Geçenlerde iftar vakti büyük bir alışveriş merkezindeydik. Atıştırma alanı hınca hınç doluydu. Ayaküstü orucunu açmaya çalışanların kiminin elinde hamburger, kimininkinde pizza vardı. Bir yandan dev ekrandaki erotik klipleri büyülenmiş gibi izlerken arada kolalarını yudumluyorlardı.
Bir kısmı, alt kattaki sinemada gösterilen çizgi film Hazreti Muhammed’i izlemeye gelmişti.
Çoluk çocuk patlamış mısırlarını alıp, Amerikan yapımı filmi izlemeye koyuldular.
Aynı sıralarda, yandaki lüks otelin balo salonunda Roland marka sintisayzırın mikrofonundan ezan okuyan bir imam, ilahiler için nota tahtasını rahle niyetine kullanıyor; peşinden sahne alan fesli fasıl heyeti eşliğinde, Rus dansözler raks ediyordu.
HHH
Bu manzaraya bakan kimine göre "Din elden gidiyor".
Kimine göre "Memlekete şeriat geliyor".
Bu ikisine inananlar, ülkeyi iki yöne doğru çekerek gerdikçe geriyor.
Oysa iki teze de inanmayan büyük çoğunluk, Türkiye’ye özgü bir inanç tarzı çıkarıyor ortaya...
Eski mütedeyyin kitleye "Başımıza taş yağacak" dedirtecek kadar modern bir tarz bu...
Şeriat paniği yaşayanlara ise "Din devleti olduk" dedirtecek kadar mutaassıp...
***
Evet, toplumda dinin ağırlığı gözle görülür şekilde artıyor.
Kolanın karşısına "helal kola" çıkıyor.
TÜSİAD’ın karşısına MÜSİAD...
İç çamaşırı defilesinin karşısına tesettür defilesi...
Ancak ilk bakışta laik düzeni dinselleştiriyor gibi görünse de bütün bunlar islami akımın egemen kültüre ve modern yaşam tarzına eklemlenmesi, onu yeniden üretmesi anlamına geliyor.
Geleneksel yapılar kırılıp taassubun kalın kale duvarları yıkıldıkça sokak renkleniyor. Yıllarca ayrı kamplarda birbirine uzak durmuş kesimler tanışıp birbirini etkilemeye başlıyor.
***
Eşi başörtülü Meclis Başkanı makamında frak giyiyor.
Başbakan’ın kızı evde türban, okulda peruk takıyor.
İlahiyatta okuyan kızlar, uzun manto altına ağır makyaj yapıp, yeşil pop toplulukları veya dokunaklı şiir kasetleri dinliyor.
Dinibütün kanalda prezervatif reklamı yayımlanıyor.
Buna karşın laik cenahta da değişim var.
Borsadaki broker, ekrandaki DJ, oteldeki barmen oruç tutuyor. Televole, popçuları iftar yemeğinde buluşturuyor.
Cami altındaki alışveriş merkezinde süslü yılbaşı çamı satılıyor.
Seçim meydanında, Meclis kürsüsünde, TV ekranında "laik şeyhöler, "modern mehdi"ler vaaz veriyor.
Sosyete, Uludağ’da kar duasına çıkıyor.
***
Dragon gibi, ne kuş ne balık, hem kuş, hem balık bir toplumla karşı karşıyayız.
Bu "sakat doğum"un nedenini deşmek uzun sürer.
Ama, benim gibi dinin yükselişinin temelinde modernleşme projesinin aksayışını görenler, bu olup bitenleri, biraz da ikisinin, yani dinle modernizmin birbiriyle gecikmiş tanışıklığına bağlıyor.
Şimdi İslam, modernizmin nimetlerini kavrıyor; modernizm de inancın fukaraya dayanma gücü verdiğini, "şah uzaklaştıkça Mevla’nın hepten yakına geldiğini"...
Bunda panikleyecek bir şey yok.
Bakın, Ramazan ertesi, bayram coşkusuyla, yılbaşı heyecanı birbirine karışıyor.
Alışveriş merkezlerinde Noel Baba ile Nasrettin Hoca’nın yolları kesişiyor.
İki uca çekenlere inat, farklı kültürler birbirinin sivriliklerini törpüleyip birbirine benzeşiyor.
Türkiye giderek 21. yüzyıla özgü, benzersiz bir modele dönüşüyor.