Töre’ye kim ne derse desin, ister topla fazla oynasın, kaptırsın, hatta yürüsün farketmez. O Beşiktaş’ın en büyük silahıdır, izleyenlere keyif verir, skor tabelasını terse çevirecek adamdır. Perdeyi açan golde tamam top Anıl’a çarpıyor, kaleciyi yanıltıyor, eyvallah. Ama bu oyunda şans faktörü her zamam öndedir. Gol oldu mu oldu, çarpma da olsa, gole asla gölge düşürmez. Onun varlığı yeter.
Aferin Olcay’a... Nihayet aylardır aradığımız, eleştirdiğimiz Olcay, Ankara’da ortaya çıktı. Bir penaltı yaptırdı, onun kumaşıyla örtüşen harika bir de gol attı. İşte sen busun Olcay kardeş. İyi oynadı ya, nazara geldi, devre arasında merdivenlerden düşmüş. Neyse ki, sağlıklı olarak yeniden sahaya döndü, sevindik. Aman ha kendine dikkat et kardeş. Serdar Kurtuluş da maç öncesinde ısınırken sakatlandı, yerini Necip’e bıraktı. Bir oyuncu ısınırken, nasıl sakatlanır, anlamadık!
Bu zorunlu görev değişimi Necip’i olumsuz etkilemedi. Demba Ba’nın Olcay’a yaptığı gollük asistte Necip’in uzun pasının da müthiş katkısı olduğunu anımsatalım. Aferin ona, joker gibi, nereye koysanız oynuyor, ekstra işler de yapıyor kaptan. Gözü kara, savunmada çarpışıyor, hatta sakatlanmayı bile göze alıyor.
İlk
Brugge’da beni gören bizim kulvarın emekçileri, şaşkınlıklarını gizleyemediler! Sürekli sorularına hedef oldum! ‘Hayırdır’dan tutun da ‘yolunu mu şaşırdın ağabey?’ diyenlere kadar... Soruları yanıtlamaktan maça konsantre bile olamadım, doğru dürüst! Biz de ‘piyango vurdu bana’ diye geçiştirdik durumu. Eski dostlarla hasret giderdik, dilimiz döndüğünce Beşiktaş’la ilgili meraklarını giderdik, iyi de oldu.
Maçı da taraftarla iç içe seyrettik. Müthiş bir taraftar topluluğu vardı, statta. O çoğunluğu buraya çeken kuşkusuz, Beşiktaş’ın UEFA Kupası’nda ilk 16’ya kalması ve de Kartal’ın gözünü zirveye dikmesiydi.
Valla, ilk yarıyı pas geçmek zorundayım! Eğri oturacağız, doğruyu söyleyeceğiz. Sanırsınız ki, Avrupa’nın birçok takımını dize getiren, kupada kulvar dışına iten Beşiktaş değil de, başka bir takım vardı sahada! Pozisyon dahi üretemeyen, ancak rakibine de dişe dokunur pozisyon vermeyen, kabuğuna çekilen bir Beşiktaş vardı sahada. Tabi ki bu tür iki ayaklı maçlarda savunma ağırlıklı bir sistemle sahaya yayılmak, doğrudur, bunu eleştiremeyiz. Kaldı ki, Brugge’ün, bu kulvarda sahasında yenilgi yüzü görmeyen, çok koşan, baskı kuran, pres yapan ve de genç bir kadroya sahip,
UEFA Avrupa Ligin’nde 16 takım arasına giren, ülkenin gururu olan Beşiktaş, maalesef Süper Lig’de, taraftarına adeta çile çektiriyor! Kardeşim, UEFA’da takır - takır top oynayan, ancak iç hatlara döndüğü zaman başka bir kimliğe bürünen Beşiktaş, bu çizgide nereye kadar zirveyi kovalar, ne zaman kopar, kestirmek gerçekten çok zor. Sivas’taki skor tabelası Kartal’ı işaret ediyor, doksan dakikalık ‘berbat’ futboluyla oradan galip ayrılmak inanın müthiş bir başarıdır. Hatta bu oyunda büyük şanstır. Topla oynayan, rakibe baskı kuran, sayısız pozisyonlar üreten Sivas, koca doksan dakikada bir kez kaleye gidebilen ve bu gidişi golle taçlandıran Beşiktaş... Futbolun bazen adaleti olmuyor!
Eee, bu oyun böyle, rakibiniz oynar, siz kazanırsınız! Diyeceksiniz ki, kazanan haklıdır, eyvallah... Ne var ki, sezonu şampiyonlukla taçlandırmak isteyen Beşiktaş’ın, bu negatif fotoğrafı bana güven vermiyor... Ya size?
Zirvenin ortağı Beşiktaş, Atiba’nın golü dışında bir pozisyon üretemez mi, bir tehlikeli şut atamaz mı? Hatta koca Beşiktaş, skoru koruma adına, zamana oynar mı?
Valla bunu da gördük, son bölümlerde yatan yerden kalkmıyordu! Düşünün kaleci Cenk bile rakibin baskısından
Hadi, buyrun burdan yakın! Liverpool’u penaltı atışlarıyla UEFA’da saf dışı bırakan, ülkenin büyük beğenisini toplayan Beşiktaş’ın Balıkesir’e takılmasına ne diyeceğiz? Adını ne koyacağız? Kelimenin tam anlamıyla bunun adı beceriksizliktir, vesselam! Sen kalk, denizleri geç, gel çayda boğul! Kazansa, Süper Lig’de yeniden zirve adına avantaj sağlayacak! Olacak iş mi bu? Fenerbahçe darbe üstüne darbe yemiş, beş puan geriye düşmüş, Galatasaray’ı yakalama şansını, elinin tersiyle geri çevir!
Efendim, dostlar Liverpool zaferinden sonra Bilic’e tek satır övgü yazmadığımız için bize gönül koydular! Tamam alkışlıyoruz, peki dünkü kadro tercihine ne demeli? Her gün maç trafiği nedeniyle fiziksel ve de zihinsel yorgunluktan şikayet eden Bilic, değil miydi? Eee o zaman takım yorgunsa nerede rotasyon? Olcay ve Sosa’nın haftalardır formsuz olduğunu dünya-alem biliyor, ama hoca farkında değil! O zaman adama sormazlar mı, niye Tolgay ve Kerim’le maça başlamıyorsun arkadaş? Liverpool maçında attığı golle maçın kaderini değiştiren Tolgay, kim ne derse desin, bu takımda sabaha kadar onbirde oynar. Bu savımız Kerim için de geçerlidir.
Tabi ki, Bilic’in yaptığı iyi işler de var... Örneğin
Yazık, hem de çok yazık... 120 dakika uğraş, alın teri dök, rakibine nefes aldırma, golü bul, maçı uzatmaya götür, doksanda tur şansınız üst direkte patlasın, kaderiniz penaltılara kalsın! Olacak iş mi? Eee futbol böyle bir oyun, isteseniz, altıpas içinden o topu üst direğe vuramazsınız! Hani derler ya, fizik kurallarına aykırı.
Neyse bu oyunda penaltı da var, atarsın, kaçırırsın... Evet, öyle ya da böyle, ülkemize 120 dakika heyecan yaşatan, bizleri havalara uçuran, Liverpool’u penaltı atışlarıyla saf dışı bırakan Beşiktaş’a gönül dolusu teşekkürler.
Böylesi bir skorda kalkıp, 120 dakikalık mücadelede oyuncuları kantara koyup, onları tek tek tartmak, bize yakışmaz. Elediği için değil, Beşiktaş’ta öyle sırıtan, aman aman tenkit edeceğim oyuncu yok gibi. Artı Beşiktaş’ın, zorluk derecesi yüksek bir maç oynadığını düşünecek olursak, övgüyü de, teşekkürü de fazlasıyla hak ediyorlar.
Yalnız, taraftarlara ayrı bir parantez açmazsak, ayıp olur. Bu turda onların müthiş pozitif enerjisi skor tabelasında karşılıksız kalmadı. Onlara da 120 dakika bitmek - tükenmek bilmeyen desteklerine bir kez daha şapka çıkarıyoruz, iyi ki varsınız, sevgili taraftarlar.
Ya arkadaş, sen nasıl bir teknik adamsın? Valla yönetimi de anlamakta, zorlanır olduk! Hadi, Bilic, kafasına göre takılıyor, takımın sağıyla-soluyla oynuyor, sizden gık çıkmıyor! Takım kupadan elendi, yine tık yok, Avrupa Ligi’nde tur çantada keklik değil, yine sizden ses yok! Sivok nerede arkadaş? Onun gibi tecrübeli, bir stoper bu takımdan nasıl dışlanır, kenara atılır?
Hadi Sivok’u geçtik, Liverpool maçında Sosa gibi etkili bir silahı oyundan alıyor, sizler hocaya toz kondurmuyorsunuz!
Peki, Eskişehirspor maçının ilk onbirine ne demeli? Efendim, yorgunluktan dem vuruluyor! Zihinsel yorgunluğa eyvallah, fiziksele ise sabaha kadar karşıyız! Bakın arkadaşlar, Gökhan Töre, sakatlığı olmadığı taktirde, onu yedeğe çekmek, ayağınıza kurşun sıkmaktan başka bir şey değildir! Ya Atiba? Anlı-şanlı hocanız, onu da yedek oturtuyor, baktı pabuç bağlı, ikisini de 54’de oyuna sürüyor! Demba Ba tribünde, ısınırken sakatlandı! Bilic, ağır yükü yüklemiş Mustafa Pektemek’in omuzlarına, kardeşimiz ne yapsın, hem mücadele edecek, hem de gol arayacak. Yine Pektemek’i kutlamak gerek, kafası patladı, bandaj atıldı, canını-dişine taktı, maçı tamamladı. Haa, Bilic ortaya çıkıp, önümüzdeki perşembe
Doğrusu, Beşiktaş'ı Avrupa'da izlerken heyecanlanıyorum, hem müthiş keyif alıyorum, hem de tadına doyum olmuyor. Kartal, Avrupa'da bir başka oynuyor.
Bakın ilk yarıya... Müthiş bir takım oyunu ortaya koydu. Rakibin çok paslı oyun anlayışına, presle kafa tuttu, müthiş bir takım savunması yaptı. Alberto Moreno'nun bazukasına Cenk vize vermedi. Tolga'nın sakatlığına üzüldüm, ama tecrübeli file bekçisinin gözü arkada kalmasın, kardeşimiz Cenk, inanın onu aratmaz.
Beşiktaş, sanmayın ki kabuğuna çekildi. Rövanş için pozisyon da kovaladı, aradı, 35'de de buldu. Ahh Demba Ba, ahhh!.. Atsan ne güzel olurdu... Bizi de, takımı da stresten kurtarsaydın! Olsun... Önemli olan, böylesi zorluk derecesi yüksek maçta Kartal'ın adına yakışır bir oyun ortaya koymasıdır, gerisi detaydır.
Bu direnişin, keyif veren futbolun temelinde kuşkusuz, zemin yatıyor. Yani, iyi zemin, Beşiktaş'ın kalitesini ortaya çıkarıyor.
Liverpool'un en tehlikeli yanı duran toplar. Ne var ki Beşiktaş, atışlarda savunmadaki adam paylaşımı ve de yardımlaşma ile buna karşılık verirken, oyun disiplinini de hep üst seviyede tuttu.
Valla Beşiktaş, penaltıyla Liverpool'a yenilmesi, bizim yukarıdaki düşüncelerimize asla gölge düşürmez.
Futbol böyle bir oyun işte... Bakmayın ilk yarıda atılan iki gole, futbol adına güzellikleri mumla aradık, ama bulamadık. Al birini, vur ötekine misali!
İkisi de ‘taş’ gibi takım, gelin görün ki, ne Beşiktaş, ne de Bursaspor, bulundukları konuma yakışan bir oyun ortaya koyamadılar. Sakın ola iki takım da zeminin ağırlığına sığınmasınlar, ayıp ederler! Son çeyrek dışında, koca iki takımdan kaleye bir şut atan oyuncu çıkmaz mı?
İlk yarıdaki kötü futbolda doğrusu hakem Mustafa Kamil Abitoğlu’na da fazla iş düşmedi.
Ne var ki, 62’de Fernandao’nun Franco’ya yaptığına ne demeli? Biraz daha ayağı kaldırsa, rakibin burnunu bile kırabilirdi! Pozisyon hakemin iki metre önünde, faulu çalıyorsun, doğru... Doğru olmayan çıkardığın kartın rengi hoca! Yani bal gibi kırmızı. Beşiktaş’ın kıyağa gereksinimi yok, ama hakkını da yeme birader. Üstelik saçlarına da ak düşmüş, 42 hakemin içinde sen ve Yunus Yıldırım en tecrübeli isimlersiniz. Peki, siz ustalar bunu yaparsanız, çıraklarınıza da kötü örnek teşkil edersiniz kardeşim! Abitoğlu’nun tek doğrusu uzatma dakikalarında çaldığı penaltı ve Şener’e çıkardığı kırmızı karttır. Karar doğru, çünkü Şener, arkadan Kerim Frei’a yükleniyor, üstelik