işlerini ciddiye almadılar. Bu kadar ofansif bir kadro ile çıkmasına karşın, hücum organizasyonlarında daha üretken olmaları gerekiyordu. Sörloth,
Bu ülkede iyi vatandaş “aman devletle başım derde girmesin” diye vergisini zamanında öder, primini gününde yatırır.
Bir de, “aman sende, nasıl olsa af çıkar” deyip kulağının üzerine yatan kesim vardır.
Ve af çıkar, borçlar yapılandırılır, cezalar sıfırlanır, biraz arkanız kuvvetli ise tümü silinebilir!
İyi vatandaş ise (hoşgörünüze sığınarak), “enayi miyiz?” diye sorar kendine...
Türkiye Futbol Federasyonu’nun “Kulüp lisans” ve “Finansal Fair-play” talimatlarında yaptığı değişiklikler de bu örneğe benziyor.
Sezon için ilan edilen borçlanma oranının on puan yükseltilmesi, başta Trabzonspor olmak üzere Bankalar Birliği ile anlaşma imzalayan ve ağır taahhütlerin altına giden kulüpleri isyan ettirdi.
Çünkü bu ülkede “iyi vatandaş” ödüllendirilmiyor. Durumu idare etmeye çalışanlar ise cesaretlendiriliyor.
İlk yarı bitiyor, Trabzonspor’un henüz ideal on biri yok. Sakatlıklarla çok boğuştu teknik direktör Ünal Karaman. Araya cezalı oyuncular da girdi. Şimdi takımdan uzun süre ayrı kalanlar geri döndü. Eksiklerin yokluğundaki eldeki kadro harika işler yaptı. Karaman’ın arayışlarının çoğu olumlu karşılık buldu. Tabii Ünal hocanın da tercih yaparken zaman zaman kafası karıştı.
Dün de Antalyaspor karşısında önceki haftaya göre sahadaki ve yedek kulübesindeki isimler farklı idi. Ve en önemli silahı Sosa yoktu. Lakin adaletli ve cesaretli davranırsanız, aidiyet ve güven duygusunu aşılarsınız. Karaman bunu başaran bir teknik adam. Ve şanslı!
Bir de, çok özel bazı oyunculara sahip. Hele aralarında iki kişi var ki; sanırım ben yazmaktan, taraftar asistlerini ve usta gollerini izlemekten keyif almaya devam edeceğiz. Adı malum; Alexander Sörloth. Genç yaşına rağmen müthiş bir yetenek. Tekrarlıyorum, yönetim elini taşın altına koyup, Norveçlinin tapusunu mutlaka almalı.
Diğeri ise genç file bekçisi Uğurcan. İddia ediyorum Uğurcan olmasa, Trabzonspor bu
Geçen sezon genç oyuncuları ile ligde derece yapan Trabzonspor, elbette daha fazlasını hedefleyecekti.
Nasıl olacaktı bu?
Ekonomik ve isabetli transferlerle, kadroyu bir üst sınıfa taşıyarak.
Yapabildi mi?
Tam olarak diyemeyiz. Ama dikkat çeken çok özel bir isim var; Alexandre Sörloth...
Trabzonspor’un efsane futbolcularından, şimdilerde meslektaşım, spor yazarı İskender Günen ile Sörloth’un ilk maçını ve golünü izledikten sonra birbirimize bakıp, “Kumaşı mükemmel, daha iyi olacak, müthiş bir transfer” demiştik.
Takıma “yıldız” oyuncu isteyen taraftar ve yerel medyanın bir bölümü ise, Sörloth alındığında dudak bükmüş, “Nereden çıktı bu adam?” diye eleştirmişlerdi.
Sözde haftanın en önemli maçıydı. Kusura bakmayın da bir tarafta deplasman fobisinden kurtulamayan Galatasaray, diğer yanda seyircisinin müthiş desteği ile kazanmak için tüm avantajlara sahip Trabzonspor vardı sahada.
Tamam tedbirli oynayacaksınız, ona göre bir oyun kurgunuz olacak da, milyonların izlediği bir karşılaşmada özellikle ilk yarıda futbol adına bu kadar eksik kalmak, yüz milyonlarca lira maliyetli “büyük unvanlı” iki takıma da yakışmadı doğrusu.
Koskoca 45 dakikada ofansif anlamda akılda kalacak tek pozisyon yaşanmadı. Beraberlik adına hazırlanmış taktikler futbolu gerçekten çekilmez kılıyor. Sen birşey üretmeyecek, rakibin hatasını bekleyip, tilki taklidi yapacaksın. Sonra da şampiyonluktan söz edeceksin. Belki günü kurtarabilirsiniz, peki yarınlar?..
Kimse aralıksız yağan yağmurun ağırlaştırdığı zemini bahane etmesin. Koşullar herkes için aynı idi. Böyle bir maçta beklentiler yüksek tutulunca insanlar kalite, gol ve sonuç bekliyor.
İkinci yarı başlarken ilk hamle Fatih Terim’den geldi. Lemina’yı kenara alan hoca, Jimmy Durmaz
Ülke olarak zor bir süreçten geçiyoruz.
Ekonomik sıkıntılar, uluslararası ilişkilerdeki belirsizlik, iç siyasetin bitmek bilmeyen çekişmeleri, geleceğe yönelik kaygılar, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan baskılar, işsizlik sorunu derken; daraldık ve bunaldık.
Peki, 80 küsur milyonluk bu coğrafyada hiç mi güzel işler yapılmıyor? Takdir edilecek gelişmeler yaşanmıyor? Bizi mutlu edecek, yüzümüzü güldürecek bir şeyler yok mu?
Var elbette. Her koşulda hayatın içinde kalmak, iyiliklere tutunmak, mücadele etmek, direnmek, tepki göstermek, hak aramak, gençliğe değer vermek önemli.
Bugün size, medyanın satır aralarında kalan üç örnek vermek istiyorum.
BİR; SATRANÇTA REKOR