Trafik felç, İBB uygulaması kırmızı alarm verip duruyor. Havaalanlarında izdiham yaşanıyor. En kötüsü de işletmeciler, sakin geçen yazın bütün intikamını bu 4 günde almaya çalışıyor.
İşte hepimize iyi bayramlar!
Neden Yunan adalarını övüyoruz?
Sonra “Yunan adalarını niye bu kadar çok övüyoruz?” diye tartışmalar yapılıyor.
Bodrum, Çeşme, Marmaris, Fethiye, Göcek dururken ne işimiz var Yunan adalarında?
Her şeyden önce Bodrum, Dalaman, İzmir uçak fiyatları Avrupa uçak fiyatlarını aşmış durumda. Biletinizi çok önceden almazsanız ya da hafta içi kimsenin düşünmeyeceği saatlerde uçmazsanız hiç şansınız yok. Sonra gelsin konaklama fiyatları...
En vasat oteller bile bir fiyatlar veriyor, aklınız duruyor.
Daha yeme -içme olayına girmeden, zaten dengeniz şaşıyor. Yeme-içmede hesabı iyice kontrol etmezseniz size ait olmayan birçok şeyin eklendiğini görüyorsunuz.
Yoksa siz hala Bodrum’u lahmacun fiyatlarıyla mı değerlendiriyorsunuz?
Bodrum’un ana besin kaynağı lahmacun, pide ve mantıdan artık herkes bıkmış durumda.
En lüks yerden en salaş yere her yerde aynı menü karşımıza çıkıyor.
Evet, bu yaz da her yıl olduğu gibi Bodrum’da işletmeciler yine kan ağlıyor.
Bu yıl da Ramazan, yaza denk geldiği için de turizmcilerin şikâyeti her zamankinden daha da fazla.
Ama bir de biz müşterilere sorsunlar, biz de gittiğimiz her yerde aynı yemeklere ve tabii fahiş fiyatlara maruz kalmaktan şikâyetçiyiz.
Çiğ ve vegan yemek isteyenlere: Saf
Dünyanın en önemli müzik olaylarından biri olan Montreux Caz Festivali’nden bildiriyorum. Yanımızda ise festivalin başkanı, evinde 500 kişilik konserler veren, dünyanın en büyük havyar üreticisi, çılgın Peter Rebeiz var
Montreux Caz Festivali için “Her şey bir kutu çikolatayla başladı” diyorlar. Gerçekten de öyle oluyor, müzisyenlerle dostluğuyla ve çılgın partileriyle bilinen Claude Nobs bundan tam 49 yıl önce Amerika’da bir müzik şirketinin kapısını çalıyor, “Patrona İsviçre’den çikolata getirdim” diye. Randevusuz kabul etmiyorlar ama o kadar uzun bekliyor ki sonunda patrona ulaşıyor ve Montreux Caz Festivali için istediği desteği alıyor. İsviçre’nin de katkısıyla Montreux’yü bir festival şehri haline getiriyor.
Gidip görünce anlıyorsunuz, bizim festival dediğimiz birçok etkinliğin festivalle ilgisi olmadığını. Montreux’de tam 16 gün boyunca festivalle yatılıp festivalle kalkılıyor. Şehrin her yeri panayır yerine dönmüş durumda. Lady Gaga-Tony Bennett’tan Quincy Jones’a kimi ararsanız burada görmek mümkün.
Sadece cazla sınırlı değil
Bir caz festivalinde Lady Gaga’nın işi ne? Hayır, sadece Tony Bennett’la yaptığı turneden dolayı değil, Montreux Caz Festivali’nin
Yıllarca konuştuk, İstanbul’da Michelin ayarında bir restoran olabilecek mi diye.
Yurtdışından her yeni dönen şef Michelin alacağı vaadinde bulundu, çoğuna şans verildi, ama olmadı.
Biz Michelin’i konuşa konuşa bitiremezken, gastronomi dünyasında Michelin’in pabucu dama atıldı.
Şimdi asıl ölçü dünyanın en iyi restoranları listesiyle yapılıyor ve bu listede ilk 100’e girebilmek gerçekten de müthiş bir başarı.
Şefler mutfaklarını değiş tokuş etti
Önceki gün bu listenin önde gelenleri, 17 ülkeden tam 37 şef, bir değiş tokuş gecesi yaptılar.
Sadece ülkeleri, şehirleri, restoranları, mutfakları değil, evlerini, arabalarını, günlük hayatlarını değiş tokuş ettiler Gelinaz! için.
Katılanlara kendilerine kimin yemek yaptığı son ana kadar açıklanmadı.
Şimdiye kadar izlediğim en iyi konserlerden biriyle başlıyoruz, Lady Gaga-Tony Bennett. Şanslıyım, Monte Carlo’dan sonra geldikleri Montreux Caz Festivali’nde yakalıyorum bu konseri.
Lady Gaga’nın hiç umursamadığı her halinden belli olan göbeğini daha da ortaya çıkaran kostümlerle cilveli dansları mı, ne kadar iyi bir şarkıcı olduğu mu, Tony Bennett’in 88 yaşında bile, 29 yaşındaki Lady Gaga’ya ayak uydurabiliyor olması mı, sesinin hala hiç bozulmamış ve sahne performansının hâlâ hiç düşmemiş olması mı daha etkileyici, tartışılır.
Ama beni asıl etkileyen İsviçreli izleyiciler oluyor. Biletleri günler öncesinden tükenen, ayakta bir konserin nasıl izleneceğinin dersini veriyorlar adeta. Kimse kimsenin önüne geçmiyor, yer olsa da kimse daha öne gitmeye çalışmıyor. Herkes olduğu yerde halinden memnun, sıcağa rağmen hiç şikayet yok, kalabalığa rağmen izdiham yok. Montreux Caz Festivali izlenimlerine hafta sonu devam edeceğiz.
Kraliçe ve 12 Başbakan
Şimdi sırada mutlaka izlenmesi gereken bir tiyatro oyunu, ‘The Audience’ var.
Daha Buckingham Sarayı’nın önünden geçerken konu açılıyor, Kraliçe’nin her hafta düzenli olarak Başbakan’la yaptığı toplantılarda acaba neler
İstanbul Doors’un kurucularından
Londra’da yeni Türk restoranı
Londra’ya kadar gelip de Frescobaldi’ye uğramamak olmuyor.
Frescobaldi, İstanbul Doors Grubu’nun kurucularının, şaraplarıyla ve zeytinyağlarıyla tanınan Frescobaldi ailesiyle birlikte Mayfair’de açtığı İtalyan restoranı.
İstanbul Doorscular yüzde 74.25 hisselerini Doğuş Grubu’na sattıktan bir süre sonra restoranların yönetiminden çekildiler.
Hemen sonrasında da Londra’da Good Food Society adını verdikleri yeni bir şirket kurdular.
Şimdi Good Food Society ikinci yerini açmaya hazırlanıyor.
Bu sefer sırada bir Türk restoranı var.
Londra’nın en önemli sanat ve mimarlık okullarından Royal Academy of Arts’ın sosyalleşme alışkanlığını bir Türk firması değiştirdi. Çinli restorancı Alan Yau’nun Soho’da açtığı Türk restoranı Babaji ise hızla büyüyor. Londra’da son günlerde çok konuşulan Türkiye etkisi...
Londra’nın en zor öğrenci alan okullarından Royal Academy of Arts’ın önündeyiz. Tarihi binanın önünde bir köşeye kurulmuş dev bir sosyalleşme alanı var. Yürüyüşten, alışverişten yorulan turistler burada soluklanıyor, öğrenciler burada kahvelerini içiyor, sigara molası verenler burada sohbet ediyor.
Bu sosyalleşme durumu o kadar ileri gitmiş ki bu sokak ilk defa trafiğe kapatıldı ve Browns London Art Weekend kapsamında Burlington Gardens Festival adlı bir sokak partisi düzenlendi.
Peki ama bir Londra sokağında olanlar bizim için niye bu kadar önemli? Çünkü bir “İstanbullu refleksi sonucu” oluşmuş bu alan. So? Mimarlık ve Fikriyat’ın yaratıcıları Royal Academy of Arts’ın Türk Seramik Tanıtım Grubu (Turkishceramics) desteğiyle düzenlediği yarışmaya katılmışlar. Birçok aday arasından, Kalebodur’un en ince ve en büyük ürünlerinden yaptıkları “Beklenmedik Tepe” (Unexpected Hill) projesi ile birinci
Üç kız arkadaş tam da havaların yeni yeni ısındığı yaz günlerinde deniz, güneş, kumu bir kenara bırakıp Belgrad’a tatile gider mi?
Gider gitmesine de, öncesinde Belgrad müdavimlerinden Levent Özçelik’i arayıp tüyolar ister mi?
İstemekle de kalmaz, şehrin en iyi restoranlarından Dijagonala 2.0’nin sahibi Vladimir Melentijavic, kısaca Vlada’nın cep telefonuna ve gezilecek görülecek yerler listesine kavuşur.
Dünya çok küçük, Belgrad’da tanıdık çıktı diye sevinirken, “Dünya küçük değil, artık çevreler büyük” diyor bir arkadaşım, haklı.
Emin ellerdeyiz, başımız sıkışırsa Vlada’yı ararız derken ona da gerek kalmıyor, son zamanların en heyecanla beklenen filminin ekibi ve Türkiye Büyükelçisi Mehmet Kemal Bozay ve eşi Azra Hanım sahip çıkıyor bize.
Bizi öyle bir gezdiriyorlar ki Belgrad’ı sevmemek mümkün değil.
1 saat 15 dakikada vizesiz gidiliyor her şeyden önce.
Havaalanı küçük, derli toplu, uzun kuyruklar, beklemeler yok.