En büyük eleştiriyi santrforsuz oyun tercihinden alan Montella’nın canına tak etmiş olacak ki, İzlanda karşısında Umut ile başladı. Formasyon takıntısında değilim, illa santrfor demiyorum. Rakibe göre, kadrona göre dizilişin her maç, hatta bir maçın içinde belli periyotlarda bile değişebilir. Ama bir oyuna takıntılı teknik adamların da kendisine yapılan eleştirileri anlaması lazım.
İzlanda karşısında erken gelen golü doğru mevkilerde oynayan oyuncularımızın ön alan baskısı ezberine de verebiliriz, rakibin savunmasının ağır kalışına da... Ama ben üç golün de sahibi Kerem’e payeyi vermek istiyorum. Kafa rahatlığı çok güzel şey değil mi? Kendinizden düşünün. O rahatlığın verdiği huzur özgüveni çarpar, performansı katlar. Kerem de artık Türkiye’de oynamayacak olmasının ve haliyle de acımasızca eleştirilmeyecek olmasının verdiği rahatlıkla oynadı. Kalitesi hep belliydi ama kafası rahat olmayınca sahaya yansıtamıyordu. Galatasaray’da oynadığı sürede 88 gol katkısı yapmış bir oyuncuyu eleştiren taraftarlar dün, “Benfica’da bir
1 Eylül geldi. Galatasaray, Adana deplasmanından üç puan almış olmasına rağmen yine bir eylül ayına hazırlıksız girdi. İlk 11’de sadece bir yeni transferi olan, o da kendi mevkisinde oynamayan sarı-kırmızılılar, her yıl aynı senaryoyla, ayrılacağı oyuncular ve tamamlayacağı eksikler için Şampiyonlar Ligi’nden elenmeyi bekliyor.
Dünkü maç, son günlerdeki kaosun ardından bir ispat maçıydı ve ilk yarıda dört golle fişi çekip rahatladılar. Gol sayısından daha güzel olansa Metehan’ın performansıydı. Hem Kerem’in golünden önce alan kontrolü yapıp attığı uzun pasla hem savunmadaki müdahaleleriyle umut verdi.
Galatasaray zaafları fazla olan rakibi karşısında hızlı sonuç alınca oyuna ve bireysel performanslara dair konuşmak çok zor. Ama skora aldanmadan söylemek lazım, hala oyun kurulumunda sıkıntılar göze çarpan takımda, bu denli etkisiz rakibe bile pas zinciri kurmasına müsaade ettiği ve pozisyon verdiği için Okan Hoca’nın canı sıkılmıştır.
Maçtan daha çok konuşulması gereken Galatasaray’ın eylül
Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’ne veda etmesini sadece Okan Hoca’nın taktik anlayışıyla anlatamayız. Bu tablonun sebebi bazı cevapsız sorular.
Maça saatler kala yönetimin yaptığı açıklama, “Bizim için Şampiyonlar Ligi değil menfaatlerimiz önemlidir” mi demektir? Geçen sezondan beri devam eden karaborsa bilet skandalı iddiası neden açık ve net bir şekilde aydınlatılmıyor? 9 milyon euro verilen yeni transfer en kritik maçta hala hazır değilse neden oynayabilecek bir isim transfer edilmedi? Neden 3 sezondur bek sorunu var? Galatasaray alt yapısı ne halde? Kerem’in kaptanlığı konusunda yapılan anlamsız açıklama kimin fikriydi? Muslera dahil futbolcuların hepsinin gerginliğinin sebebi ne?
Ve Okan Hoca, mottosu “Konsantrasyon” olan bir takımda sizin konsantrasyonunuzu dağıtan kim veya nedir?
Şampiyonluk kadrosu kuran Fenerbahçe için Göztepe’de tökezledikten sonra Rize’den kayıpsız dönmek önemliydi. Sezonun erken haftalarının en ideale yakın oyun görüntüsünü çizen sarı-lacivertliler bu zorlu deplasmandan sadece üç puanla değil bir de attığı gol sayısı kadar özgüvenle döndü.
Hocanız Mourinho olunca takım doğal olarak özgüvenli olur diye düşünebilirsiniz. Ama hem Lille hem de Göztepe maçında son dakikada yenen goller, hocanın tercihleri soru işaretleri doğurmuştu. Ama dün tek başına bir oyuncu çıktı ve takımın hem oyununu, hem temposunu, hem de moralini yukarı çekti. O oyuncu Fred. Geçen yıldan beri yokluğu bir yara, takımın hücuma çıkarken de savunmaya geçerken de omurgası. Varlığı ve yokluğu arasında sadece oyun değil arkadaşlarının bireysel performansı da değişiyor. İsmail’in oyununu yukarı çeken o, takım boyunu kısaltan o, merkez savunmasını güçlendiren o, hücumu başlatan o.
Dün Fenerbahçe geriden topla çıkarken iyi bir
Ligi şampiyon bitiren takımla son anda düşmekten kurtulan takım, dün maça çıkarken kadro tercihleriyle bol gollü bir karşılaşmaya işaret ediyordu. Bir yanda hücum hattını güçlendiren ama savunmadaki sıkıntıları devam eden Konya, diğer yanda hala transfer açıklarını çözememiş ama ligin en golcü oyuncularına sahip Galatasaray.
Geçen sezonun o son maçıyla bu maç arasında Galatasaray’da kimler farklıydı? Sol bekte sağlık sorunu olduğu söylenen ama muhtemelen valiz toplayan Köhn yerine Dubois, orta sahada Berkan yerine Sara ve stoperde Davinson yerine Nelsson.
O maçın üzerinden 82 gün geçti. Sarı kırmızılılar 8 numara sorununu Sara ile çözmeyi planladı. Eleştirmek için henüz erken. Dünkü kadrodan her ne kadar etkili pas alamasa da sürekli boşa çıkması, ver kaçlarda alamadığı paslara rağmen iç koridoru kullanma çabası artı özellikleri. Takımla uyumu artınca verim sağlayabilecek bir oyuncu.
82 gün önce bir başka sorun beklerdi. Jelert ile çözüme kavuştuğu
Seyircisi önünde sezonun ilk resmi maçına çıkan Fenerbahçe turu atlamasına rağmen oynadığı oyunla yüzleri güldürmedi. Yine kötü başlayıp yine erken bir gol yiyen takımda sorunlar ne?
Önce Krunic. Hani o yarışmadaki gibi 100 kişiye sorsak Krunic’i, 99’u “İlk 11’de gördüğümde moralim bozuluyor” der. Kalan bir kişi de fazla naiftir, kırıcı olmak istememiştir. İlk yarı pas hatası yapıyor ıslıklanıyor, topu alamıyor yine ıslık. Sezonun ilk iç saha maçında bir oyuncu daha ilk yarıda ıslıklanıyorsa artık tahammül yok demektir. Topsuz oyunda yok, ikili mücadelede yok, baskı neredeyse hiç yok. İsmail’in basıp aldığı toplarla takımı hücuma kaldırmasının yarısı Krunic’te yok. Belli ki Mourinho geriden çıkışta pas kalitesi konusunda ısrarıyla Krunic’i tercihi ediyor. Ama Krunic’te pas kalitesi dışında her şey ziyan.
İkinci sorun olarak rakibin %60’ı gören topla oynamasını ve o bayıltıcı pasları yaparken stoperlerini yarı sahaya kadar çıkarttıklarını yazmak lazım. Geçen yıldan farklı bu sene ön
Sezonun ilk maçları zordur. Takım fiziksel olarak zorlanır, zorlandıkça oyun ritmini bulamaz. Sarı-lacivertliler ilk yarı bu sorunlarla boğuştu. Maçın hemen başında pozisyon hatası sonucu kalesinde gördüğü erken gol, zaten konsantrasyon sağlamakta zorlanan takımda işleri daha da zorlaştırdı.
İlk yarı boyunca Fenerbahçe topa tempo kazandırmakta sıkıntı yaşadı. Yumuşak her pas, suni çimde daha bir gitmedi, daha bir can çekişti, sonuçta merkezde yüksek top kaybıyla sonuçlandı. Buna bir de önde baskının işlememesi eklenince, Lugano geride çok rahat pas yaptı. Halbuki üçüncü golde de gördük ki, ön alanda baskı yapınca hata yapmaya çok müsait bir takım Lugano. Fiziksel olarak Fenerbahçe’den çok daha rahat bir görüntü çizdiler belki ama muhtemelen bunun da sebebi liglerinde maçlarının başlamış olması.
Hemen burada bir soruyla devam edelim. İsmail Kartal sezonun ilk maçına Krunic ile başlasaydı neler konuşulurdu? Toplu oyunda yok, direnç yok, fizik kalite yok. Onun bu hali, partneri
Avrupa’nın en iyi 8 ekibinden biri olan A Milli Takımımız artık sonuç ne olursa olsun alkışlanmalıdır. Ama akıllı bir oyunla Avusturya’dan sonra Hollanda’yı elememiz de mümkün. Yetenekli oyunculara sahip Hollanda santrforsuz oynamamız gereken yegane rakip olabilir. Kenar oyuncularımızın savunma performansının önemli olacağı maçta Kenan Yıldız yerine Kerem Aktürkoğlu tercih olmalı.
Şimdiye kadar ceza sahası içinden şutlarda sorunluyduk. Başta Arda Güler’in ceza sahasına sızma koşular yapmak yerine yay çevresinde bekleyip topu ayağına isteyen profilde oyuncu olması sebebiyle... Ancak rakip onun top dağıtmasını önlemek için etrafını kalabalık sardığı sürece arkadaşlarına hem boş alan hem sayısal üstünlük imkanı sağlıyor. Bu demek ki Hakan Çalhanoğlu ve Barış Alper’in şut tercihleri çok önemli.
Hollanda’da Xavi Simons, Gakpo ve Depay gibi oyuncuların ön bölgedeki gezgin oyunu bizi dağıtabilir. Stoperlerimizin ekstra konsantrasyona ihtiyacı var. O zaman kafamda bir soru, Vincenzo Montella acaba Samet Akaydın ısrarını mı