Sayın Başbakan İtalya ziyareti dönüşünde meslektaşlarımızın şike ve teşvik kararlarıyla ilgili sorusunu yanıtlarken şöyle dedi:
“Ben bu konuda konuşamam. Konuşursam yanlış olur. Ama ilkeler üzerinden söylediğim şu, bize göre tüzel kişiler cezalandırılmamalı. Gerçek kişiler cezalandırılmalı. Sen tüzel kişiliği cezalandırınca oraya gönül veren milyonlarca insanı cezalandırıyorsun”.
Başbakan, mart ayındaki UEFA kongresinde de Michael Platini’ye aynı mesajı vermiş ve “Size hak veriyorum. Ancak UEFA’da bugüne dek böyle bir ayrım yapılmadı” karşılığını almıştı.
Bugün geldiğimiz noktada Futbol Federasyonu önce talimat değişikliğini yaptı, ardından da şike ve teşvik cezalarını açıkladı.
Tıpkı Sayın Başbakan’ın öngördüğü gibi!
Aksi olabilir miydi? Sanmam.
TFF’nin bağımsız yargı organı Disiplin Kurulu, önüne konan Etik Kurulu raporunu değerlendirip görevini yerine getirdi. Açıkçası benim gibi düşünen pekçok insan bu karara şaşırmadı.
Türk futbolunun içinden geçtiği zor bir süreç vardı ve gösterilen yol (!) ülkemiz koşullarında tek çıkış idi!
Önce kişiler ve kulüpleri ayırdık, sonra kulüpler üzerinden şike ve teşvik eylemine karışanları cezalandırdık. Valla çok da rahatladık. Bir yıla yakın süredir başımızın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duran o tehditi bertaraf ettik.
UEFA bizim gibi mi düşünecek?
Buraya kadar iyi.
Avrupa medyası karar üzerine canımızı sıkacak, bizi UEFA nezdinde zora sokacak yorumlar yapsa da, “iç işlerimize kimse karışamaz” raconu, bu olayda tam da bize yakışacak bir tavırdı doğrusu!
Asarız, keseriz, kimseyi de işimize karıştırmayız. Hem size ne oluyor, talimat büyük yerden, filan!
İyi de, UEFA ne diyecek kendi göbeğimizi kesmeye?
Aferin iyi yapmışsınız, bize ne teşvikten, şikeden mi?..
Yoksa “Bizde işler böyle yürümez. Falanca kulübe Avrupa’yı yasaklıyorum. Doğru dürüst karar verinceye kadar, milli takımlarınızı da kendi organizasyonlarıma almıyorum” mu?
Valla benim duyumum, hazırlıklar ikincisine göre yapılmaya başlanmış. Ne olur ne olmaz, bari milli takımları sıyıralım bu işten diye, hummalı bir çalışmaya girilmiş.
Ya tutarsa mı? Keşke tutsa. Kim ister kulüplerinin ve milli takımlarının “şike ve teşvikten” ceza almasını?
Kim arzu eder yıllar boyu silinmeyecek bir lekenin yakamıza yapıştırılmasını?
Türk futbolu bu süreçten yara almadan çıkarsa, başta yol gösterici Başbakanımız olmak üzere emeği geçen kim varsa, hepsi elleri öpülecek insanlarmış deriz.
Tersi olursa mı? Şöyle işaret parmağımızı UEFA’nın gözüne sokarcasına bir sallarız, görürler Türkiye ile uğraşmayı!
Uzun lafın özü, bu kadar sabrettik, 15 gün daha bekleriz.
Bakalım bu kez minare kılıfına uyacak mı?
Keskin sirke küpüne zarar
Trabzonspor bu sezon toplam 6 maç seyircisiz oynama cezası aldı.
Her iki ceza da, Avni Aker’deki Fenerbahçe karşılaşmalarında yaşanan saha olayları ve çirkin tezahürat yüzünden kesildi.
Şimdi bu ağır faturayı hazırlayanlara sormak gerek; “Kulübünüze ve takımınıza verdiğiniz maddi-manevi zarar nedeniyle pişman mısınız?”
Gelecek sezonun dört maçını da ipotekleyenlere hatırlatmak gerek; “Buna hakkınız var mıydı?”
Bu zeminin hazırlanmasına katkı sağlayanlara da hakeza; “Bu işten kulübün ve takımın dışında kimler yara aldı?”
Sanırım aklı selim insanların yanıtları şöyle olurdu:
“Evet pişmanız”
“Böyle bir hakkımız yoktu.”
“Zararı Trabzonspor ve sahada ter döken Trabzonsporlu futbolcular ile teknik direktör gördü”.
Uzun yıllardır Trabzon’a gider maç izleriz. Son anımsadığımız olay Sivasspor karşılaşmasında idi. Bedeli tıpkı bugünkü gibi ağır oldu.
Aradaki süreçte bazı münferit sesler dışında ciddi sıkıntı yaşanmadı. Hatta Şampiyonlar Ligi ve UEFA sınavları bordo-mavili taraftarı daha olgun, organize ve takımlarının arkasındaki en önemli itici güç haline getirdi.
Ancak son Fenerbahçe maçıyla şemsiye yine tersine döndü. Onca çaba heba oldu.
Gerekçesi ne olursa olsun, o maçta tanık olduklarımız sonuçlarını haklı kılamaz. Ve ne yazık ki keskin sirke yine küpüne zarar verdi.
Dün “kara” dediğin bugün “ak” oluyorsa!..
Ne ilginç değil mi?
Daha bir hafta önce kulüp olarak Tahkim Kurulu’na başvurup disiplin talimatının 58. maddesi ile yeni eklenen 105. maddesine itiraz edecek, ama zora düştün mü o hükümleri kullanıp erteleme çıkaracaksın.
Dünyanın neresinde böyle bir çelişki yaşanır bilemem. Ancak Türkiye’de bu tip git-gellere alışık olmamamız gerek!
Anımsayın, Galatasaray, Trabzonspor ve Bursaspor ile birlikte hareket edip ne talep etmişti?
Futbol Federasyonu yönetim kurulunun şike ve teşvik cezalarını düzenleyen 58. maddenin yürürlüğünün durdurulmasını.
Başka?.. Talimata eklenen ve cezaların ertelenmesini öngören 105. maddenin kaldırılmasını...
Perşembe günü ne yaptı Galatasaray ?
Hakeme hakaret ettiği için 3 maç ceza alan ve bugünkü Fenerbahçe derbisinde soyunma odası ile kulübeye girmesi yasaklanan teknik direktörü Fatih Terim’in takımın başında olabilmesi için, tıpkı geçen haftaki gibi Tahkim Kurulu’nun kapısını çaldı.
Sonuç? Tahkim Kurulu, Galatasaray’ın başvurusunu inceledi, Terim’i dinledi ve cezasının kalan bölümünü 1 yıl erteledi!
Ben cezaların ertelenmesine karşı değilim. 105. maddeye de hakeza. Lakin bir hafta önce kara dediğine, işine geldi mi ak diyen yönetici profilinden rahatsızım.
Haa, şöyle sorulabilir; “Terim mi karşı çıktı 105. maddeye kardeşim?”
Doğrusu ondan işitmedim, herhalde bu tip konularla da kulüp uğraşsın diye düşünmüş olabilir.
Ama bu yaşadıklarımızdan sonra Terim şöyle diyebilmeliydi:
“Kulübüm karşı çıkmış olsa da, bugünkü maçta takımım başında olmamı sağlayan Tahkim Kurulu üyelerine teşekkür ederim”.
Peki Terim ne yaptı? Tahkim Kurulu üyelerini sağduyulu davrandıkları için takdir etti!
Bakalım şimdiden reytinglerde bir numaraya yerleşen 105. maddenin nimetlerinden önümüzdeki dönemlerde kimler yararlanacak?
Kamu vicdanı açısından takipçisi olacağız!