Ahh şu transfer dönemi yok mu? Milyonlarca dolarımız, euromuz kuş misali uçup gidiyor! Büyüğü, küçüğü varsa, yoksa çareyi hep dış hatlarda arıyor. Sonra mı? Kasa tam takır, UEFA ile başları derde giriyor!
Yahuu arkadaş bir de şu arka bahçeniz yani altyapıya yatırım yapsanız, oradan A takıma futbolcular yetiştirseniz daha iyi olmaz mı? Yooo, dostlar alış verişte görsün misali! Valla bu düşünceye set çekmediğimiz takdirde kulüplerimizi ekonomik açıdan kötü günler bekliyor!
Çok uzak değil, uçakla 1 saat, karayoluyla 6 saat İzmir... Pazartesi günü atladım uçağa gittim... Değerli meslektaşım Ali Ergöçmez ile Adnan Menderes Havalimanı’nda buluştuk. Özel aracıyla tam 4 farklı yerde kurulu olan Altınordu Kulübü’nü, başka bir deyişle futbolcu ‘fabrikalarını’ gezdik, yerinde inceledik, o tesislerde yapılanları gözlemledik...
Valla ağzım açık kaldı, helal olsun Başkan Seyit Mehmet Özkan’a... Dört farklı yerde dört futbolcu fabrikası kurmuş... Biri 30, diğerleri mi, siz deyin 60, biz diyelim en az 80 dönüm arazi... Varın metrekareye siz vurun... Son günlerde Cengiz Ünder’i konuşuyoruz, Roma’ya transfer olduktan sonra başarılarıyla gurur duyuyoruz... Çağlar Söyöncü ve Salih Uçan’ı da
Süper Lig’in yenisi-eskisi, hepsi kadrolarını güçlendirme adına müthiş bir efor harcadılar... Yeniler, asansör takım olmak istemiyorlar, eskiler ise tüm yatırımlarıyla zirveye odaklandılar. Dememiz o ki, zorlu ve de keyifli bir sezon bizi bekliyor... Lig başlamadan, öngörülerde bulunmak şimdilik çok zor... Haaa futbol adına dilimiz döndüğünce bir şeyler söyleyebiliriz... Yani bu rekabet ve de transfer çılgınlığı kaliteli bir futbolun habercisidir bizce.
Şu hazırlık döneminde en çok dikkatimizi çeken, iyi futbol oynayan üç takım Beşiktaş, Başakşehir ve Antalyaspor’dur dersek abartmış olmayız.
Süper Kupa’da son şampiyonun ortaya koyduğu vasat futbol kimseyi yanıltmasın... Kartal’ın eksiği, sakatı, yeni geleni, tribüne çıkanı, formsuz oyuncusu çok, tam kadro değil. Konyaspor’un ilk yarıdaki etkili oyunun temelinde de bu yatıyor. Buna karşın Kartal, tek gol yedi, ama üç fırsat üretti, ama atamadı. Traore’nin attığı gol, usta bir vuruş ürünüydü. Sahi o vuruş sırasında Adriano neredeydi, göreniniz var mı?
***
Güneş hoca, ikinci yarıda yedek kulübedeki Caner Erkin ve Negredo gibi kozları sahaya sürdü, risk aldı, ne var ki ilerleyen dakikalarda haklı olduğunu bir kez daha gördük.
Galatasaray Başkan’ı Dursun Özbek’i anlamak da artık zorlanır olduk! TRTSPOR’da Igor Tudor’la ilgili bir soru sorduk, beklenmedik bir tepki almıştık başkandan! Başkan, Hırvat hocaya sahip çıkacaklarını üstü kapalı da olsa dile getirmişti.
Peki, bir yandan destek vereceğinizi söylüyorsunuz, UEFA’dan elendikten apar-topar Lucescu’ya gitmenize ne demeli sayın başkan?
Üstelik ünlü Romen hocaya, “Gel CEO’muz ol”demiş sayın başkan! Yani Başkan Lucescu’yu Sportif AŞ’nin başına getirmenin hesaplarını yapmış! Olur mu başkan? Teknik adamdan CEO olmaz bizce, yanlış mı? Sportif AŞ’ye bir üst akıl getirebilirsiniz, lafımız olmaz. Neyse ki, Lucescu Milli Takım’ın başına geldi de, Başkan büyük bir yanlışlıktan kurtuldu. Artı İgor Tudor varken, üstüne herhangi bir yerli veya yabancı hoca getirilme isteği de garip geldi bize! Haaa Hırvat hoca, koltuğunu koruma adına isterseniz üzerine üç tane teknik adam getirin, yine ‘hayır’ demez, sezon sonuna kadar kalır!
Bu madalyonun bir yüzü... Ya diğer yüzü, yani ardı ardına yapılan transferlere ne demeli? Yönetim kesenin ağzını sonuna kadar açtı, yedi yeni yabancıyı renklerine bağladı...Öyle sıradan oyuncular asla değiller. Harcanan rakam mı.? Yaklaşık
Galatasaray için geçmişte “Avrupa’ya açılan pencere” benzetmesi yapılırdı hep... Görüyoruz ki, pencereler, kapılar bir bir Aslan’ın yüzüne kapanıyor artık! Kim ne derse desin, Galatasaray’ı bugünkü konuma getiren en büyük faktör, teknik adam enflasyonudur! Bir yılda üç teknik adamı göreve getirmeye kalkarsınız olacağı da budur... Günü kurtarma politikasıyla giderseniz ki, Galatasaray’ın bu anlamda maşallahı var (!), Aslan’ı ayağa kaldıramazsınız!
Ne oldu? Uçaklar ardı ardına indi, hatta yeni uçaklar sıradaymış güya! UEFA’dan elendikten sonra uçaklar inse ne olur, inmese ne olur! Galatasaray, UEFA’dan elendi, yine teknik adam konusunda papatya falları almış başını gidiyor, taraftar öfkeli, kızgın, küskün! Düşünün o kadar öfkeliler ki, kombine kartlarını yakacak hale gelmişler!
Görüyoruz ki, Galatasaray cephesinde teknik adam konusunda bir takım girişimler var, okuyoruz... Efendim Lucescu şu sıralarda hep öne çıkıyor, ünlü teknik adama sportif direktörlük önerildiği iddia ediliyor... Hatta Tudor’un da buna sıcak baktığı vurgulanıyor! Tudor bu, koltuğunu koruma adına her türlü tavizi verir, merak etmeyin! Peki, Lucescu olayı doğru mu? Valla bu konuda ahkam kesmek meslektaşlarımızın
Kişiler mi, kurumlar mı? Elbette kurumlardır esas olan.... Kişiler geçici, kurumlar hep kalıcıdır. Galatasaray da asırlık bir kurumdur... Öyle yıldızlar gelip, geçti ki Aslan’dan hangisi saysak? Nereye varmak istiyoruz, hani şu Wesley Sneijder meselesi var ya! Onunla ilgili çok şey yazıldı, çok şey konuşuldu. Kimi ‘kendisi gitti’, kimisi ise ‘gönderildi’ dedi.
Peki işin gerçeği neydi?
Hollandalı’nın ayrılma sürecinde perde arkasında yaşananlar neydi? Biraz araştırdık, sorduk, soruşturduk, doğrulara ulaşmak istedik.
Öncelikle şunu belirtmek gerek, bu ayrılıkta herkes kendi açısından haklı gerekçelere sahip... Yani aslında üç cephe de bu ayrılığı istedi. Hem Tudor hem yönetim, hem de Sneijder.
Tudor, oyuncunun saha dışındaki disiplinsiz davranışlarının tüm takımı etkilemesinden yakınıyordu, haklıydı Hırvat hoca...
Öyle ki, Sneijder’in adeta Florya’nın komutanı gibi davrandığı, yemekten içmeye, kamp yapılan yerden, idman izlemeye gelenlere kadar her şeyi eleştirdiği, çevresine sürekli negatif enerji yaydığı dilden dile dolaşıyor. Hatta Bruma, Cavanda ve De Jong gibi oyuncuları etki altına aldığı ve onları yanlış yönlendirdiği iddiaları da yazılı ve görsel medyada yer buldu.
Son
Yukarıdaki başlık bize ait değil... Evet, büyük umutlarla Beşiktaş’a gelen, ancak fazla forma şansı bulamayan, her ortamda siyah-beyaz renklerle gönül bağı olduğunu sakınmadan söyleyen Gökhan İnler’e ait...
Gökhan İnler’i TRT Spor’da yayınlanan Spor Bahane’de yakından tanıdım... Metin-Ali-Feyyaz’ı konuk ettiğimiz programda, efsaneler onun çocukluk idolüydü... Tanışmak için geldi, yayına aldık... Heyecanlıydı, konuşurken sesi titriyordu. Haklıydı, MAF’la yan yana idi.. Yayın bitti, Faik Gürses ağabey ile boğazda yemeğe gittik... Üç saat süren yemekte gazetecilik apoletimizi rafa kaldırdık, sosyal yaşama yelken açtık... Faik ağabeyi tanıyanlar bilir, kendine has esprileriyle yemeğe tat verdi... Bu tabloyu şaşkın gözlerle izleyen Gökhan bir ara bize döndü, “Sizin gibi gazeteciler de var mı?” dedi... Faik ağabey, “Tabii ki var kardeş... Gazeteciyiz tamam, ama bu bir dostluk yemeğidir... Yani burada konuşulan, burada kalır... Biz böyle yetiştik” yanıtını verirken, Gökhan’ın gazetecilerle ilgili kuşkuları ortadan kalktı, o da dili döndüğünce sohbetimize katıldı. Yemekte dikkatimi bir şey çekti, yazmadan geçemeyeceğim... Gökhan İnler, öyle hapur-hupur yiyen birisi değil... Tam tersi çok
Yabancı oyuncu transferi başlı başına risktir. Geçmişi hatırlayın, bu anlamda bir çok takımımız hayal kırıklıkları yaşamadı mı? Onlarca milyon dolarlar kuş misali uçup gitmedi mi?
Hani bir deyim vardır, “Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer” diye... Son iki sezonun şampiyonu Beşiktaş, transferde durdu, durdu, turnayı gözünden vurdu! Evet Kartal, futbolda bir dünya markası olmuş Pepe’yi renklerine bağladı, başka bir deyişle ‘nokta atışı’ yaptı.
Pepe’nin kumaşını tartışacak değiliz, yaşı da başı da bizi fazla ilgilendirmiyor! Görüyoruz ki, Pepe’nin futbol kalitesinden çok, alacağı ücret gündemden düşmeyecek bu sezon. Takım içindeki parasal dengeleri bozar mı, bozabilir! Ama takıma müthiş katkısı olacağı da bir gerçek. Çünkü Pepe’nin özelliklerini herkes ezbere biliyor. Tipik bir savunma oyuncusu olduğu kadar, duran toplarda ileri çıkabilen, kafa golleri atabilen bir fotoğraftır bizim penceremizden. Marcello-Pepe ikilisi Kartal’ın savunmasını geçilmez kılar.
Eee sağda Gökhan Gönül, solda ise Caner Erkin ve Adriano var. Şenol Güneş’in gözü arkada kalmayacak. Böylesi bir savunma bloğunu aşmak adına rakipler performanslarını bir tık yukarı taşımak zorundalar. Savunma tamam, orta saha
Yılın yorgunluğunu atmak ve biraz nefes alabilmek için geçtiğimiz hafta Saros’a yelken açtık... Saros Körfezi’ni anlatmaya gerek yok, bilenler bilir...
Pırıl pırıl deniziyle yıllardır tatilcilere kucak açan Saros büyük kentlerin sıkıntılarından arınma yeridir, tam adresidir. Hava sıcaklığının tavan yaptığı anlarda bile Korudağ’dan gelen esintiler, yağmurlar sizleri rahatlatır, keyifli bir tatil yapmanızı sağlar. İşin özeti sıcaktan asla bunalmazsınız, doğayla haşır-neşir olursunuz. Yaşamı kesenize uygundur, Gelibolu’da kurulan pazarlarda aradığınız her türlü organik meyve ve sebzeyi bulursunuz... Tam bir emekli cennetidir...
18 yıldır yaz-kış kaçıp, gittiğim yerdir... Gelibolu uğrak yerimdir, bu süreçte edindiğim dostlarımla buluşurum, sohbetlerimiz hep yaşam üzerine kuruludur. Gelibolu’nun sportif açıdan en büyük özelliği Beşiktaşlıların çoğunlukta olması. Fenerbahçe ve Galatasaraylı dostlar da var, ne var ki fanatik değiller. İyi oynayanı alkışlıyorlar, öyle kırıp-dökmekten uzaktalar. Beşiktaş Kongre Üyeleri de bir hayli fazla. Üyeler ve taraftarlar muhteşem bir şampiyonluk kutlaması yapmışlar, videodan izledim hayran kaldım. O kutlama törenine Fenerlisi, Galatasaraylısı ailecek