44 yıllık bir ömür kadar uzun meslek yaşamımda böylesi bir olayla karşı karşıya kalmadım.
Beni bilen iyi bilir... Hiç kimsenin ne adamı oldum, ne de birilerinin taşeronluğuna soyundum! Gazeteciyim, haberciyim, muhabirim, bu özelliklerime bir de yazarlığı ekledim son yıllarda...
Bu onurlu mesleğin kuralları yaşam şeklimdir benim...
Habercilikte yorum, yalan-dolan olmaz... Asla harmanlayamazsınız bunları. Yaptım sanırsınız; bir de bakarsınız yalanlar zeytinyağı gibi üste çıkmış.
Çok iyi bilirim çünkü çok kritik haberlere imza attım. Atarken, araştırdım, doğruluğuna inandığım haberleri verdim sayfalarımıza. Birinci yılda neyse 44’de de aynı yöntemdeyim. İstesem de değiştiremem bu saatten sonra.
Bugüne ışık tutsun diye, daha iyi anlaşılmak için geçmişten bir örnek vereyim:
Gordon Milne... Beşiktaş’ı üç yıl üstte şampiyon yapan İngiliz hocanın ayrılışı benim yazdığım bir haber sonucu olmuştu...
Bu tip hazırlık maçlarında teknik adamlar geleceğe dönük hesaplar yapar, kafasındaki şablona uygun yeni fotoğrafları görme açısından fırsattır.
Nitekim, Terim hoca Çağlar ve Kaan Ayhan’ı savunmanın göbeğinde oynattı. İkisi de genç, gelecek adına umut veriyorlar. Kaldı ki, bu alanda ligimiz de stoper sıkıntısı çektiğimizi de unutmayalım. Dünkü maça bakıpta, kantara çıkarmak yanlış olur, adı üstünde, hazırlık maçı. Buna karşın her ikisi de öyle aman -aman hata yapmadılar. Terim, uzun süredir kadroya çağırdığı fakat bir türlü şans veremediği Yunus Mallı’yı onbirde tercih etmesi doğruydu, ona moral oldu.
Haa rakip karşısında ilk yarıda etkili olduk dersek abartırız, her ne hikmetse bir türlü senkron tutturamadık! Ofansa çıkışlarda yapılan pas hataları, rakibin baskısını da birlikte getirdi, koca bir ilk yarıyı boşa geçirdik! Bırakın pozisyon üretmeyi, bir kornerle bu yarıyı kapadık! Topun biz de kalmasını sağlayamazsanız, pozisyon da üretemediğiniz gibi, sıkıntıya davetiye çıkarırsınız!
Terim’in İsmail, Cengiz Ünder ve Selçuk dokunuşları ikinci yarıda millilerimizi ayağa kaldırdı, rakip kaleye baskı kurduk, en azından oyunda dengeyi sağladık. Artı ilerleyen dakikalarda da tecrübeli
İstanbul dün sabaha farklı uyandı, bayrağını alan Beşiktaşlı sokaklara döküldü. Uluslararası ünlü İstanbul Boğazı adeta SİYAH-BEYAZ’a boyandı... Yüzlerce taraftar özel tekneleriyle boğaza açılırken, görsel açıdan müthiş bir görüntü ortaya koydular... Boğaz, boğaz olalı böyle bir kutlama görmedi dersek abartmış olmayız...
Ünlü Çarşı, sabaha kadar uyumadı, gün boyu Kartal’ın şampiyonluğunu kutladılar, trafik ve hayat durdu... Eeee 3. yıldızı takan Beşiktaş’ın bu başarısı da ancak böyle kutlanır.
Bu şampiyonluk alın teridir, çalışmadır, disiplindir, yetenektir, analarının ak sütü gibi helal olsun. Emeği geçen herkese gönül dolusu teşekkürler...
Ne var ki bu zorlu maratonda sezon başından bu yana Kartal’ı yalnız bırakmayan taraftarlar en büyük alkışı hak ediyorlar... İşte taraftar, işte şampiyon... Kartal, ipi geçen hafta göğüslemesine karşın işini ciddiye aldı, disiplinden uzaklaşmadı, Osmanlı karşısında farka kanat çırptı.
Saha içine dönersek; Osmanlıspor’un Beşiktaş’ın 15. şampiyonluğunu kutlayan pankartla sahaya çıkması gerçekten müthiş bir centilmenlikti... Artı siyah-beyazlı futbolcuların sahaya çıkışında meslektaşlarını, koridor oluşturarak alkışlamaları, yıllardır yeşil
Üç yıldızı armasına takan Beşiktaş’ın bu başarısı belli ki yazılı ve görsel medya da manşetlerden inmeyecek. Doğrudur, hak ediyorlar. Bu başarıda herkesin tuzu-biberi var, kalkıp klasman yaparsak ayıp ederiz!
Ne var ki böylesi kurumları yönetmenin zorluğunu bilmeyen yok. Nereye varmak istiyoruz, köklü kurumları hele de üç büyükleri yönetmek mangal gibi yürek, bilgi-birikim ister.
Eğer başarıyı kantara koyarsak, bir numara Akaretler’de başkan Fikret Orman, iki numara Ümraniye’de teknik direktör Şenol Güneş gelir. Yönetim kanadı, futbolcu milleti, doktoru, masörü, antrenörü, malzemecisi... Böylesi, sorumluluğu fazla bir kurumu başarıya taşımak kolay mıdır?
Fikret Orman, hırslıdır, tez kanlıdır, tuttuğunu koparan, gözü karadır. Pes etme kelimesi onun lugatında yoktur. Bir yanda o stadı yapacaksınız, diğer yanda iki yıl üst üste şampiyon olacaksınız. Üstüne üstlük diğer yanda ekonomik krizi aşmanın yollarını arayacaksınız. Valla helal olsun.
Artı, yönetim kurulu üyeleriyle dirsek teması içinde olacaksınız, çatlaklara set çekeceksiniz! Kolay bir iş mi? Öte yanda yıldızlar topluluğu, yani egosu yüksek bir takımı yönetmek de farklı donanımlar ister. Sadece futbolu iyi bilmek yeterli
Sezon başından bu yana hep doksan dakikanın yorumunu yaptık, Beşiktaş’ın artılarını, eksilerini ortaya koyduk, tarafsız ve objektif olmaya çalıştık. Bizlere kızan da, öven de oldu! Buna karşın bildiğimiz doğrulardan bir milim sapmadık.
Görüyoruz ki Beşiktaş hiç kimseyi yanıltmadı, zaman zaman yürekleri hoplatsa da (!), Şenol Güneş’le ikinci kez şampiyonluğa ulaştı, üçüncü yıldızı taktı. Bu anlamlı başarıya katkısı olan herkesi ayakta alkışlıyor, Devler Ligi’nde başarılar diliyoruz.
Maç mı? Tribünlerin görüntüsüne bakarsak, Kartal sanırsınız ki, deplasmanda değil, evinde oynuyor! Eee ne yapsın Gaziantepli? Takımı 27 yıl sonra lige veda etmiş, üzgün-kırgın...Böylesi bir tablo da Beşiktaş’ın yenilmesini beklemek mucizelerin en büyüğü olurdu. Nitekim Babel, perdeyi erken açtı, stres ortadan kalktı. Kartal oyunu tek kaleye dönüştürdü, farka kanat çırparken şampiyonluk kupasını ikinci kez müzesine taşıdı.
Lafı fazla uzatmadan maçın detaylarına girmeden, biraz farkındalık yaratalım istedik, aşağıdaki şarkının sözlerini sizlerle paylaşmayı daha doğru bulduk.
Bu sade bir aşk değil ki sevgine doysun
Tarih sayfalarında gül gibi solsun
Şerefli şampiyonluklar hep bizim olsun
Görüyoruz ki, Fenerbahçe’nin potada Avrupa çapındaki büyük başarısı uzun süre gündemimizden düşmeyecek.
Düşünün dört yılda üç kez Final Four oynayan sarı-lacivertli ekip, Avrupa’nın 1 numaralı organizasyonu Euroleague’de şampiyonluğu kucaklaması büyük başarıdır. Elbette bu başarıda oyuncuların katkısı asla yadsınamaz. Ne var ki, böylesi bir ekibi yönetmek de bilgi-birikim ister. Obradovic potada bir ilke imza attı, bu anlamda alkışı hak ediyor. Obradovic, çok ilginç bir fotoğraftır. Karşılaşmaları adeta yaşıyor, hatalarda çılgına dönüyor, oyuncu hamleleri, taktiği müthiş, kulvarında çok iyi... Maçlardaki yüz ifadesine bakın, o sevimli, sempatik fotoğraf, hatalarda müthiş bir değişime uğruyor. Maç bitiyor, orijinine dönüyor; babacan, samimi...
Gerek futbolda, gerekse başka spor branşlarımızda işte bu tipte, bu kalibrede hocalara her zaman şapka çıkarmışımdır. Bu başarıda Obradovic’in katkısını tartışılmayacak kadar yüksektir.
Gölge düşürmeyin
Efendim, spor kamuoyunda Fenerbahçe’nin Basketbol Takımı’nın neredeyse tamamının yabancı oyunculardan oluşması tartışılıyor. Takımda altı yerli oyuncu var, çoğu da forma şansı bulamıyor, doğru... Olympiakos maçının kadrosunda ise iki yerli oyuncu
Ligin bitimine şurada kalmış iki maç... Biri Gaziantep (küme düştü), diğeri Osmanlı kendi sahanda... Yani öyle sağına -soluna bakmayacaksın, puan avantajına sığınmayacaksın, ikide iki yapıp, üçüncü yıldızı takacaksın arkadaş... Dememiz o ki Beşiktaş, adım adım hedefe gidiyor, büyük bir iş kazası olmadığı taktirde Süper Lig’in en büyüğü olma onuruna yüz seksen dakika var. Efendim, Başakşehir’in zorlu iki sınavı var tamam, bu onların sorunu, sen işine bak, yeter ki ayağını yere sağlam bas, taraftarını da strese sokma, insanların kalbine indirme!
Arena’da dün gördük ki, Atiba’nın yokluğunda hoca ideal bir onbiri sahaya sürmüş... Valla Tolgay ligin bitimine doğru vites yükseltti, maşallahı var, çok da iyi oynuyor.
Kasımpaşa, oyunu güzelleştirme adına öyle aman-aman savunmasına kapanmazken, bu da Beşiktaş’ın işini kolaylaştırdı. Nitekim, Aboubakar’ın ikinci dakikada attığı gol, farklı skorun adeta habercisiydi. Ne var ki, hemen iki dakika sonra Samuel Eduok’un attığı gol, tribünlerde soğuk duş etkisi yaratmadı değil!Ancak bu golde hakem Serkan Çınar’ın da katkısını (!) anımsatmadan geçemeyeceğiz.
Şu Querasma’ya yapılan eleştirilere aklım almıyor! Efendim takım oyuncusu değilmiş,
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, tez kanlıdır, hiperaktiftir, heyecanlıdır. Artı, gözü karadır.
Bursaspor maçı sonrası bakın ne diyor başkan:
“Dürüstçe söyleyeyim, biz o kadar stresliyiz ki... Ben özellikle sağlıklı maç izleyip, yorum yapabilecek durumda değilim. Yapacağım yorumlar çok doğru olmaz.”
Valla doğruya doğru arkadaş, haklısın. Stres ve gerginliği bir arada yaşayan, ister yönetici, ister teknik adam, ister futbolcu olsun, onlardan sağlıklı yorumlar beklemek hayalcilik olur. Böylesi atmosferde en güzeli, biraz derin nefis alıp, sessizliğe bürünmektir. Aksi, hatalı cümleleri ve kelimeleri birlikte getirir, eleştirilere davetiye çıkarırsınız.
Peki başkanın şu sözlerine ne dersiniz?
“Geçen sene Beşiktaş’ın şampiyon olmasını herkes çok istiyordu ama bu sene herkes birlik olmuş bizim karşımızda gibi hissediyorum.”
Yooo, işte buna karşı çıkarız sevgili başkan... Halkın arasında yaşayan, sosyal hayatın içinde biri olarak ben tam tersini gözlemliyorum. Bu yeni değil, sezon başından bu yana Fenerlisini, Galatasaraylısı, futbolseveri herkes Beşiktaş’ı beğeniyle izliyor. Bunun en büyük kanıtı, Fenerbahçe ve Galatasaray tribünlerinin boş fotoğrafıdır. Buna ne diyeceksiniz başkan?