Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Maalesef, ülke olarak sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz.
Yaklaşan yerel seçimler öncesi siyaset cephesinde yükselen tansiyon, toplumu geriyor, kimyasını bozuyor. Uzun yıllardır tanık olmadığımız bir kutuplaşma yaşıyoruz. Gerilimi düşürmekle yükümlü insanlar, bu ayrışmadan sandığa endeksli rant sağlamaya çalışıyor. Dahası, toplumsal barış ve huzura en çok ihtiyaç duyduğumuz süreçte, adeta diken üzerinde oturuyoruz.
Sadece siyaset mi? İşin futbol tarafında da inanılmaz şeyler oluyor.
Bakın, vereceğimiz örnek Türk futbol tarihinde bir ilk! Bu hafta süper ligde dokuz maç var. Ve bunların dördü, TFF talimatlarına göre seyircisiz oynanacak.
Nedenini söylemeye gerek var mı?.. Çirkin ve kötü tezahürat gerekçesiyle Trabzonspor - Kasımpaşa, Bursaspor - Konyaspor, Beşiktaş - Akhisar Belediyespor ve Gaziantepspor - Fenerbahçe karşılaşmalarını sadece kadınlar ile çocuklar izleyebilecek. Herhalde dünyanın herhangi bir ülkesinde böyle garabet, futbolun ruhuna aykırı böyle bir olay yaşanmamıştır.
Futbol seyir oyunu. Milyarlarca doların döndüğü sektör taraftar varsa güzel. Futbolcu ve teknik adam tribün coşkusu varsa mutlu. Gelin görün ki, Türkiye’de marka değeri her geçen gün tartışılan futbol, artık cezalarla konuşulmaya ve anılmaya başlandı.
“O zaman küfür etmesinler kardeşim” diyeceksiniz. Etmesinler tabii. Kim istemez ailesi ve çocuğu ile medeni bir ortamda gidip maç seyretmeyi. Hangi hakem küfürden hoşlanır, hangi yönetici kötü sözden, hangi futbolcu hakaretten keyif alır?
Rekor kıracağız!
Durum böyle iken, Futbol Federasyonu istenen tribün ortamını yaratabilmek için ligin devre arasında radikal bir karar aldı. Kötü tezahüratta zaman sınırlamasını kaldırdı, “Bu işin kökünü kazıyacağız” iddiası ile talimat değiştirdi.
Dikkat edin. Talimat değiştikten sonra geçen süre 8 hafta. Bu dönemde küfürden dolayı ceza sınırını aşan veya aşmaya aday en az 10 takım var. Sayı, sezon sonuna dek görülmemiş düzeye ulaşabilir. Yani kalan süreçte, her hafta birden fazla maçın seyircisiz oynanması neredeyse kesin.
Peki, talimatı düzenleyerek kötü tezahürata önlem almayı planlayan Futbol Federasyonu bu tablodan memnun mu? Emin olun, karar organı da işlerin bu noktaya gelebileceğini hesap edememiştir. Bir musubetin bin nasihattan iyi olacağını düşünenler, sadece kadınların ve çocukların izleyebildiği bir maçta yine küfür edildi diye ceza verileceğini aklının ucundan bile geçirmemiştir!
Tek çözüm eğitim
Bugün can çekişen Türk futbolu yeni bir kaosun eşiğinde. Belli ki alınan önlemler, yaptırımlar ve cezalar pek işe yaramıyor.
Ne yapacağız öyleyse? Teknik olarak TFF’nin e-bilet uygulaması ve statların kameralar ile kontrol edilmesi caydırıcı olabilir. Yasa ve talimatlara aykırı davrananların belirli bir süre futbolla ilgisi kesilebilir. İnsanlar bu tabloyu görünce daha dikkatli davranmaya çalışabilir.
Ancak ne yaparsanız yapın, sadece futbolda değil, tüm toplumsal konularda eğitim unsurunu ve demokrasi kültürünü hayata geçiremezseniz, üçüncü dünya ülkesi gibi yaşamaya ve öyle kalmaya mahkum olursunuz.
Hoşgörü, insan sevgisi ve emeğe saygı vazgeçilmezlerimizdir. Başkalarının yaşam hakkına ve tarzına özenin gösterilmediği, kamplaşmanın yönetim tarzı haline getirildiği topluluklarda, huzurdan ve barıştan asla söz edilemez!

Haberin Devamı

Dublöre gerek var mı?

Haberin Devamı

Geçen hafta oynanan Sivasspor-Trabzonspor karşılaşmasında ilginç bir olaya tanıklık ettik.
Maç öncesi ve sonrası yayıncı kuruluşun yaptığı röportajlar dikkat çekiciydi. Kameraların karşısında Sivasspor adına Cesar Domingo Mendiondo, Trabzonspor adına ise Cemil Lütfi Canalioğlu vardı.
Kim bu isimler? Kağıt üzerinde her iki takımın teknik direktörleri.
Gerçekte bu görev kimlerin? Bir tarafta Roberto Carlos, diğerinde Hami Mandıralı.
Yani hafta boyu futbolcularla birlikte olan, oyuncunun performansını değerlendiren, taktik belirleyen, kadro tercihi yapan insanlar.
Bir başka deyişle takımın patronu onlar. Süper Lig’de teknik direktörlük yeterlilikleri bulunmadığı için sahne gerisinde kalmaya mahkum futbol emekçileri!
Aslında traji-komik bir durum bu. Başkalarının diplomaları altında çalışan, ancak ekran karşısında söz hakkı olmayan bu şahıslarla ilgili TFF’nin formül geliştirmesi zor değil. Madem onlar aslında tek yetkili ve sorumlu, o halde maçtan önce ya da sonra çıkıp görüş beyan etme, eleştirilere yanıt verme hakları da olmalı.
İnsanlar en azından kamera karşısında dublörleri yerine, filmin gerçek aktörlerini görmek isteyebilir. Değil mi?..