Tanıyanlar bilir. Aziz Yıldırım’ın çarşamba günü verdiği “bırakıyorum” mesajı ne ilk olacak ne de son.
Geçmişte aynı duygularla defalarca ayrılma kararı vermiş, ancak 16.5 yıllık başkanlığı döneminde girdiği her kongreden daha güçlü ve iddialı çıkmıştı.
Yıldırım’ın basın toplantısında “şike mahkemesini” işaret ederek, “her iki sonuçta da bırakıyorum” demesi tıpkı o gazete ilanını okuduktan sonraki gibi fikir değiştirmeyeceği anlamına gelmemeli.
Peki, Aziz Yıldırım dinlenmeli mi? Mutlaka dinlenmeli. Özellikle şike sürecinde yaşadıkları her babayiğidin altından kalkacağı yük değildi. Yıprandı, sinirleri alt üst oldu, sağlığı bozuldu. Onunla birlikte Fenerbahçe’nin de tabii.
Sarı-lacivertli takımın neden bu kadar isteksiz ve kötü oynayarak zirveye tutunmaya çalıştığı sorgulanırken, Yıldırım faktörü gözardı edilmemeli.
Özellikle son dönemlerde, teknik direktörü pas geçip futbolculara doğrudan müdahale etmek istemesi, otel lobilerinde nöbet tutarak takıma manevi baskı yapması, locadan kulübeye talimat yağdırması, soyunma odasına inip oyunculara gözdağı vermesi, tribünleri ayar etmesi olsa olsa Yıldırım’ın başkanlık yaptığı bir kulüpte yaşanabilirdi. Öyle de oldu!
Kolay kolay gitmez
Yıldırım şimdilerde profesyonel takımın tüm sorumluluğunu üstlenecek Sportif Direktör bulmuş. Nafile. Huylu huyundan vazgeçer mi?
Kendisi itiraf etti; “Fenerbahçe’yi ailem gibi yaşıyorum” diye. Zaten sorun da bu. Türkiye’nin en köklü, en büyük kulüplerinden biri aile gibi yaşanıp, yönetilemez. Kurumsallık, profesyonellik gibi kavramlara duygu, hırs ve tek adamlık sevdası karıştığı vakit, orası milyonlara mal olmuş bir camia olmaktan çıkar.
Aziz Yıldırım bu gerçeğin farkına varmış ise, ne âlâ.
Önemli olan şu; sonuç ne olursa olsun “bırakacağım” diyen Yıldırım, sil baştan yeniden yaratacağı takımın akıbetini görmeden bir yere gider mi? Bence gitmez! Yarım bıraktığına inandığı işler varsa, ki söylemleri onu gösteriyor, tamamlamadan veda eder mi? Bence etmez. Hele hele kendi istediği bir şahsiyet başkan adayı olmadan diretmeler karşısında pes eder mi?.
16.5 yılda yapamadığını 6 ayda gerçekleştiremeyeceğine göre... Yıldırım kolay kolay gitmez!
Bir kulüp karşı çıkarsa?
Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Göksel Gümüşdağ müjdeyi verdi! Gelecek hafta Futbol Federasyonu ile iyi niyet anlaşması imzalayarak Süper Lig A.Ş. için ilk resmi adım atılacakmış. Hayırlı olsun. Ancak iş iyi niyetle bitmiyor.
Yayın hakları pazarlamasının A.Ş. üzerinden yapılması gibi, yasa değişiklikleri gerektiren bir konuda altyapı çalışması tamamlanmadan atılacak adımlar, hayal kırıklığı yaratabilir. Tabii henüz konuşulmayan ve yanıt bekleyen sorular cabası.
Örneğin Gümüşdağ, projenin sac ayaklarından biri olan TFF’nin yıllık 100 milyon liranın üzerinde bir gelir kaybını peşinen kabul edeceğinden emin mi? Futbolda sponsorluk gelirleri dikkat çekici bir şekilde azalırken, yayın payının yerine hangi kaynağın ikame edileceği konuşuldu mu? TFF başkanının iki ay önce “olumlu” baktığı projeye bugün nasıl yaklaştığı biliniyor mu? Başkan diyor ki, “16-17 kulüp bunu benimsemiş durumda.” Tek bir kulüp dahi karşı çıksa Süper Lig A.Ş.’nin kurulamayacağının farkında mı?
Öte yandan, 7 Haziran genel seçiminden sonra ortaya çıkacak siyasi konjonktür belirsizken, en az üç yasada değişiklik yapmak, yeni hükümetin önceliği olabilecek mi?
Biz projenin önüne çıkabilecek engellerden söz ediyoruz, karşı olmak veya onaylamak haddimiz değil. Gümüşdağ’ın devrim niteliğindeki bir yapının mimarı olarak anılmak istemesini anlayabiliyoruz. Keza, Aziz Yıldırım da aynı düşü görmüştü.
Söz Süper Lig A.Ş.’den açılmışken, sayın Gümüşdağ’a sormak isteriz. Amaç futbolun kalkınması, marka değerinin artması ve insanların statlara geri dönmesi ise... Yıllardır uygulanan deplasman yasağının kalkması için nasıl bir çalışma içindesiniz? Önceliğiniz tribünde barışın yeniden tesisi midir, kulüplerin mali açıdan güçlenmesi mi? Kavga dövüş, şiddet ve küfürün kökü kazınmadan, kâr eden bir şirket düşünebiliyor musunuz?
Sihirli sözcük!
Süleyman Hurma on yıl sonra Trabzonspor’a geri döndü. Sportif Direktörün imza töreni, yıldız bir futbolcunun transferi gibi ses getirecek (!) vaadler ile doluydu.
Tıpkı takımın kurtarıcı olarak Ersun Yanal’a teslim edildiği gün gibi. Sihirli sözcük ise, ruhları okşayan, ümitleri yeşerten, coşkuya çağıran “şampiyonluk.”
Belli ki, Hurma ile Yanal yeni sezon planlamasını birlikte yapacaklar. İşe, geçen dönemin hatalarını temizlemekten başlayıp, sil baştan bir takım kurmaya çalışacaklar. Hocanın istemediği isimler ve yabancıların çoğu ikna edilip gönderilecek ve Trabzonspor’u şampiyonluğa oynatacak yeni bir kadro oluşturulacak! Maddi durumunuz böyle radikal bir değişime uygun olsa neyse. Diyelim ki oldu. Ancak... Bu takım seneye de Avrupa’ya gitme hakkı kazanır ve mali fair play’e takılırsa, ne Hurma kalır, ne Yanal, ne de Hacıosmanoğlu. Naçizane hatırlatalım dedik.