Bu tip derbilerde takımların puan cetvelindeki konumlarının, futbol kalitesini yükselten en büyük faktör olduğunu iyi biliyoruz.
Ne var ki, dünkü derbinin ilk yarısı için bunu söylemek çok zor....Çünkü Beşiktaş, lider ve avantajlı... Doğal olarak savunmayı sağlam tutan ve kontrollü oyunu tercih etmesini doğruydu.
Galatasaray’ın oyun anlayışı da fotokopi gibiydi!
İki takımın bu düşüncesi nedeniyle ilk yarıda, benzetme yerindeyse, dağ fare doğurdu. Kontrollü ve çok pasa dayalı anlayış, iki ekibin gol ayaklarını da işsiz bıraktı! Cenk Tosun, Podolski’ye oranla daha çalışkandı. Alman futbolcu ise oyunu bıraktı, enerjisini Atınç’a harcadı.
Derbiye Talisca’nın golü tat verdi, futbol kalitesi de adına yakışır seviyeye ulaşırken, iki takım tamamen ofansif oyuna döndü. Mücadele ve heyecan da iki katına çıktı.
Kartal’ın öne geçtikten sonra skoru sağlama almak adına fırsatlar kovalarken, Galatasaray’ın müthiş baskısı öne çıktı. Beşiktaş oyunun son bölümlerinde rakibin bu baskısına takım savunmasıyla karşılık verirken, alkışı da hak etti.
Dememiz o ki, İgor Tudor’un oyuncu hamleleri aslında işe yaradı. Üretim arttı, artmasına da, gole dönüşmüyorsa neye yarar ki?Aslan’ın etkisiz oyununda kuşkusuz
Şenol hocamız, ‘rotasyon’ lafından pek hoşlanmıyor biliyoruz, hadi bizler buna ‘değişim’ diyelim gönlünü alalım! Bu tip değişimler tur için garanti skorlarda teknik adamlar kadar yedekler için de fırsattır. Nitekim, Akhisar maçında sonradan oyuna giren Gökhan İnler, formayı zorlayacak konuma geldi, kutlarız. Ha gayret Gökhan İnler, başarırsın. İkinci yarıda o yaklaşık kırk pastan attığın ve kalecinin kornere tokatladığı şutun var ya, işte sen busun, denemeye devam.
Güneş’in Atiba, Oğuzhan, Gökhan Gönül ve de krallık yarışmasında ilk sıraya oturan Cenk Tosun’u yedeğe çekmesi kimine göre doğal, kimine göre yanlış bir tercih olabilir. Ne var ki, tecrübeli hoca Şenol Güneş, bu fotoğrafa geniş açıdan bakıyor. Çünkü bir yanda lig, diğer yanda UEFA... Eee bir de hafta başında Galatasaray derbisi varsa ki, var planlamasını iki maça göre yapmış, haklı. Çünkü Hapoel karşısında deplasmandan müthiş bir skor avantajıyla döndü Kartal. Haa bu oyunda Kartal iş kazaları, hatta ‘şokları’ çok yaşadı geçmişte! Ne var ki şu anki kadrosuyla Kartal ister yedek olsun, ister as oyuncu farketmez kalitesiyle kantarda ağır basıyor, elenmesi ancak sürprizlerin en büyüğü olurdu.
Bu değişimle sahaya çıkan
Özellikle üç büyükleri yönetenler, başarısızlıklarını örtme adına öyle yan yollara sapıyorlar ki, şaşırmamak elde değil...
Örneğin Galatasaray Yönetimi... Aslan’ın şu anki konumunu hakem hatalarına bağlıyorlar, faturayı onlara kesiyorlar!
Yooo, kazın ayağı hiç de öyle değil, sevgili yöneticiler... Soruyorum, hakem hataları sadece bugün mü var Allah aşkına! Süper Lig ya da diğer liglerimize bakın ne hatalar yapılıyor. Olmaya da devam edecek. Gönül ister ki olmasın, ama insanın olduğu yerde hata vardır, yeter ki kötü niyet olmasın.
Galatasaray Yönetimi’nin açıklamalarındaki bir paragrafa takıldım:
“Artık bu kararların anlık hata değil, organize bir şekilde art niyet içererek gerçekleştiğine inancımız tamdır.”
Hadi buyrun burdan yakın! Sağ olun! ‘Organize’ kelimesini de sporumuzun içine soktunuz, aferin size! Bu ne biçim suçlamadır? Bu oyunun barış ve sevgi olduğunu ne çabuk unuttunuz? O suçladığınız hakemlerimizin hiç birinin art niyetli olduğu yolundaki söylemlerinize asla katılmıyorum, bilesiniz. Ne yani en ufak bir hatada hakemlerimizi ipe mi çekelim, kokartını mı sökelim?Beşiktaş, Fenerbahçe ve ligimizin diğer takımlarına da verilen haksız kararlar yok mu? Var... Hangisini
Beşiktaş’ı diğer rakiplerinden ayıran bir çok özelliği var... En önemlisi oturmuş bir ekip, hele hele pasa dayalı oyun anlayışı inanılmaz, rakibin eli ayağı dolaşıyor, başı dönüyor. Bunlara kaliteli krampon sayısının yüksek oluşunu da eklersek, Kartal’ın farkı da burada yatıyor. Eee bir de tribün kalabalığı var ki, müthiş destek veriyorlar, itici güçler, Kartal’ı hiç yalnız bırakmıyorlar, helal olsun onlara.
Dememiz o ki, Kartal, hem iç, hem de dış hatlarda yüksekten uçuyor, rakiplerine müthiş göz dağı veriyor. Zirve ortaklarının puan kayıpları, kuşkusuz Beşiktaş adına artı bir motivasyon olarak öne çıkıyor.
Gelelim maçın adamı Quaresma’ya... Böyle bir oyuncuya sahipseniz, korkmayın, kaleniz de emin ellerdeyse arkanıza bakmayın. Portekizli yıldız, her ne kadar topla fanteziye kaçıyorsa ki, inanın ona çok yakışıyor. Tek eksiği, eksik demeyelim, bulduğu fırsatları gole çeviremiyor. Olsun her güzelin bir kusuru vardır! Cenk’in attığı kafa golünde, ortası adrese teslim idi, Cenk de hakkını verdi. Yine boş geçmedi, klasmanda aldı başını gidiyor, tutabilene aşkolsun.
Bir de buyrun Talisca’nın muhteşem gol vuruşuna. Öyle rastlantı falan değil, teknik arkadaş teknik. Akhisar ilk yarıda
Kurumların içişlerine karışmak, onları yönlendirmek pek tarzım değildir. “O futbolcuyu gönder”, “Şu hocayı alın” veya “Başkan bırakıp gitsin” gibi cümleler kurmayı hiç sevmem.
Galatasaray’ın Riekerink’i göndermesine de gıkımız çıkmaz. Neticede ortada bir başarısızlık söz konusudur. Yönetim, böyle bir rotayı izledi, haklı olabilirler.
İsterseniz, bu görev değişimi sırasında tartışma konusu olan ‘etik’ sözcüğünün bir açılımını yapalım, sonra biz de düşüncelerimizi köşemize yansıtalım:
‘’Etik (ethic) sözcüğü, Yunanca’da gelenek görenek anlamına gelen “ethos” sözcüğünden gelir”
Dememiz o ki, Galatasaray Yönetimi aldığı bu kararla (!), etik değerleri bizce yerle-bir etmiştir. Niye?
Galatasaray’ın Karabükspor’un hocasını ayartıp (!), Aslan’ın başına getirmesi pek de alışık olduğumuz bir durum değil. Köklü bir kulübümüz. Adı-sanı-başarısı var. Kısacası her teknik adamın gönlünde bir ‘aslan’ yatar, çalıştırmak ister.
İgor Tudor, Karabükspor’un başında, artı orada da iyi işler yapıyor. Yaşı genç ama başarılı, Karabükspor’a iyi de futbol oynatıyor. Kalkıp, Tudor’u masaya yatırıp, didik-didik edecek halimiz yok.
Belli ki Beşiktaş, Fenerbahçe derbisine takılı kalmış! Üstelik kadroda cezalı Tosiç yok, Mitroviç var. Müthiş bir motivasyon eksikliğini gözlemledik. Paslarla çıkışlar yaptılar, pozisyon ürettiler, son vuruşlarda aynı beceriyi gösteremediler, eyvallah. Ne var ki, Beşiktaş’ın ilk yarıda rakibine çok sayıda pozisyon vermesini yadırgadık! Birini Yatabare, diğerini ise Ceyhun gole çeviremedi. Artı bu yarıda oyun kontrolünün de ev sahibinde olması, Kartal’da özgüven duygusunu da aşağıya çekti!
Karabükspor’un savunma anlayışını öne çıkarmasından doğal ne olabilir? Rakibi zirvenin favorisi, elbette kapanacak. Kaldı ki, Karabük, takım savunmasını müthiş yaptı, adeta etten duvar ördüler. Seken toplara da kaleci Ahmet Şahin geçit vermedi.
İkinci yarıda da Beşiktaş cephesinde değişen bir şey yoktu! Karabükspor’un savunmaya yaslanmasını fırsat bilen Kartal, oyunu tek kaleye çevirdi, çevirmesine de yalan rüzgarıydı adeta! Sen lidersin, şampiyonluğun favorilerindensin, etten duvarı aşmayı bileceksin arkadaş!
Ne oldu! Karabükspor, seni üzerine çekti, uzun paslarla golleri buldu... Ermin Zec ve Seleznov’un golleri, Karabükspor’un uyguladığı taktiğin ürünüydü, helal olsun onlara.
Kartal’ın gol ayağı
Her gün dışarı çıktığımızda, bazen trafikte, bazen işlerimiz bir türlü yoluna girmediğinde, birileri kuralları çiğnediğinde ya da bazen sadece kendi davranışlarımızdan rahatsız olduğumuzda sinirleriniz, öfke yaşarız. Öfke, sorun çıkartan bir durum gibi gelse de üzüntü, sevinç, mutluluk ve kaygı gibi oldukça doğal bir duygudur. Bedenin ve ruh halinin rahatlık düzeyinin dışarıdan gelen bir uyarıcının “ihlal-saldırı-tehdit” olarak algılanması sonucu bozulması ile oluşur...
Öfkenin kısaca açılımı bu... İnsanın doğasında var, bu duyguyu her daim yaşarız... Ne var ki, üst seviyede sorumlulukları olan birisiyseniz ‘öfkenizi’ kontrol etmeyi bileceksiniz... Eğer bu duygunuza fren koyamıyorsanız, geleceğe dair kaygılara çanak tutarsınız!
Gördük ki, Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinde öfke patlaması yaşadık! Oğuzhan-Van Persie didişmesi fitili ateşledi, giderek öfkeye dönüştü, öfke kontrolü ortadan kalktı, iş çığrından çıktı, Tosic kafa attı (!) kızardı, takımını 10 kişi bıraktı.
Kavgayı körükleyenleri aklayacak halimiz yok! Ne var ki, hakem Ali Palabıyık sütten çıkmış ak kaşık değil! Kardeşim, hakem olmak kolay bir iş değildir, zorlukları, sorumlulukları yüksektir. Sadece kararları uygulamak için
Bu tip gerilimi yüksek derbilerde orta hakemin sorumluluğu bir kat daha artar. Oyuncuları sahada tutma adına psikolojik bir hisse kapılır, her nedense! Eğer her gerilimi yüksek pozisyon ve faulleri ‘nasihatla’ geçirmeye kalkarsanız, ateşe odun atarsınız! Örneğin, Oğuzhan ve Van Persie ilk yarı boyunca hep didiştiler, Ali Palabıyık, araya girerek sürekli uyarılar yaptı! Çıkar ikisine de sarıyı, hem tansiyonu düşür, hem de olası gerginliklere davetiye çıkarma kardeşim!
Ne oldu? Gerginliğin faturası Tosiç’e kesildi! Van Persie’nin tuzağına niye düşüyorsun Tosic efendi! Hollandalı oyuncu top oynamak yerine sanırsınız ki sahaya ‘gerginlik’ yaratmak için çıkmış, kötü niyetli! Oğuzhan’a çattı, baktı olmuyor Tosic’in üzerine oynadı, maalesef tecrübeli futbolcu aynalı sazan gibi oltaya atladı! Artı hakem faulü senin lehine vermiş, niye adamın üzerine yürüyorsun, kafanla dokunuyor, kızarıyorsun! Haaa pozisyonu objektif analiz edecek olursak, Persie, benzetme yerindeyse bir dövmediği kalmış! Yani ortada müthiş bir tahrik söz konusu, bize göre Van Persie de atılmalıydı.
Maça dönecek olursak; Tosic atılıncaya kadar, Beşiktaş rakibine oranla daha etkili bir oyun ortaya koydu. Pas yüzdesini ve