Olimpiyat Stadı, belli ki, hem taraftara hem de bizlere bu sezon çektirecek!
Taksim’den 2 saat 40 dakikada geldim. İlk on dakikayı kaçırdım, yoğun trafikten. Taraftara helal olsun, onca trafik yoğunluğuna karşın, o kocaman tribünleri doldurmuşlar. Bu da şunu gösteriyor ki, Kartal maçlarını Fizan’da oynasa, yalnız kalmayacak. Biz de ya sabah yola çıkacağız, ya da stada yakın bir ev tutacağız, başka çaremiz yok!
Efendim, Tromsö, Beşiktaş’ın ayarında bir takım asla değil. Ne var ki, Tromsö ilk maçtaki 2-1’lik skorun üstüne yatmaya gelmiş! İlk yarıda hem ailece savunmaya yaslandılar, hem de zaman geçirmek için müthiş uğraş verdiler!
Nitekim bu düşüncelerinde başarılı olmadılar değil, Kartal’a bu yarı pozisyon vermediler. Bir tane var, o da Gökhan Töre’nin... Töre, iyi bir yetenek, teknik, topla haşır-neşir, kolay kaybetmiyor, fiziğini de harika kullanıyor, durdurabilene aşkolsun, dozer gibi. Bu yarıda 36. dakikada topla soldan inişi, rakipleri birer birer geçişi on numara. Ancak, o pozisyonda topu Fernandes’e vermesi gerekirken, bencilliğini yeteneklerine yakıştırmadık. Olsun, her güzelin bir kusuru oluyor, aman nazar değmesin.
Var bir bildikleri...
Neyse ki Bilic ikinci yarıya başlarken uyandı! Ersan’ı aldı, yerine Oğuzhan’ı oyuna sürerken, Atiba’yı savunmaya çekti. Bilic’in hamlesi, doğruydu. Çünkü ilk yarıda açmakta zorlandığı rakip savunma duvarını ancak bu şekilde kırabilirdi, öyle de oldu. Fernandes’in ortasında, Almeida harika bir kafayla topu filelere gönderdi. Portekizli forvete atılacak her yüksek top, rakip için başlı başına tehlikedir. Ligdeki iki maçta bizler bunu savunduk, Almeida da bizi haklı çıkardı. Oğuzhan’ın golü, Kartal’ı rahatlatırken, Tromsö’nün kalabalık savunma anlayışına da set çekti.
Evet, Beşiktaş tur atlayıp, gruplara kalırken, bugün CAS’tan gelecek habere kilitlenecek. Valla, Kartal, yola devam edecek mi, yoksa etmeyecek mi, tam bir muamma. UEFA bile, “Kuraya gelmeyin” diyorsa vardır bir bildiği! Ama en azından bir yıl kurtuldu!