Futbolda ender göreceğimiz bir süreçten geçiyoruz.
Sezonun bitmesiyle birlikte hemen her gün tartışılacak yeni bir olay var gündemimizde.
Önce Galatasaray Kulübü’ndeki başkanlık seçimi ve Dursun Özbek’in malum galibiyeti. Ardından son iki yıldaki şampiyonluğa maddi - manevi katkı sağladığı konuşulan Erden Timur’un kafa karıştıran mesajlı vedası.
Bitmedi. Fenerbahçe Kulübü başkan adayları Ali Koç ve Aziz Yıldırım’ın birlikte sahiplendikleri Jose Mourinho’nun imzası, ülke gerçeklerine dair tartışılması gereken her şeyin önüne geçti.
Ve Fenerbahçe Kulübü’ndeki başkanlık yarışı... Son bir haftada kozlarını gazete sayfaları ve televizyon ekranları üzerinden paylaşan adayların ağzından çıkan her sözcüğün futbola dair ahkam kesen herkesin dengesini bozduğu kesin.
“Başkan değil liderim” diyen ile “son kez adayım” kozunu oynayanlar, ülke gündeminden çok şey çaldı kısa zamanda.
Peki; iki haftaya sıkışan bunca karmaşa kimin işine yaradı? Veya kimleri mutlu
Bir kaç ay önce ligin zirvesinde fırtınalar koparken ne demişti Ali Koç? “Ben olduğum sürece Fenerbahçe’yi şampiyon yapmazlar.”
Evet; başkanlığının altıncı yılında sarı-lacivertli ekip yine şampiyon olamadı.
Kahin miydi Koç, yoksa kimsenin bilmediği özel bilgilere mi sahipti?
Ülkemiz gerçeğidir; siyasetinden sporuna, sıkıntılı süreçlerde ortaya çıkan düşmanların kimliği hep gizemli kalır.
Sayın Koç, belli ki şahsıyla meselesi olanları ima etti. Etti de yanıtı nerede?
Federasyon, hakemler, TFF kurulları, dış güçler ve futbolla oynaşmayı pek seven siyaset mi çelme taktı Fenerbahçe’ye? Yoksa hepsi birden mi?
Sivasspor ve Konyaspor beraberliklerinde de “bilinmeyen” güçler mi girdi devreye?
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin haftalarca atbaşı götürdüğü şampiyonluk mücadelesinin ligin son maçına kalacağına kim ihtimal verirdi ki?
Geçen hafta bahisçilerin tahminlerini alt üst eden Fenerbahçe, futbol mucizelerine yenisini eklemek isterken, iki takım başkanının saha dışına taşan söz düellosu korkutucu boyutlara vardı.
Dursun Özbek sınırları zorladı, Ali Koç devam etti. Fenerbahçe Başkanı perşembe günü basın toplantısında herkese ayar vermeye kalkarken, en dikkat çekici vurgusu, Galatasaray’ın Konyaspor deplasmanındaki maçıyla ilgiliydi.
Ne dedi Koç? “Konyaspor camiasını çok bilmem, ama hepimizin korktuğu bir konu var. Bu maça kesinlikle gözlemci yollanmasını istiyoruz. Konyaspor’dan dolayı değil, rakibinden dolayı bunu istiyoruz. Hem TFF’ye hem de UEFA’ya yazımızı yolladık. Endişemiz var.”
Sayın başkan net biçimde “şike” ihtimaline getirdi lafı.
Şike nasıl yapılır? İki taraflı. Biri alır, diğeri satar.
Hırs aklın önüne geçince ağızdan çıkan cümleler
Lige erken havlu attıktan sonra Avrupa’ya çıkan en kestirme yolun Türkiye Kupası olduğunu bilen iki takımın müzesini zenginleştirmek için kazanmayı hedefledikleri maçın manevi değeri fazlaydı. Kimin ne kadar istediğini konuşmak gereksiz. Avrupa’nın ekonomik biletini cebine koyan Trabzonspor karşısında öz güveni yıpranmış Beşiktaş’ı plase görenler, futbolun gerçeklerinden bihaberdir derim. Ne oldu? Beşiktaş olimpiyat stadında bileti hakkı ile cebine koydu.
Öncelikle; 2 metrelik forvet Onuachu’nun yaklaşık 40 metre savunmacıları peşine takıp attığı golün tur müjdecisi olduğunu sananlar yanıldı. O golle maç bitmiyor ki? Sen kazanmak değil, skoru korumak yanlışına düşersen üzülürsün.
Beşiktaş böyle bir maçta geriden gelip maça tutunuyorsa, Trabzonspor’un neyi yanlış yaptığını sorgularken teknik direktör Abdullah Avcı’nın oyuncu tercihlerini ve taktik anlayışını da irdelemek gerek.
Hocam takımın attı golü öne geçti. Niye geriye yaslanıyorsun? Saydım; maç boyunca kaleci Uğurcan en az 4 pozisyonda golü
Haber, “Fenerbahçe’ye çocuk cezası” başlığı ile yer almıştı. Sarı-lacivertlilerin 24 Şubat’ta Kasımpaşa ile oynadığı maç öncesi iki takım oyuncuları ile hakemler sahaya miniklerin ellerinden tutarak çıkmış, birlikte ulusal marşımızı söylemişlerdi.
Ama o ne? TFF temsilcisi dedektif edasıyla “refakatçi çocuk sayısının seremoniye katılan hakem ve futbolcu sayısından fazla olduğunu” rapor etmişti.
Şimdi diyecekler ki, “Biz kulüpleri seremonide karmaşa yaşanmaması için uyarmıştık, Fenerbahçe dinlemedi.”
O zaman soruyorum; her hafta liglerde onlarca maç oynanıyor. Özellikle dört büyük takımların maçlarında bu kuralın defalarca ihlal edildiğine tanıklık ediyoruz. Başka hangi kulüplere ceza verdiniz?
Ayrıca talimatlar bizzat yönetenler tarafından delik deşik edilirken, seremoniye 25 değil, 30 çocuk çıksa neden rahatsız olunur?
Uzatmayalım, o rapor doğrultusunda Fenerbahçe kulübüne 112 bin lira ceza kesildi. Değil 112 bin, bir kuruş dahi olsa hangi akla ve mantığa sığar diye sorgulamak gerekiyor.
Sonraki
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç adına final sezonuydu. Geçen haziran ayında dört hedef koymuştu, mayıs geldi hepsi tükendi. Görev süresi boyunca tercihleri de teknik direktör seçimleri de camiayı üzdü.
Koç bir daha aday olmayacağını beyan etmişti. Sözünde duracak mı göreceğiz.
Ya Aziz Yıldırım? 3 Temmuz sürecinde kader birliği yaptığı ve çok güvendiği insanlardan biri olan Şekip Mosturoğlu’nun Yüksek Divan başkanlığına seçilmesiyle başlayan süreçte verilen mesaj, anlamlıdır. Camia onu göreve çağırıyor bence. Bir plan varsa, adım adım yürüyor.
24 Mayıs’a sayılı gün kaldı. 2018 yılında başkanlığı devretmiş de olsa, sınırlı sayıdaki dost ortamında Fenerbahçe ile bağını güçlendirerek döneceğini ifade eden Yıldırım’ın adaylığına kesin gözüyle bakıyorum. Ortam ve koşullar onu işaret ediyor.
Bu arada geri dönmesi için en önemli sebep, futbol takımının yıllardır şampiyonluğa hasret kalması kadar, 6 yıl önceki kongrede zedelenen itibarını yine sandıkta geri alma isteği
Finale çıkan son virajda tedbirli olmak ve kontrollü oynamak kabul edilebilir. Dolayısıyla tatsız tuzsuz bir mücadeleye hazır olmak gerekirdi. İlk yarı aynen böyle oldu. Maçın ikinci yarısında ise çok farklı bir senaryo vardı. Trabzonspor golleriyle ve futboluyla tam anlamıyla fırtınaya dönüştü.
Adını finale yazdıran bordo-mavili ekip ilk maçtaki galibiyetin avantajını koruyabilmek için dikkatli oyunu tercih etti.
Lakin işin savunma yönünde zaman zaman ciddi sıkıntılar yaşadı. Orta alanda basit top kayıpları ve rakibi karşılamakta etkisiz kalması sadece bu maçın değil sezonun en büyük problemi olarak görünüyor. Seneye transfer planlaması yapılırken öncelik bellidir.
Karagümrük’ün finalde Beşiktaş’a rakip olabilmek için iki farklı kazanması gerekiyordu. Tolunay Kafkas’ın ilk bölümü en az bir golle önde tamamlama düşüncesi fırsatlar yakalamasına karşın sonuçlanmadı. Güven ve Ceccherini’nin topla buluşmaları sevince dönüşemedi. Bordo-mavililerin ise kaleyi bulan tek şutu yoktu. Bu
Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin kamuoyu nezdinde yıpranan imajını düzeltmek için medya ile yakınlaşmasını normal karşılıyorum.
Verdiği mesajların yeterli olmadığını düşünmüş olmalı ki, benzer içerikleri TFF internet sitesinden tekrarlaması tuhaf geldi bana... Olağanüstü genel kurul için yürütülen imza kampanyası üzerinden muhaliflere meydan okuması da öyle hakeza...
Bu noktada Büyükekşi’nin demokratik teammülleri ihlal ettiği fikrindeyim. İmzacıları “azınlık” diyerek küçümsemesi hoş değil. Sesini yükseltenlerin de futbolun paydaşları olduğu unutulmamalı.
Kulüpleri, “benden yana olanlar” ve “karşı duranlar” diye ikiye ayırmaya kalkarsanız, yarın birbirinizin yüzüne bakmakta zorlanırsınız. Ya ilk genel kurulda azınlık çoğunluğa dönüşürse?
Bugün erken seçim isteyen kulüpler tavırlarını cesurca ortaya koyanlardır. Unutmayın, bir de imza vermekten çekinen ve şimdilik sessiz kalanlar var. Deneyimle sabittir ve kararsızların oyu önemlidir.
Fut