O çok özel bir futbolcu. Sadece Fenerbahçe için değil, yıllardır bu ülkede Alex De Souza’yı izleyen herkes için böyle.
Mütevazı görünümünün altında tam bir futbol bilgesi. Takdir edilecek, örnek alınacak bir profesyonel. Fenerbahçe takımının beyni. Hırslı, istekli, neyi ne zaman yapacağını çok iyi bilen, 35 yaşında ustalık belgesini tescillemiş bir futbol emekçisi o...
Fenerbahçe dün akşam Bursaspor karşısında 30 yıla yaklaşan kupa özlemini dindirip, dört gün önce yaşadığı ağır travmanın izlerini silebildi ise, kuşkusuz aslan payı bu takımın kaptanı, lideri ve beyni Alex De Souza’ya ait idi.
Alex istediği vakit çok şey değişiyor. Takım arkadaşları, Alex’i anlayabildiği, onun beyninden geçenleri paylaşabildiği zaman Fenerbahçe için rakip kim olursa olsun işler kolaylaşıyor. Fakat, bu uyumu sağlamak her zaman mümkün olmuyor.
Maçın henüz birinci dakikası dolmuşken Caner’e verdiği gol pası, ilk yarının bitiminde Baroni’yi hedef vuruşuyla buluşturması, Semih’e üçüncü golün asistini yaparken aldığı keyif, skora imzasını atarken kupaya vurduğu “Alex” patenti, bundan sonraki futbol kariyerine nasıl bir katkı yapar bilinmez. Lakin Alex’in maçı izleyen üç çocuğu dışında
Geçen hafta ağır travma geçiren Trabzonspor’un final niteliğindeki bu doksan dakikada neler yapabileceğini görmek gerçekten önemliydi. Acaba bordo-mavili oyuncular Fenerbahçe maçına takılıp kalacak mı, yoksa Avrupa ligi biletini kapabilmek için ekstra bir performans mı sergileyecekti?
Şenol Güneş’in, Beşiktaş karşısında sahaya sürdüğü kadroya baktığımızda, tek puanın takımı hedefine ulaştıracağı bilincinde, savunma güvenliğini ön planda tutan diziliş vardı. Tabii maç eşit şartlarda tamamlanmak koşuluyla. Niçin söylüyoruz bunu? İlk yarının bitiş düdüğünden sonra Ernst’in tahriklerine kapılıp, kendi hesabını kesmeye çalışan, bize göre en fazla ihtarla geçiştirilebilecek bir hareket sonrası Burak’ın kırmızı kartla takımını yalnız bırakmasının doğurduğu sonuçları anlatabilmek için. Oysa 45 dakika boyunca kontrollü oynayan, orta alanda üstünlüğünü kabul ettiren, fırsat buldukça hücumu düşünen bir Trabzonspor vardı sahada.
Ya ikinci yarı? Beklendiği gibi Beşiktaş’ın ekmeğine yağ süren bu ihraç kararı, dengeleri ev sahibi takımın lehine değiştirdi. Bundan sonrası mı? Rakibinden eksik oynayan Trabzonspor adına müthiş özveri, inanılmaz mücadele vardı sahada. Hani 70. dakikada yediği
Sayın Başbakan İtalya ziyareti dönüşünde meslektaşlarımızın şike ve teşvik kararlarıyla ilgili sorusunu yanıtlarken şöyle dedi:
“Ben bu konuda konuşamam. Konuşursam yanlış olur. Ama ilkeler üzerinden söylediğim şu, bize göre tüzel kişiler cezalandırılmamalı. Gerçek kişiler cezalandırılmalı. Sen tüzel kişiliği cezalandırınca oraya gönül veren milyonlarca insanı cezalandırıyorsun”.
Başbakan, mart ayındaki UEFA kongresinde de Michael Platini’ye aynı mesajı vermiş ve “Size hak veriyorum. Ancak UEFA’da bugüne dek böyle bir ayrım yapılmadı” karşılığını almıştı.
Bugün geldiğimiz noktada Futbol Federasyonu önce talimat değişikliğini yaptı, ardından da şike ve teşvik cezalarını açıkladı.
Tıpkı Sayın Başbakan’ın öngördüğü gibi!
Aksi olabilir miydi? Sanmam.
TFF’nin bağımsız yargı organı Disiplin Kurulu, önüne konan Etik Kurulu raporunu değerlendirip görevini yerine getirdi. Açıkçası benim gibi düşünen pekçok insan bu karara şaşırmadı.
Karşılıklı demeçlerle günlerdir gerilen ortamın bizi hangi noktaya getirdi gördünüz mü? Sonunda pimi çekilip sahanın ortasına konan bomba patladı. O bombayı hazırlayanlara da, oraya bırakıp pimini çekenlere de yazıklar olsun. İşte Türk futbolunu sürüklediğiniz bataklık. Muradınıza erdi iseniz ne mutlu sizlere!..
Futbolun dışında her şeyin konuşulacağı dün akşamki maçta faturayı sadece takımlarına zarar veren taraftara kesmek insafsızlık olur. Taraftarı o psikolojiye sokup, rakibi bir düşman gibi görmesini sağlayan, çıldırmışcasına öfkelendirip kontrolünü kaybettirenleri de unutmayalım. Bu atmosferden futbolcuların etkilenmemesi mümkün müydü? Değil elbette. Onlar da nasiplerine düşeni alınca sahada tam anlamıyla bir savaş yaşandı. Ne emeğe, ne oyuna saygı vardı.
Açıkcası tribünde ve sahada yaşanan her şey Fenerbahçe’nin işine yaradı. Daha sakin kalan, sinirlerine hakim olmayı beceren konuk ekip ilk yarım saatte iki farklı skoru yakalarken, Trabzonspor şok içine girdi. Emre-Zokora gerginliği üzerine kurgulu tribünler maçı bırakıp korner atan Fenerbahçeli futbolcularla uğraşmaya başlayınca sadece oyun değil, Trabzonspor da ondan soğudu.
Kontrolsüz, gerçek performansından
Bırakın orada yatmayı, cezaevinde bir yakınını, arkadaşını ya da dostunu bile ziyaret etmeyenler ekran başında atıp tutuyor.
Siz o yüksek duvarların ardında özgürlüklerin dört duvar arasına sıkıştırıldığı odalarından çıkıp tanıdık bir yüz görmenin mutluluğunu yaşayan insanların ruh halini paylaştınız mı?..
Sizi ayıran o kalın camın arkasındaki insanın neler hissettiğini, ne düşündüğünü öğrenmek için beyninizin algı kıvrımlarını zorladınız mı?
Dışarıdan ahkam kesmek kolay. Yaftayı boynunu asıp, yargıya varmak da hakeza! Nasıl olsa karşınızda yanıt verecek kimse yok.
Bu ülke aylardır şike ve teşvik davasında yargılanan insanları konuşuyor. Çoğu uzun süre cezaevinde yattı. Bazıları hâlâ özgürlüklerine kavuşacağı günü bekliyor.
Onlardan biri de Aziz Yıldırım... Seveni kadar nefret edeni, peşinden koşanı kadar, orada olmasından memnuniyet duyanı var.
Ben Aziz Yıldırım’ı takdir ediyorum. Bugün Türkiye’de hiç bir kulüp başkanı inançları ve doğruları adına bu kadar süre cezaevinde yatmayı göze alıp, davasının peşinde koşamazdı.
Dört gün önce deyim yerindeyse karşısında tel kadayıf gibi takım bulan Galatasaray’ın en büyük yanılgısı, kuşkusuz dünkü maçın çok daha kolay geçeceğini düşünüp, ciddiyetten uzak tutum içine girmesiydi. Nasıl olsa büyük balık küçüğü yutardı, üstelik bu kez kendi evinde ve seyircisi önünde!
Lakin ne Galatasaray o günkü Galatasaray, ne de rakip, ortama ve koşulları peşinen kabul etmiş bir Trabzonspor idi. Aksine, Avni Aker’deki farklı yenilgi sonrası ağır eleştirilerle onuru incinmiş, bu maçı onur meselesi yapmış takım vardı sahada.
Bordo-mavili ekip bu psikoloji ile çıktığı Telekom Arena’da müthiş direnç, özverili mücadele sergilerken, Galatasaray gol bulamadığı her dakika daha da gerildi. Bu tablo Trabzonspor’un işine geldi. Daha kontrollü oynayan, sabırla rakibi hataya zorlayan ve oyun disiplinini yitirmeyen konuk ekip, özellikle ikinci yarının ilk 20 dakikalık bölümünde üstünlüğünü kabul ettirirken, topu rakip alana daha zahmetsiz ve kolay taşımayı bildi. Selçuk’lu, Melo’lu, Engin’li Emre’li Galatasaray orta sahası kerken, savunma ile ikinci bölge arasındaki boşluğu doldurmak Colman ile Alanzinho’ya kaldı. Burak ilk yarıdakinin aksine topa çok daha fazla sahip oldu,
Geçen hafta sahasında Fenerbahçe’ye yenilmesine karşın son vuruşlar hariç parmak ısırtan bir performans gösteren Galatasaray için düşündüğünden de kolay maç oldu. Trabzonspor karşısında oyuna istediği tempoyu veren, orta alanda dilediği gibi pas yapan, kanatları yol geçen hanına çeviren sarı-kırmızı takım, tıpkı geçen haftaki gibi pozisyon üretmekte zorlanmadı. Ancak bu kez karşısında Volkan gibi kaleci, Fenerbahçe gibi dirençli rakip de yoktu.
Trabzonspor bu sezon 8 derbi maçı oynadı. Lakin hiç dün akşamki kadar çaresiz ve etkisiz kalmadı. Bordo-mavilierin, ne yapması ve nasıl oynaması gerektiğini daha iyi bilen Galatasaray’ı durdurması imkansızdı. Selçuk, Emre, Engin, Melo’dan oluşan orta sahayı kontrol etmesi ise mucize! Öyle ya, orkestra şefliğini Selçuk’un yaptığı bu pas trafiğini kim bozacak, hangi oyuncular ayakta kalacaktı ki? Tek başına Zokora mı? Adam kovalamaktan yorulan Serkan mı? Yoksa pres yapmayı, savunmayı pek sevmeyen Adrian mı?
İstatistikler de gösterdi, iki takım arasındaki fark dağlar kadar. Hal böyle olunca hücumu bu kadar seven ve doğrularını noksansız yapmaya çalışan bir takıma rakip olması mümkün değildi Trabzonspor’un.
Selçuk İnan kuşkusuz bu
Önceki gün Milliyet ile Sabah gazetelerinde Fenerbahçe’nin UEFA ve Türkiye Futbol Federasyonu aleyhine Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nde açtığı davayı geri çektiği haberleri yer aldı.
Sabahın erken saatleri olmasına karşın sosyal paylaşım siteleri ve internet ortamı adeta sallandı. Kimi haberin yalan olduğunu, bazıları da yazanların yalancı olduğunu iddia etti.
Birkaç dakika sonra Fenerbahçe Kulübü, Kamuyu Aydınlatma Platformu’na “davadan feragat” edildiğini bildirdi ve haberciler damgalanmaktan kurtuldu!
Gün boyu kulübün ve Metris’te bulunan Başkan Aziz Yıldırım’ın konuyla ilgili açıklama yapacağı konuşuldu.
Öyle ya aylardır “Bu dava namusumuzdur”, “Davadan vazgeçmeyiz”, “Dönenin kaşığı kırılsın” şeklinde konuşan yöneticilerin, taraftara vereceği bir hesap olmalıydı.
Beklenen ses, farklı tonda ve içerikte gece yarısı kulübün internet sitesinden geldi;
“26 Nisan 2012 Perşembe günü Fenerbahçe Sportif A.Ş tarafından Kamu Aydınlatma Platformu’na gönderilen ve CAS’taki davamızın çekildiğine ilişkin açıklama 24 Nisan 2012 tarihli Yönetim Kurulu toplantımızda alınan karar uyarınca yapılmıştır. Hal böyle iken bugün tarihli Milliyet Gazetesi’nde Cemal Ersen imzası ile