Sözde haftanın en önemli maçıydı. Kusura bakmayın da bir tarafta deplasman fobisinden kurtulamayan Galatasaray, diğer yanda seyircisinin müthiş desteği ile kazanmak için tüm avantajlara sahip Trabzonspor vardı sahada.
Tamam tedbirli oynayacaksınız, ona göre bir oyun kurgunuz olacak da, milyonların izlediği bir karşılaşmada özellikle ilk yarıda futbol adına bu kadar eksik kalmak, yüz milyonlarca lira maliyetli “büyük unvanlı” iki takıma da yakışmadı doğrusu.
Koskoca 45 dakikada ofansif anlamda akılda kalacak tek pozisyon yaşanmadı. Beraberlik adına hazırlanmış taktikler futbolu gerçekten çekilmez kılıyor. Sen birşey üretmeyecek, rakibin hatasını bekleyip, tilki taklidi yapacaksın. Sonra da şampiyonluktan söz edeceksin. Belki günü kurtarabilirsiniz, peki yarınlar?..
Kimse aralıksız yağan yağmurun ağırlaştırdığı zemini bahane etmesin. Koşullar herkes için aynı idi. Böyle bir maçta beklentiler yüksek tutulunca insanlar kalite, gol ve sonuç bekliyor.
İkinci yarı başlarken ilk hamle Fatih Terim’den geldi. Lemina’yı kenara alan hoca, Jimmy Durmaz ile üçüncü bölge etkinliğini artırmayı planlamıştı belli ki. Ama oyun öyle bir kılıfa bürünmüştü, sanki duran toplar dışında gol beklemek hayaldi. Nitekim Trabzonspor’un sayısı, bu sezon aldığı her kuruşun hakkını veren kaptan Sosa ve Sörloth işbirliğinden geldi. O ana kadar maçın alkışlanacak tek organizasyonu bu idi.
Ve akıllara bu gol gözlerimizin pasını silebilir mi sorusu geldi. Bunun için geriye düşen Galatasaray’ın vites yükseltmesi şarttı. Öyle de oldu. Konuk ekip topu daha önde tutmaya çalıştı. Lakin büyük riskti. Trabzonspor’un geniş alanı doğru kullanan isimlerini de hesaba katmak gerekiyordu. Üstelik uzun süreli sakatlıktan çıkışmış, taze kuvvet Ekuban gibi bir silah da oyuna girmişken! Ama gördük, henüz hazır değil.
Doğru; tempo ve heyecan yükseldi ama bu kriterlerin futbol kalitesine pozitif katkı sağladığını söyleyebilmek için, skor tabelasının değişmesi gerekiyordu. Galatasaray’ın özellikle son yarım saatlik bölümde bunun için çok çabaladığını söylememiz gerek. Trabzonspor’un da ani ataklardan bulduğu ve sonuç getirebilecek pozisyonları vardı. Hem de maçı bitirecek cinsten. Sörloth, Nwakaeme ikilisi inanılmaz pozisyonlar kaçırdı.
Atamayana atarlar deyiminin faturasını ise savunmanın uzaklaştıramadığı topu 90. dakikada ağlara gönderen Nagatomo kesti. Stat da buz tabii.
Altı dakikalık uzatmada skor iki takım lehine de değişebilirdi. Yapamadılar. Bordo-mavililer bir kaç kez ayağına gelen fırsatları değerlendiremedi.
Teknik adamların değişikliklerine daima saygı duyarım. Lakin ikinci yarıda oyundan düşen Obi Mikel’in yerine Hosseini ve Yusuf Sarı gibi hırslı mücadeleci iki oyuncuyu kenara alması anlamsız geldi bana. Bu bölgeyi dirençli tutmak, Trabzonspor’un sahadan üç puanla ayrılmasını sağlayabilirdi. Çünkü orta alandan çok baskı yedi ve savunmanın hata yapması kaçınılmaz hale geldi.
Doksan dakika bitiminde şu söylenebilir; Ne şiş yandı ne kebap.
Evet, galibiyeti kaçıran Trabzonspor üzülmeli. Son dakikada puanı kurtaran Galatasaray ise teselli bulmalı. Ama ilk yarıdaki futbola hayır!.