Şimdiye kadar izlediğim en etkileyici performanslardan biriydi, Isabelle Huppert’in Marquis de Sade’nin ‘Justine’ diye de bilinen ‘Erdemin Felaketleri’ni okuması.
İki kız kardeş Justine ve Juliette, birbirlerinin tamamen zıddı iki karakter.
1791’de yazılan romanda Justine son derece erdemli ve başı beladan hiç kurtulmuyor, Juliette ise son derece bencil ve çıkarcı, hayatı istediği hale çevirebiliyor.
Isabelle Huppert’ı ‘En iyi kadın oyuncu’ Altın Küre ödülü kazandığı ‘Elle’ filmindeki müthiş performansıyla hatırlarsınız.
Filmdeki tecavüz sahnelerinin ne kadar gerçek ve rahatsız edici olduğunu da...
Şimdi sahnede tam karşımda Isabelle Huppert, gözlerimin içine bakarak okuyor Marquis de Sade’nin tecavüz sahnelerini.
O kadar müthiş bir yetenek ki, o kadar gerçek ki, onu izlerken bir ara boğazım düğümleniyor, nefes alamıyorum, kendimi tiyatrodan dışarı atmak istiyorum.
Hepimizin “Hayat ona güzel” dediği sayılı kişiden biriydi.
Dünyayı geziyor, her yemeği deniyor ve TV programıyla ve yazılarıyla bizimle paylaşıyordu.
Artık ailemizden biri gibiydi Anthony Bourdain, kendisini ‘Kitchen Confidential’ adlı kitabından notlarla anıyoruz.
Bu listeyi okumadan dışarıda yemek yemeyin!
- Dışarıda yemek yemek için en iyi gün salı ve perşembe. Ürünler taze, ekip pazar günü dinlenmiş ve hafta arası hafta sonu gibi müşteriye turist muamelesi yok.
- Korkmanız gereken 2 kelime: Pazartesi ve spesiyalite. Özellikle ‘Şefin spesiyalitesi’ kalmış ürünlerden kurtulma yolu.
- Pazartesi günleri balık ısmarlamayın. 4-5 günlük olur. Hafta sonu için balık alımı perşembe gününden yapılır, balıklar cuma sabahı gelir. Cuma ve cumartesi akşamı satılmayanlar pazar günü brunch ya da pazartesi günü spesiyal olarak satılır.
- Kılıç balığından uzak durmakta fayda var. Çünkü çok hızlı şekilde 3-5 santimlik parazitler üretir.
Yıllar önce Kapadokya’ya ilk gidişim bir parti içindi. Bir içki firması İstanbul gece hayatının tanıdık yüzlerini bir uçağa doldurmuştu. Durum böyle olunca, parti daha uçakta başlamıştı. Arada pilotun uyarı anonslarına rağmen uçağın yarısı ayakta, hatta dans ederek inmiştik.Farklı otellere ayrıldıktan sonra gece açık hava müzesinde uzun masalarda yemek yenmiş, sonra da Boy George’un çaldığı parti alanına geçilmişti. Gecenin finali ise sabaha karşı balon gezisiyle yapılmıştı. Katılanların asla unutamadığı bir partiydi bu. Kalabalığı ya da eğlencesi değil, Kapadokya kadar etkileyici bir yerde olmasıydı partiyi yıllar sonra hâlâ bu kadar unutulmaz yapan. Kapadokya, artık Bodrum-Çeşme gibi hafta sonu destinasyonlarından oldu. Nevşehir-İstanbul uçağında da, Ürgüp, Uçhisar, Ortahisar’da da birçok tanıdık isimle karşılaşmak mümkün.
Argos’la başladı, Cappadox’la yükseldi
Eskiden yer altı şehirleri gezilirdi, balona binilirdi. Şimdiyse nerede, ne yemeli, ne içmeli, nerede trekking yapmalı gibi farklı programlar konuşuluyor.
“Buraya İstanbul’dan daha kaliteli turist geliyor” diyor işletmeciler, ‘kaliteli’den kasıt daha çok para harcayan... Malum, Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu”nda da arka
Dün sabah gazetemizin sahibi Erdoğan Demirören’i kaybettik.
Acı haberi aldığımızda, tam 10 yıl önce Erdoğan Bey’le ilk tanıştığım günü hatırladım.
O zaman ben henüz İstanbul Life dergisinin yayın yönetmeniydim ve Milliyet’te de haftada bir yazı yazmaya yeni başlamıştım.
Erdoğan Bey, yayıncı olduğumu duyunca kâğıt gramajından baskı giderlerine, birçok konuda beni terletmişti.
Ben o zamanlar harika bir içerik yapmanın yayıncılıkta yeterli olduğunu düşünürken, kendisi sadece birkaç cümleyle benim gözlerimi açmıştı, işin diğer boyutunu da görmemi sağlayarak.
Milliyet’i henüz almamıştı o zaman, ama Hürriyet’in Erol Simavi döneminde yönetiminde yer aldığı için basına her zaman ilgiliydi ve yayıncılık konusunda sanılandan çok daha bilgiliydi.
Daha sonra Milliyet’i aldığında, çok az sohbet etme fırsatımız oldu, ama her konuştuğumuzda, artık gençlerin çok daha fazla çalışması ve çok yönlü olması gerektiğini söyledi.
Başarılı bir iş insanı olabilmenin sırrı, aynı olaya birden çok bakış açısıyla yaklaşabilmekten geçiyor belki de.
1997’de ABD’de üniversiteye başladığım yıl tanıdım Kate Spade markasını.
Bir moda editörünün New York’ta Çin mahallesinde küçük bir atölye kurup kendi çantalarını üretmesi de, Christian Louboutin’in ayakkabı tabanlarını kırmızıya boyaması gibi çantaların içinde yer alan etiketi son anda çantaların ön yüzüne dikmeye karar vermesi de ilgimi çekmişti.
Ama asıl ilgi çekici olan, o zamanlar bırakın Amerika’yı, dünyanın hiçbir yerinde ‘Affordable luxury’ modası daha başlamamıştı ve adını çantalara özellikle küçük harflerle yazan Kate Spade, ulaşılabilir lüks markalar akımının öncüsüydü.
Önce genç kızların kendilerini yetişkin gibi hissetmek istemelerine aracı oldu çantalarıyla, daha sonra çantaların fiyatları her ne kadar hızla yükselse de...
Ev aksesuarlarından kıyafete her alana girdi, eşi Andy ile birlikte kurduğu markasını çok büyüttü, 2006’da 124 milyon dolara Liz Claiborne’a sattı.
Çok kısa bir sürede milyar dolarlık bir şirket haline geldi marka, 2017’de Coach’ın da sahibi olan Tapestry grubuna 2.4 milyar dolara satıldı.
Daha sonra kendi adını bile değiştirdi Kate Spade, Kate Valentine yaptı, sattığı markasıyla mesafeyi biraz açmak, kızının adıyla yeni kurduğu Frances
Futbolla ilgilenen ilgilenmeyen, anlayan anlamayan herkes bu seçimi heyecanla bekledi.
Fenerbahçe kongre üyeleri işlerini güçlerini, seyahatlerini bu seçim tarihine göre ayarladı, tanıdıklar arasında sırf oyunu kullanabilmek için programını değiştirenler de oldu.
Sonuca, Fenerbahçe taraftarları kadar, Beşiktaş ve Galatasaray taraftarları da kendi takımlarına istedikleri başkan yeni seçilmiş kadar sevindi.
Sadece 20 yılın yorgunluğu, bıkkınlığı değildi bu değişime bu kadar sevindiren.
Sadece sevilen sayılan büyük bir ailenin bir ferdinin başkan olması da değildi...
Asıl herkesi bu kadar etkileyen, başkalarına atıp tutmadan, saygı göstererek de, kibarlıktan ödün vermeden de kazanılabileceğini görmekti.
İşte Fenerbahçe seçimlerinde bizi en çok sevindiren bu üsluptu.
Bu sezon Bodrum’dan Hisarönü’ne birçok yazlık yerde yeni oteller, restoranlar ve beach club‘lar açılıyor. İşte en yeniler...
71 yaşında Amerikalı bir işadamı Ian Schrager. Dünyada butik otelciliğin öncüsü olarak tanınıyor. Oysa adını ilk Stüdyo 54’ün kurucularından olmasıyla duyurdu.
1977’de ortağı Steve Rubell ile New York’ta açtıkları Stüdyo 54, kitaplara ve filmlere bile konu olan bir efsane haline geldi. Andy Warhol’dan Diane von Furstenberg’e birçok isim burada tematik partilerde eğlendi. Bir gece içinde defalarca dekor değiştiriyorlardı. 1980’de vergi sorunları nedeniyle hapse girdi ve Stüdyo 54’ü 4.75 milyon dolara sattılar. 1 yıllık hapis cezasından sonra yeni bir gece kulübü Palladium’u kurdular. Tanınmış Japon mimar Arata Isozaki eski bir müzik salonunu gece kulübüne dönüştürdü. Böylece ilk defa bir gece kulübü sanat odaklı oldu. Francesco Clemente, Jean-Michel Basquiat, Julian Schnabel, Kenny Scharf ve Keith Haring gibi sanatçıların eserleri burada sergilendi.
1984’te ilk otelleri Morgans’ı açtılar ve ilk butik otel konseptini yarattılar. İşin sırrı, lobiyi sosyalleşme alanı olarak kullanmalarıydı. Schrager’ın ortağı AIDS yüzünden hayatını kaybedince, kendisi otelciliğe
Şimdiye kadar ilk defa yabancı misafirlerimizi yurt dışında ağırlamaktan gurur duyacağımız, kendi mutfağımızın hakkını veren ama bunu harika bir atmosferde yapan bir restoranımız oldu.
Bu cümleyi bu hafta Londra’da sık sık duydum, kendim de sık sık tekrarladım Türkiye’den karşılaştığım tanıdıklara ve tabii Londralılara.
Londra’nın Mayfair’deki ikonik oteli Grosvenor House’da bu hafta açılan Rüya Londra’dan bahsediyorum.
Umut Özkanca’nın Dubai’deki Anadolu mutfağı restoranı Rüya, önce pop-up’ıyla Madrid’e minik bir çıkarma yaptı, sonra D-Maris ile Türkiye’ye geldi ve şimdi de bu hafta itibarıyla Londra’da.
Açılışı 4 Haziran Pazartesi akşamı gerçekleşecek, ama restoran daha açılmadan yeni restoran keşfetmek isteyen hem Türkiye’den hem Londra’dan birçok yeme-içme meraklısının radarına girdi.
Şimdiden yer bulmak için araya tanıdıklar bile sokuldu.
Restoran, Rüya Dubai’den daha farklı, Londra ruhuna daha uygun.