Şampiyon olacağım diye yola çıkmış, şampiyonun 20 puan gerisinde kalmışsın.
İkinciden 17, üçüncüden 12 puan fark yemiş, ligi beşinci bitirmişsin. Bu sonuç Gençlerbirliği veya Mersin İdmanyurdu gibi takımlar için başarı sayılabilir. Mütevazı kadroları ve kulüp yapılarıyla Avrupa ligi elemelerine katılmak, onlar için önemli olabilir.
Ya Trabzonspor için?.. Başkan, herhangi bir yönetici, teknik direktör veya bir futbolcu çıkıp da “başarılı olduk” diyebilir mi?
Sezonu ikinci bitiren takımın bile kendini sorguladığı ve köklü reformlara hazırlandığı süreçte, Trabzonspor’un ezeli rakiplerinden bu denli ötekileşmesi, yarışmacı kimliğinden bu kadar uzaklaşması kabul edilebilir bir durum mu?
Şimdilerde benzer bir senaryo hazırlığı var bordo-mavili kulüpte. Filmin vizyona girip tutmaması halinde Trabzonspor’u batıracak ve bitirecek riskler de cabası!
Başkanın ilk hamlesi, yılda bir futbolcu kadar para kazanacak olan Süleyman Hurma oldu! Yeni sportif direktör ise “sil baştan” yeni Trabzonspor’u yaratmak için kolları sıvadı. Parola, o bildiğimiz söylem, “Hedefimiz şampiyonluk.”
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Başkanlar için de geçerlidir bu söz, sportif direktörler için de.
Geçen sezon başında Hurma yoktu, başka figürler vardı. 20 küsur futbolcu alındı, kulüp on milyonlarca euro borca sokuldu, iki teknik adam değişti ve bugünlere gelindi. Hani sıkılmasalar, “enkaz devraldık” diyecekler de, biliyorlar o kadarı fazla!
Lisans bile tehlikede
Peki, ne değişecek Trabzonspor’da? Bu zihniyet, yönetim şekli ve kişisel çıkar kaygısı değişmediği sürece, inanın hiçbir şey! Şu tabloya bakın; Ersun Yanal geçen yıl yapılan transferlerin çoğunu yetersiz buluyor ve gönderilmesini istiyor. Alırken iyi de, gönderirken o denli kolay değil. Hepsinin elinde kapı gibi kontratları var. En az kazandıkları kadar iyi bir teklif gelmezse niçin gitsinler? Tehdit mi edeceksiniz, yoksa futbol hayatlarını mı bitireceksiniz? Ya, yabancı oyuncular? Demokles’in kılıcı gibi sallanan FİFA ve UEFA yaptırımları ne olacak?
Devir eski devir değil! Trabzonspor gibi onlarca kulübü bekleyen büyük tehlike kapıda. İstediğimi alır, beğenmediğimi satarım gibi bir keyfiyetiniz yok artık. Mali yapınız belirlenen kriterlere uymuyorsa, gelecek yıldan itibaren ahbap çavuş ilişkileriyle “kulüp lisansı” almak bile hayal. Hele Avrupa söz konusu ise, bittiniz demek!
Federasyon aylardır uyarıyor, Kulüpler Birliği Vakfı bas bas bağırıyor ama, kimin umrunda? Beyler günü kurtaralım, yarına Allah kerim dönemleri geçti.
Trabzonspor’u yönetenler tarihi bir sınavın eşiğinde. Ya yelken açtıkları fırtınada gemiyi kurtarıp güvenli limana eriştirecekler, ya da hep birlikte batacaklar!
Yayıncı kuruluşa bir öneri
Yıllardır hakem kökenli yorumcuların yazdıkları, çizdikleri konuşulur. Pozisyonlar defalarca irdelenir, çoğunlukla hakem infaz edilir, ender de olsa ipten alınır.
Bazen hakemin, hakemlik hayatı bile biter! Ağızlarından çıkan söz kamuoyunda bu denli etkilidir.
Gelelim hakem yorumcularının kendilerini yenilemelerine. Değişen kurallar, hemen her sezon verilen yeni talimatlar yeterince biliniyor ve bu bilgiler ışığında sağlıklı yorumlar yapılabiliyor mu?
Merkez Hakem Kurulları zaman zaman yorumcuları seminerlere davet eder. Son olarak ligin devre arasında Antalya’da benzer uygulama yapıldı. İlginçtir, televizyonlarda ve gazetelerde “ben bu işin ustasıyım” diyenlerin yarısı yoktu. Neticede eksik kalan bilgiler, yorumlara da yansıdı.
Yayıncı kuruluşa naçizane bir önerimiz var. Gerçi onlar geçmişte Markus Merk ile denedi, lakin futbolun marka değerini korumak (!) adına objektiflikten uzaklaşılınca, işin inandırıcılığı kalmadı. Bunu özet görüntüleri aynı akşam yayınlayan açık kanal da yapabilir.
Her hafta başında bir MHK üyesi tartışılan pozisyonları değerlendirip kamuoyunu doğru yönlendirebilir. Bir ofsaytın bile saatlerce konuşulduğu programlarda insanların aklını karıştırmak yerine, gerektiğinde talimat ve değişikliklere göndermede bulunarak hakemin kararı yorumlanabilir. Diyeceksiniz ki, “MHK üyesi tarafsız kalabilir mi?”
İnanın doğru yorumdan kaçamazlar. Düşünebiliyor musunuz, bir MHK üyesi hakemini korumak adına seminer ve eğitimlerde anlattığı kuralı unutacak, sonra da camiasına madara olacak. Yok, o kadarını yapamazlar!
Seni çok sevdik Bilic
İddia ediyorum, yabancı hayranlığında kralı elimize su dökemez. Omuzlarda karşılanan çok futbolcu ve teknik adam gördü bu ülke. Gidişlerini de biliriz çoğunun. Lakin Slaven Bilic gibisi gelmedi, bir daha da gelir mi, bilinmez. Beşiktaş taraftarı ile ruh ikizi oldu adeta. Hedefleri, kişiliği, hayat felsefesi, isyankârlığı, tertemiz yüreği ile derin izler bırakarak gitti, o da sonunda. Tutamadık, dayanamadık, belki de anlayamadık Bilic’i. Evet, şampiyon olamadı, o keyfi yaşayıp yaşatamadı, lakin hiçbir yabancı hocaya nasip olmayacak bir sevgi seliyle uğurlandı. Güle güle Bilic, bu kalp seni unutur mu hiç?