Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Anlatacağım öykü 50 yıl öncesinden... "Allah sonunu benzetmesin" dedirtecek cinsten...
***
1948’de NATO’nun kuruluş hazırlıkları başladığında Türkiye, bu oluşumda yer almak için kulise başladı.
Ülkenin aydınları da, Avrupa şemsiyesinin, henüz 2 yaşındaki çok partili demokrasi deneyimini güçlendireceği inancıyla bu girişimi destekledi.
CHP iktidarı, seçime 3 gün kala, 11 Mayıs 1950’de NATO’ya üyelik başvurusu yaptı. Sonuç alamadı. Bunun üzerinde kamuoyunda ciddi bir tepki doğdu.
Seçimleri DP kazanacak ve iktidarı devralırken "Niye NATO’ya girmediniz" diye soran Bayar’a, İnönü şu cevabı verecektir:
"Aldılar da girmedik mi Celal Bey!.."
***
1950 Mayısında Demokratlar iktidara geldi.
1950 Haziranında Kore harbi patladı.
O günlerde Amerikalılar Ankara’ya sökün etti. Söyledikleri şuydu: "Batı ittifakına girmek istiyorsanız, bunun tek yolu var: Kore’ye asker yollamak."
Menderes hükümeti bu formülün üstüne atladı. O kadar ki, anayasal zorunluluk olmasına rağmen Meclis’in onayını almadan, 25 Temmuz 1950’de Kore’ye asker yollama kararı aldı.
Bir hafta sonra, 1 Ağustos 1950’de de NATO’ya yeniden başvurdu. Cevap eylülde geldi:
Ret!..
***
Avrupalıların özellikle de İskandinavların ret gerekçesi neydi biliyor musunuz?
"Türkiye’nin, Batı’nın siyasal, kültürel, sosyal değerlerini paylaşmaması..."
"Kuzey Atlantik teşkilatında bir Ortadoğu ülkesinin ne işi varödı.
Ama o günlerde bu "defomuz"u örtecek bir gelişme oldu. Ekimde Kore’ye varan 4 bin 500 Türk askeri kasımda Kunuri’de Çin birliklerini durdurdu. Bir Amerikan tugayını imha edilmekten kurtardı. Geride 721 şehit, 175 kayıp bırakarak Türkiye’ye döndü. Tıkanan Avrupa yolu, kanla açmıştı.
***
ABD, hem askerimizin cesaretini görmenin, hem komşumuz Sovyetler’in atom silahlarına sahip olduğunu öğrenmenin etkisiyle devreye girdi ve Avrupalılara "Türkiye’yi alın" diye baskı yapmaya başladı.
Avrupa, "farklı statü verelim", "Akdeniz paktı kuralım" vs. diye bir süre oyaladıysa da sonunda ikna oldu. Kunuri zaferinden 10 ay sonra Türkiye ittifaka çağrıldı. 18 Şubat 1952’de de resmen NATO üyesi oldu.
(Daha fazla ayrıntı için hocam Baskın Oran’ın editörlüğünü yaptığı "Türk Dış Politikası" - İletişim, 2001 - kitabını öneririm).
***
Yarım asır sonra bugün, "Türkiye gibi bir Ortadoğu ülkesinin Avrupa Birliği’nde ne işi var" itirazlarının yükseldiği bir zirvede, Amerika, Türkiye’ye Batı ittifakında yer alabilmek için, kendi safında, atom silahlarına sahip olduğuna inandığı komşumuz Irak’la savaşa girmeyi öneriyorsa, "Tarih tekerrürden mi ibaret" diye sormaz mısınız?
AB üyeliğimiz için Batılı başkentlere Beyaz Saray’dan açılan - ve hiç de etkili olmadığı, hatta ters teptiği görülen - birkaç telefonun bedelinin, Irak’ta dökülecek kan olmasından korkmaz mısınız? Tam da zirvede Türkiye’nin görüşüleceği gün manşetleri süsleyen "ABD göndereceği 90 bin asker için 6 üs ve 2 liman istedi" haberleri karşısında irkilmez misiniz?
50 yıllık bekçilik yeter!
Artık "site sakini" olmak istiyoruz.