Son zamanlarda izlediğim en etkileyici belgesellerden biriydi, ‘McQueen’.
Belgesel büyük bir ustalıkla hazırlandığı için ve film harika olduğu için değil, tamamen ana karakter Alexander McQueen’in yeteneğini sergilediği için.
Ian Bonhôte ve Peter Ettedgui, ‘McQueen’ belgeselini yapmaya karar verdikleri zaman önce yakınları tarafından Lee diye bilinen Alexander McQueen’in ailesinden yardım istiyor ve acıları 8 yıl sonra hâlâ çok taze olduğu için ‘Hayır’ cevabını alıyor.
Daha sonra bugün hâlâ büyük modaevleri arasında yer alan Alexander McQueen markası yönetiminden yardım istiyorlar, markanın artık geçmişe takılı kalmak yerine geleceğe odaklanması gereken yöneticileri de ‘Hayır’ cevabını veriyor tabii.
Sonuçta, McQueen ile yapılacak bir belgeselde gey kulüpleri, uyuşturucu, vs gibi özel hayatının belli bir bölümünün öne çıkarılacağından ve yeteneğine, işine yeterince saygı duyulmayacağından korkuyorlar.
Yine de Ian Bonhôte ve Peter Ettedgui yılmıyor, onların fikri McQueen’i ve bütün değerli moda tasarımcılarını sürekli strese sokan moda haftaları defileleri üzerinden anlatmak.
Bu fikir sayesinde belgesele daha ortada hiçbir şey yokken üç gün içinde beklentilerinin üstünde
Bir Türk trombonist İsviçre’de çok önemli bir müzik okulunun sınavına gider.
Fransızcası yoktur, İngilizcesi Tarzancadan hallicedir.
Çok iyi çalar, çok beğenilir.
Gelin görün ki sınavın bir de mülakat bölümü vardır.
İsviçreli akademisyenlerden biri ona köşedeki dönerciyi gösterir.
“Ondan rica et, yarınki sınava gelip bize tercüme yapsın” der.
Bizim trombonist koşa koşa dönerciye gider, durumu anlatır.
“Abi yarın sabah 9’da sınava gelir misin benimle?”
Bugünkü gündem malum. Bizden çok uzakta, ABD’de geçen seçimlerin kaderini değiştiren soruşturmayı başlatan FBI eski Başkanı James Comey’yi izleme şansım oldu bu hafta. Bakın “A Higher Loyalty” (Daha Yüksek Sadakat) adlı kitabı ona yazdıran süreçle ilgili neler anlatıyor?
Melania Trump’ın “I really don’t care, do you?” yazılı asker parkasıyla mülteci çocuklarının yanına uçtuğunu gördüğümüz günün akşamı, benim de FBI eski Başkanı James Comey’le randevum var. Melania Trump, basın sözcüsünün açıkladığı gibi mesaj vermeden sadece bir ceket mi giymiş, yoksa eşi Başkan Donald Trump’ın açıkladığı gibi “yalancı basına mesaj” vermek için mi bu kıyafeti seçmiş, yoksa sadece basit bir kadınsal güdüyle eşine “Seni vezir de ederim, rezil de…” mesajı mı vermiş, orasını tam olarak bilmiyoruz. Kuvvetle muhtemel, mesaj Başkan Trump’a… Gelelim Trump, Obama, Clinton ve Bush olmak üzere tam dört ABD başkanı döneminde ABD tarihinde önemli rollerde görev alan James Comey’le olan randevuma…
Hayır, teke tek bir randevu değil bu. Londra’da Barbican Center’da, Intelligence Squared’in düzenlediği, BBC’nin ekran yüzü Emily Maitlis’in James Comey ile gerçekleştirdiği dev tartışma. Comey’nin “A Higher Loyalty”
Bir okulun ekol haline gelmesi uzun yıllar alıyor.
Bu sürede binlerce öğrenci yetiştiriliyor.
Evet, yıllar içinde şehirlerde zamanın getirdiği farklı yapılaşmalar dikkat çekiyor.
Çok değerli binalar da bu yeniden yapılanma sürecinden nasibini alıyor ve çok değerli tarihi binaları da, şehrin çok değerli sembollerini de kaybettiğimiz oluyor.
Hepsinde içimiz yanıyor, ama söz konusu okullar olunca durum daha da farklı.
Eğitimin önemi tartışmaya açık bir konu değil, aynı şekilde sanatın önemi de tartışmaya açık değil.
İşte o yüzden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı’nın evinden tahliye edilmek istenmesi hepimizin canını yakmakta.
Geçen hafta Dünyanın En İyi 100 Restoranı listesinin 51-100 sırası açıklandı.
Bu listede Mehmet Gürs’ün Mikla’sını göremeyince anladık, geçen yıl 51. sırada listede yer alan Mikla’nın bu yıl ilk 50’ye girdiğini.
Önceki gün, Dünyanın En İyi 50 Restoranı Bilbao’da açıklandı ve Mikla listede 44. sıraya yükseldi.
Bu, çok büyük bir başarı.
Başta Mehmet Gürs’ü ve tabii ekibini tebrik ediyorum.
Evet, dünyanın en iyi listeleri tamamen sübjektif hazırlanıyor.
Evet, amaç ne kadar tarafsız olmak olursa olsun, bu, çoğu zaman mümkün olmuyor.
Evet, biz kendi kendimize Bodrum’un yükselişi, Alaçatı’yla rekabeti, eski popülaritesini kaybedişi, yeniden yükselişi konularını işlemeye bayılıyoruz.
Her yaz Bodrum ile ilgili söyleyecek çok şeyimiz oluyor.
Ama ne yazık ki yabancılar Bodrum’u çoktan keşfetmiş olmalarına rağmen son yıllarda politik gerginlikler ve terör korkusu nedeniyle uzak duruyorlardı.
İşte o yüzden, geçen yıl TAV Bodrum’da yabancı gazetecileri ağırladığında çok sevinmiştik.
Bu hafta ise Londra’nın en çok okunan gazetesi Evening Standard’ın dergisinde ‘Kaçış’ sayfasında ‘Bodrum’a geri dönüş’ başlığını görünce ne kadar sevindiğimi anlatamam.
“Amanrüya’da kalın, Mandarin Oriental’da spa’ya gidin, Gümüşlük Limon’da ve Türkbükü Miam’da yemek yiyin, Maça Kızı’nda içki için diye tüyolar” veriyor.
Bu yılın iki önemli açılışı Six Senses Kaplankaya ve Bodrum Edition otelden de bahsediyor.
“Taste of London” adlı yemek festivalinden bildiriyorum. Bakın bizim mutfağımızı festivalde kimler temsil ediyor.
S. Pellegrino ve Acqua Panna sponsorluğunda seçilen “Dünyanın En İyi 100 Restoranı” listesi, gastronomi dünyasında Michelin yıldızlarını söndürdü. Aslında 2002’de Londra’da bir sektör dergisinin ödülleri olarak başladı, geçen yıl ise Avustralya Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle tören Londra dışına çıktı ve Melbourne’da yapıldı, Avustralya Restoran Tanıtım Kampanyası çerçevesinde. Avustralya Restoran Tanıtım Kampanyası sayesinde, şimdiye kadar Hobart’taki Mona’da “Invite the World to Dinner” etkinliği düzenlendi. Sidney’de “Noma” 10 hafta devam eden bir pop up restoran açtı.
Kampanyanın Avustralya’ya ekonomik getirisini ise şöyle özetlemek mümkün: Yabancı turistlerin son üç yılda yemek ve şarap harcaması tam 1 milyar dolar arttı. İşte bu aşamada bir kez daha hatırlıyoruz gastronominin gücünü ve ekonomiye katkısını. Ülke ekonomisinde kaldıraç etkisi yaratabiliyor gerçekten.
Taste of London’da şeflerin yemek pişirme seanslarına katılabiliyorsunuz.
“Dünyanın en iyi 100 restoranı listesinin 51-100 sırasında yer alan restoranlar bu hafta açıklandı. Geçen yıl Mehmet Gürs’ün
Farkında mısınız, bu bayram ‘en popüler top 10 tatil yeri’ listesi yapacak olsak ilk sırayı hiç tartışmasız Bodrum alır.
Bırakın uçak biletlerini, sadece trafiği bile listenin en başında yer alması için yeterli. Trafikten Bodrum’a, Ortakent’e inmek, Yalıkavak’a ulaşmak imkânsıza yakın.
Giriş ücreti euro ile alınan plajlarda bile hala hafta içi bir günün kalabalığı halk plajlarından daha yoğun olabiliyor.
Astronomik fiyatlara rağmen, otellerde yer bulunamıyor, bekleme listeleri olan oteller var.
Bayramda tatile gitmeyip evde kalmayı tercih edenler şehrin tadını doyasıya çıkarırken, Bodrum’da öne çıkanlarla başlayalım.
Herkesin Bodrum’u çok farklı, çünkü her tarza hitap eden bir yer var Bodrum’da. Bohem ruhlara Gündoğan’daki Sail Loft’tan Bitez’deki Sarnıç Beach’e, hatta Yalıkavak’taki Xuma Beach’e seçenek çok.
Bir Bodrum klasiği olan Maça Kızı’ndan her yıl farklı plajlarla karşımıza çıkan Mandarin Oriental’e, bu yaz Angie ile sürpriz yapan Yalıkavak Palmarina’dan People’ı Türkbükü’ne getiren Kuum’a her yerde bir yenilik dikkat çekiyor.