Asgari Ücret Tespit Komisyonu dün ilk toplantısını gerçekleştirdi. 4 milyon çalışanı, 16 milyon kişiyi ilgilendiren Komisyon toplantısının sonucunda ne olacağı belli. Asgari ücret 1.300 TL’ye yükselecek. Bu rakam üzerinde mutabakata varılacağına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak bu artışın istihdamı azaltmaması, kayıt dışı istihdama neden olmaması açısından hassas bir dengenin tutturulması gerekiyor. Tespit komisyonunun bu seneki çalışmaları asgari ücretin miktarına değil bu dengenin sağlanmasına odaklanmış durumda.
Maliyetini kim üstlenecek?
Komisyonun bu yılki gündemi asgari ücretin ne kadar olacağı değil, artışın etkilerinin azaltılmasına yönelik tedbirler olacak. İTO ve MÜSİAD asgari ücretteki artışın işverene maliyetinin 30 milyar TL olacağını ifade etti. Rakam ne olursa olsun, artışın işverene yansıyacağı net. Dolayısıyla, işverenlerin bu konuda gerekli önlemleri alabilmesi ve önünü görebilmesi açısından komisyondan çıkacak kararlar çok önemli.
Pek çok işveren artış sonrası istihdamı azaltma ihtimali üzerinde duruyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde yalnızca şanslı bir azınlığın asgari ücretin artmasının olumlu etkilerini hissetmesi söz konusu olacaktır. Bu durumun
Geçen çarşam-ba (25 Kasım), Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ydü. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, hala erkeklere göre pek çok açıdan dezavantajlı konumda bulunuyor. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan 2015 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’na (The Global Gender Gap Report, 2015) göre, cinsiyet eşitsizliğinin küresel düzeyde tamamen ortadan kalkması için 118 sene geçmesi gerekiyor.
Cinsiyet eşitliğinde en iyi konumda olan ülkeler İzlanda, Norveç, Finlandiya ve İsveç gibi kuzey ülkeleri. Son beş yıldır bu tablo hiç değişmedi. Aslına bakılırsa, bu ülkelerin liste başı olması tesadüfi değil. Bu ülkelerde çalışma yaşamında kadınlara yönelik ayrımcılıkla mücadelede önemli adımlar atılmış durumda.
Eşitsizliği ölçen endeksteki en önemli gösterge, ‘ekonomik katılım ve fırsat eşitliği.’ Bu endeks, çalışma hayatına katılım, ilerleme ve ücret faklılıkları esas alınarak oluşturuluyor. Endeks hazırlanırken; kanun yapıcılar, üst düzey yöneticiler ve müdürler ile profesyonel mesleklerde çalışan kadınların aynı kategorideki erkeklere oranlarına bakılıyor.
2006 yılında küresel düzeyde 1.5 milyar kadın işgücüne katılmaktayken; 2015 yılı itibarıyla bu rakam 1.75 milyara çıkmış.
64. Hükümetin programı, çalışma hayatı ve sosyal güvenlikte önemli gelişmeler olacağına işaret ediyor. Seçimle kaybedilen zamanın, programdaki düzenlemeler hayata geçirilebilirse kapatılacağını söylemek mümkün. Programda kadınlar ve gençler için çok önemli düzenlemeler bulunuyor.
Doğumdan sonraki çalışma
Üç kadından yalnızca biri çalışabiliyor. Bu durumun nedeni ise çocuk bakımının kadının sorumluluğu olarak görülmesi... Geçen dönem hayata geçirilemeyen bir düzenleme, kadın çalışanlara doğumdan sonra parttime çalışma hakkı öngörüyordu. Kadın çalışanların birinci doğumdan sonra 2, ikinciden sonra 4 ve üçüncüden sonra 6 ay parttime çalışıp tam ücrete hak kazanmasına yönelik taslak hazırlanmıştı. Ancak işverenlerin şiddetli tepkisiyle konu rafa kalktı. Düzenleme yeni hükümet programına girdi. Kadınların doğum sonrası parttime çalışıp tam ücret alması ve çocuk okul çağına gelinceye kadar parttime çalışma hakkının sağlanması, gelecek dönemde önemli tartışma konusu olacak.
Kreşler teşvik edilecek
İkinci önemli düzenleme kreşlerin teşvik edilmesi. Hükümet programında kreşlerin teşvik edileceği ve okul saatlerinin çalışma saatleriyle uyumlu hale getirileceği belirtiliyor. Kadınlar için
İnsanlar yaşamları boyunca en hafifinden en ağırına çeşitli hastalıklara yakalanıyorlar. Ancak devamsızlık acaba işten çıkartılır mıyım kaygısını doğuruyor. Çalışanın yakalandığı hastalık dış kaynaklı olabileceği gibi bizzat yaptığı işten de kaynaklanabiliyor.
Öncelikle, hastalanan işçi devamsızlığının nedenini hastaneden aldığı sağlık raporu ile kanıtlamak zorunda. Çalışan hastalandığını ortaya koyan raporu işverenine veremezse, yaptığı devamsızlık mazeretsiz kabul edilecektir. Mazeretsiz devamsızlık ardı ardına iki işgününü veya herhangi bir tatil gününden sonraki iki iş gününü ya da bir ay içerisinde üç işgününü aşarsa çalışan tazminat dahi alamadan işten çıkarılabilecektir.
İşveren ne kadar bekler?
Çalışanın devamsızlığı sağlık raporuna dayanıyorsa kural olarak işveren çalışanı işten çıkaramaz. Bu sürede aralarındaki sözleşme askıda olduğundan çalışana istisnai haller dışında ücret ödenmez, çalışan da işe gitmez. Buna karşın işverenden de ilelebet beklemesi istenmemektedir. Tüm hastalık ve kaza hallerinde çalışanın devamsızlığı o işçinin çalışma süresine göre belirlenen bildirim süresini altı hafta aşmışsa işveren tarafından sözleşmesi feshedilebilecektir. İşverenin
Asgari ücretin ocak ayında 1.300 TL olacak olması ile ilgili tartışmalar sürüyor. Ama asgari ücretin artmasının şu an çok tartışılmayan, fakat çok önemli bir etkisi de kayıtdışılığın artacak olması. İşverenlerin genel eğilimi işgücü maliyetleri artınca kayıtdışına yönelmek oluyor. Doğrudan kayıtdışılık kişilerin SGK’ya hiç bildirilmeden çalıştırılması. Bunun yanında bir de dolaylı kayıtdışılık olarak ifade ettiğimiz, çalışanların SGK’ya gerçek ücretleri üzerinden gösterilmemesi durumu var. Kayıt içinde kayıtdışılık olarak da ifade edilen bu durum, en az doğrudan kayıtdışılık kadar önemli. Ancak şu kesinki, her ikisi de çalışanın emeğini ve geleceğini çalıyor.
Kayıtdışı azalıyor
2000’li yılların başında yüzde 60’lara kadar yükselen kayıtdışı istihdam oranı 2015 yılı Ağustos ayı itibarıyla yüzde 35’ler düzeyine indirildi. Bu azalışta istihdam teşviklerinin ve etkin denetimin büyük rolü var.
Kayıtdışı istihdam konusunda toplumsal algının yükseltilmesine yönelik olarak gerçekleştirilen çalışmalar ile bankaların ve kamu kuruluşlarının bazı işlemlerde kayıtdışı istihdamı kontrol eder hale gelmeleri de, bu azalışta önemli roller üstlendi. Diğer yandan çapraz denetim ile Maliye
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), G20 Zirvesi’nin hemen ardından, ‘Temel İşgücü Piyasası Göstergeleri’ (KILM) başlıklı çalışmasının 9’uncu sürümünü yayınladı. Araştırmaya göre, işgücünün eğitim düzeyinde dünya genelinde bir iyileşme söz konusu. Bu anlamda işgücü her geçen gün daha eğitimli hale geliyor. Ancak yükseköğrenime katılım düzeyinin artması, küresel düzeyde düşük işsizliğe giden yolu açmıyor. Yani, daha fazla kişi üniversiteye gidiyor ancak bu durum, söz konusu kişilerin ‘daha az işsiz kalması’ anlamına gelmiyor.
Veriler, araştırma kapsamındaki 64 ülkede son 15 yılda üniversite mezunu işgücü oranında artış kaydedildiğini ortaya koyuyor. Bu açıdan, en büyük artış Kanada, Lüksemburg ve Rusya’da gerçeklemiş. İstatistikler, ilköğrenim veya daha düşük eğitim düzeyine sahip olanların oranında bir düşüş olduğunu da gösteriyor.
Genel olarak daha yüksek eğitime sahip bireylerin işgücü piyasasında daha yüksek kazanç ve daha iyi çalışma koşullarına sahip olacakları düşünüldüğünden, ILO yetkilileri artan eğitime katılımın, söz konusu kişiler için pozitif yönde bir gelişme olduğunun altını çiziyor.
Bazı sonuçlar teorik öngörüleri yeniden sorgulamamıza yol açıyor. Eğitim
SORU: Eşimin görevi nedeniyle bir yıl yurtdışına taşınmak zorundayız. 5 yıldır aynı şirkette çalışıyorum. Bunca süre emek verdiğim kariyerimden vazgeçmek istemiyorum. İşimden ayrılmadan bu süreyi nasıl atlatabilirim?
CEVAP: Bunun için işverenden ücretsiz izin talep etmeniz gerekir. Gerek işverenin ekonomik, gerekse çalışanın kişisel sebepleriyle ücretsiz izin uygulanabilir. Ücretsiz iznin uygulanma yöntemine ilişkin İş Kanunu’nda bir düzenleme bulunmuyor. Taraflar anlaşarak ücretsiz izin uygulayabiliyor. Ücretsiz izin döneminde çalışanın iş görme borcu, işverenin ise ücret ödeme borcu geçici süre ile askıya alınmaktadır.
Bu konuda iş sözleşmelerine ve/veya toplu iş sözleşmelerine konulacak hükümler hukuki dayanak sağlar. Taraflar bu sözleşmeyi onaylarsa, sınırları makul ve uygulama şartları belli olan ücretsiz izine tek taraflı olarak başvurabilir. Sözleşme olsa dahi, tarafların fesih hakkını kullandığı anlamına gelecek belirsiz süreli ücretsiz izinden kaçınılması gerekir.
Sözleşmelerde bu yönde bir hüküm yoksa, işveren ücretsiz izin uygulamasına başvurmak isterse, ücretsiz iznin çalışanların çalışma şartlarında esaslı değişiklik oluşturacak bir durum yaratması sebebiyle İş
İş kazası sonucu veya diğer nedenlerle çalışma gücünü önemli ölçüde kaybeden bir kişinin korunması çok önemli. Malullük aylığının bağlanmasındaki amaç, çalışamayacak duruma düşen bir sigortalının hayatını belirli bir standartta sürdürmesinin sağlanması. Ancak pek çok noktada bazı sorunlar söz konusuydu. SGK, çıkardığı genelge ve yönetmelikle sorunları çözdü.
Başkasının sürekli bakımına muhtaç derecede engelli çocuğu bulunan annelerin 1 Ekim 2008 sonrası çalıştığı her bir yıl 450 gün olarak değerlendiriliyor. Ayrıca çalıştığı her dört yılın karşılığı olarak emeklilik yaşından bir yıl indirim yapılıyor. Ancak bu noktada en önemli husus, çocuğun başkasının sürekli bakımına muhtaç derecede engelli olduğunun tespiti. Malullük tespiti ile engellilik tespiti arasında önemli farklar bulunuyor. Malullülükte hastalığın çalışma gücünde kayıp yaratması şart. Ancak engellilikte bu durum geçerli değil. Dolayısıyla, çocuğun başkasının sürekli bakımına muhtaç derecede engelli olması durumu engellilik yönetmeliği çerçevesinde düzenlenince daha çok kadının erken emeklilik hakkından yararlanması sağlanmış oldu. Geçmişte bu haktan yararlanamayan kadın sigortalıların başvurularını yenilemesi