Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu hafta başında meslektaşımız Candaş Tolga Işık’a önemli açıklamalar yaptı.
İddialı olduğu konu ise hakemlik. Ancak kaş yapayım derken göz çıkardı. Kendinden önceki yönetimleri ve MHK’leri töhmet altında bırakacak ifadeleri ile ligin son 20 yılını adeta şaibeli altında bıraktı. Ne demek o dönemlerde hakem hatalarının kasıtlı olması?
İşin içinde kötü niyet ve kurgu varsa; çıkaracağımız sonuç son yirmi yılın şampiyonluklarının sorgulanması mıdır?
Elinizde somut bilgiler ve isimler mevcut ise niçin zamanında konuşmadınız?
Kulüp başkanlığı ve yöneticiliği günlerinden biliyoruz. Hacıosmanoğlu’nun hakem camiası ile arası yoktur, sempati ile bakmaz.
Lakin bugün temsil ettiği makam sorumluluk, objektif söylem, adalet ve tarafsızlık gerektirir.
Hakemlik Türk futbolunun yumuşak karnıdır. En zayıf halkasıdır. En kırılgan paydaşıdır. Dolayısıyla geçmiş ile 2.5 aylık kısa dönemdeki icraatleri kıyaslarken daha özenli olmak gerekir.
1993 yılının mayıs ayındayız. Tıpkı bugünlerde Gazze ve Lübnan’da olduğu gibi tüm dünyanın gözüne perde indiği acımasız Bosna savaşı yaşanıyor. On binlerce çocuk ve insan katliama maruz kalıyor.
Türkiye, askeri yardımlarının dışında insani bir hamle daha yapıyor. Amaç ülkedeki sporcuları tahliye etmek.
Milliyet Gazetesi’nden ben, Hürriyet’ten meslektaşım Serdar Uluer operasyona tanıklık için davet ediliyoruz.
Sabah gün ağırmadan Esenboğa Havaalanı’ndayız. Kurşun geçirmez yelekler ve miğferler veriliyor, askeri uçağa biniyoruz.
Yaklaşık 2 saat süren yolculuktan sonra Bosna Havaalanı’na iniyoruz. İstihbarata göre 150 civarında sporcuyu alıp, Türkiye’ye döneceğiz.
Can güvenliğimiz için dışarı çıkmamıza izin verilmiyor. Nakliye uçağının kuyruk kapısı açılıyor, ellerimiz deklanşörde bekliyoruz. Uzun bir aradan sonra operasyondan sorumlu subay yanımıza yaklaşıp “gidiyoruz” diyor.
“Neden, sporcular nerede?” diyoruz.
Bir takımın orta sahası omurgasıdır. Bu bölgeyi sağlam tutmaz ve direnç göstermezsen rakibin adı ve gücü ne olursa olsun seni zor durumda bırakır. Tıpkı dün Hatayspor’un yaptığı gibi. Ev sahibi takımın ilk golü halı saha maçında yenmez. Görkem ceza alanı dışından öyle rahat bir vuruş yaptı ki. Ona eşlik etmesi gereken Lanstrom ve Okay, topu ancak Uğurcan gibi kalelerinde gördü. Rakibe bu konforu sağlamak tehlikeye davet çıkarmak demektir.
Evet, Trabzonspor’da teknik direktör Şenol Güneş’i sıkıntıya sokan eksikler vardı. Ancak ligin en az gol atan takımı olan Hatayspor’a bu kadar çok pozisyon vermek, kafa yorulması gereken bir konu.
Sadece orta alanın zayıflığı mı? Geriye düşmesine karşın reaksiyon göstermesi gereken anlarda hücum anlamında da skora etki edecek üretkenliği gösteremedi bordo-mavili ekip. Çünkü savunma ile ofans arasında büyük boşluklar bıraktı. İlerleyen dakikalarda Visca ve Dragus sorumluluk almaya başladı. Ve hareketlendi Trabzonspor. İlk yarıdaki en ciddi atağında Bardhi boş kale yerine son adam
Futboldaki tuhaf işler, sadece hakemler, göz önündeki ligler veya hukuk kurullarının kararları düzeyinde yaşanmıyor.
Örneğin; düne dek kaç kişi biliyordu Futbol Federasyonu’nun Plaj Futbolu milli takımını İspanya’daki Dünya şampiyonası elemelerinden keyfi olarak çektiğini?
Son dakikada aldığı bu anlaşılmaz kararla FIFA’yı şaşkına çevirdiğini?
Ya da Plaj Futbolu milli teknik direktörü Adil Müftüoğlu’nun sırf eski MHK başkanı Kuddusi Müftüoğlu’nun kardeşi olduğu için görevden alındığını?
Hatırlatayım; TFF başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu 2016 yılında (Trabzonspor başkanlığını yeni bırakmıştı) aralarında Kuddusi Müftüoğlu’nun da bulunduğu 17 kişiye okyanus ötesi terör örgütüne üye oldukları iddiasıyla dava açmış ve kaybetmiş; karşı tarafın açtığı davalarda ise tazminat ödemek zorunda kalmıştı.
Diyelim ki intikam duygusuyla abisinden dolayı Adil Müftüoğlu’nun görevden aldınız. Peki; onca zamandır hazırlık yapan ve ilk kez dünya kupası Avrupa elemelerinde
Şenol Güneş'in Trabzonspor'daki yeni dönemine bakıyorum. Sıkıntılı başladı, öyle devam ediyor. Deneyimli hoca geldiği günden itibaren eksikleri belirlemeye çalışmış, çözüm arayışına girmiş, mevcut kadroyu verimli şekilde değerlendirmeyi hedeflemişti.
Onun pozitif enerjisinin futbolcularına nasıl yansıdığını görmek önemliydi. Dolayısıyla, taraftarı tatmin edecek oyun değil kazanmak değerliydi. Konyaspor karşısında sancılı bir doksan dakika yaşadı Trabzonspor.
Evet, sezonun ilk galibiyeti geldi. Ancak iki farklı öne geçtikten sonra rakibin son dakikalarda kaçırdığı penaltı ve gol pozisyonları sonuçlansa, kabus serisi devam edecekti. O zaman Trabzonspor adına olumlu ne konuşacaktık?
Taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor da, bu takımın parçası olduğu hissiyatindeki herkes daha fazla sorumluluk almak zorunda.
Bakın; maçın genelinden bağımsız bir değerlendirmem var. Önce iki gole imza atan Banza'ya işaret ediyorum. Kariyeri ve kalitesi belli. Zamana ve uyuma ihtiyacı vardı, dün bunu aştığını kanıtladı. Şenol hoca en azından devre arısında yeni bir transfer yapılana kadar bu oyuncu
Halil Umut Meler, FIFA elit kategorideki tek hakemimiz. UEFA onu el üstünde tutuyor. Son olarak Şampiyonlar Ligi’nde Real Madrid- Stuttgart maçını yönetti. Gelin görün ki, Türkiye’de birileri tarafından sistematik biçimde yıldırılmaya çalışılıyor.
Örnek mi? Meler bu sezon Avrupa’da üç maça çıktı. Üçü de hatırı sayılır takımlar arasında idi. Süper Lig’in geride kalan altı haftasında ise sadece iki... “Kurnazca” yapılmış bir atama diye düşündüğüm yarınki Trabzonspor - Konyaspor maçıyla birlikte üç olacak.
Dahası mı? Meler bu süreçte dört kez de Video Yardımcı hakemliği yaptı. Ne alaka ise; ikisi Trendyol 1. lig müsabakası.
Kimse bana masal anlatmasın. Meler gibi üst düzey bir hakeme yapılmaya çalışılan şey büyük haksızlıktır. Bizim bilmediğimiz, sizin bildiğiniz şeyler varsa çıkın açıklayın. 8 Mart operasyonu ve yeni sezon kadro yapılanmasında devre dışı bırakamadığınız Meler ile ne hesabınız var bilmek isterim.
MHK Başkanı Sayın Ferhat
Hiç lafı gevelemeyeceğim. Trabzonspor Yönetimi bu sezon A takımda oynaması için 13 yeni oyuncu transfer etti. Neden? Şampiyonluğa ortaklık etmek, Avrupa’da yol almak, Türkiye Kupası’nda söz sahibi olmak için... Harcadığı on milyonlarca eurodan söz etmeyeceğim bile.
Sonuç; beş maçta henüz galibiyeti yok. Kaleci Uğurcan da olmasa o puanların yarısını unutun. Ve lider Galatasaray ile aradaki fark 13 puan.
İddia ediyorum, Trabzonspor şu ana kadar gösterdiği performans ile Süper Lig’in en kötü dört takımından biri olmaya aday. Herkes ona kafa tutabilir veya yenebilir. Teknik direktörü değiştirmek nafile. Sistem yok, oyun planı yok, en önemlisi takımın kendine güveni yok.
Gaziantep karşısında yenmeyi değil, adeta yenilmemeyi hedeflemiş bir ekip vardı sahada. Hücumda etkisiz, orta alanı rakibine teslim etmiş, sadece savunmada direnmeye çalışan bir Trabzonspor.
Orta saha dedim de, takımın omurgasıdır bu bölge Okay ve Ozan’a emanet edilmiş, önlerine hücum arkası diye konumlandırılmış yanlış adam Cham. Hepsi çok etkisizdi.
Fenerbahçe ile Galatasaray derbilerinin atmosferi diğerlerine benzemez. Rekabet saha içinde kalsa amenna... Başkan ve yöneticiler arasındaki atışma maçtan günler evvel başlar, karşılıklı suçlamalar, hakemler üzerinden tartışmalar, belden aşağı darbelerle ortam gerilir de gerilir. Futbolculara da yansıyan bu olumsuz hava, maç içinde veya tribünlerde olaylara yol açarsa aynı şahıslar bu kez, “Neden böyle oldu? Suçlu kim? Federasyon uyuyor mu?” tarzında komik açıklamalarla günü kurtarmaya çalışır. Tıpkı bu akşamki Fenerbahçe-Galatasaray derbisi öncesi gibi.
Savcı mısınız, hakim mi?
Hafta içinde ezeli rekabette sık görülmeyen bir olay yaşandı. Fenerbahçe; rakip kulübü devletin 7 ayrı kurumuna şikayet etti. Gerekçesi, Galatasaray’ın vergi kaçırdığı, haksız kazanç elde ettiği ve yasaları hiçe saydığı yolundaki iddialar. Bunlar medyada haftalardır haberleştirilen ve tartışılan konular. Bugüne ait değil.Üstelik ülkenin savcıları, yetkili kurumları ve ilgili makamlarının