Bir kısım GS Liseli’nin, sırf GS Liseli oldukları için kulübü yönetme hakkını kendinde görmesini, bağnazlığını tutuculuğunu eleştiren bir yazı yazdım geçen hafta.
Duvar gibi bir dayanışma ile karşılaştım.
Birbirlerinden nefret eden, yan yana gelmeyen adamlar bile aynı safta yer tuttu.
Bilgin bir grup liseliye mi sallamıştı ne, liselerine mi sallamıştı yoksa, bunu da tam anlamamışlardı, çoğu okumamıştı bile yazıyı, olsun, birleştiler yine de.
Bilgin nefreti bu, neleri başarır, en iyi ben bilirim.
Şaşırmadım.
Şimdi.
Burada kesip susarsam olmaz önce ben benden nefret ederim ki, hiç istemem bunu, kanım yerde kalmasın.
Önce...
Bana kıl olan Galatasaraylılar okumasın, daha çok kıl olacaklar, benden söylemesi.
***
Sonra...
Pekin’de yaşayan GS’lı bir Çinli ile İstanbul’da yaşayan bir GS’lı arasında özünde fark yoktur.
Bu bir.
Biri Türk, biri Çinlidir en fazla, bu iki.
Pekinli taraftar, İstanbullu taraftar kadar GS’lıdır, değerlidir.
Babam 100 yaşında öldüğünde, biri “ee hâlâ mı ölmesin, daha ne yaşayacak, ne üzülüyorsun“ gibilerinden bir şeyler söylemişti.
Haklıydı belki.
Karısını, kocasını, kızını oğlunu genç yaşta kaybedenler var etrafımızda.
100 yaşına kadar üstelik sağlıklı yaşayan bir ihtiyardı babam ona göre.
Ama o benim babamdı, bir babam vardı ve 100 yaşında ölmüştü, ne yapabilirdim?
Zil takıp oynadikos mu yapacaktım?
Ve üstelik...
Yaşarken farketmiyor insan, o yaşta bile ne kadar yükümü(zü) taşıyormuş, ölünce fark etmiştim(tik).
Uğur Dündar yine ayna tuttu bize, bizi bize gösterdi yine.
Eline sağlık!
***
İşte Arena’daki ‘2009 model biz’...
En kralına gider, ruha muha, sembole membole, 10-15 milyon ve 10-15 dakika yeter, artar bile!
Paramız var, para bu, boru mu?
Kızmaca darılmaca yok, sokağa böyle yayıldı bu, bu muhabbetin sokaktaki durumu bu.
Yılda 2 milyon euro kazananın, en dokunulmazın, sembolun, ruhun, en değerlinin Aston Martin’e bineninin piyasa da alım satım vaziyeti, satış öncesi şekli, satışın vaziyet planı bile böyleyse...
Köşemi dünün dünü yazmıştım, hazırdı, dün Alaattin Metin’i okuyunca, çöpe attım, yeniden yazdım.
Miladımsı bir durum mu var, bana mı öyle geldi?
Bir daha okuyalım.
Mı?
***
Yazısının başlığı ‘adil bir lig istiyorum’.
Mehmet Ali Yalçındağ evinde bir davet vermiş, üç büyüğün başkanı, bazı yöneticileri, bazı gazeteciler ve bazı iş adamları varmış evde.
FB Başkanı GS Başkanı’ndan Arda’yı istemişmiş, GS Başkanı da, ”Haldun’la konuş” demiş.
Miş.
Bu tantananın özü bu.
Hiç’in orta hallisi!
***
Üstünel o gün Zan’ı BJK’ den almış, BJK Başkanı orda, Üstünel orda.
Bir ilk bu.
Bu son köşemin başlığı, köşem yok sattı.
Teşekkürler president!
İhya ettin beni yine.
Telif ödemem gerekiyorsa, ne kadar gerekiyorsa, hemen, bir hesap no’su ver yeter.
Demirel’e olan nefret, Hıncal abinin komplo teorilerine olan nefreti bile sollamış, gecenin bir yarısında, sabaha karşı hala mail geliyordu tüm ülkeden, tüm dünyadan.
Yani...
Demirelle devam!
***
Bu ülkede bu seviyede bir organizasyonda, ilk defa seyirci sahaya inip sporcuya, yöneticiye, teknik adama saldırdı.
Bir milat bu.
Böyle olacağını, bir senedir bu ülkede yaşayan bizim Gianni’nin annanesi gördü, TBF görmedi.
Yuh!
Okul mokul hikaye, okuma yazma nanay, italyancası bile çat pat Napolili kadın, beşinci maçı seyrettikten sonra, ellerini habire dizlerine vurup dua ediyormuş.
O uyanmış.
TBF uyanmadı.
Yuh!