Monaco maçının yorumuna geçmeden şu tespiti yapalım.
Fenerbahçe sportif açıdan hedefsiz bir takım görüntüsünde. Hedefsiz derken, üst düzey hedefleri olmayan bir takım görüntüsü veriyor anlamında söylüyorum.
Neden mi?
Çünkü hedefleri olan bir takım hem idari, hem de teknik açıdan bu kadar hatalı yönetilemez.
Fenerbahçe' nin son 15-20 senede yaptığı yönetsel hatalar, hain 3 Temmuz kumpasının verdiği zararlar ve Fenerbahçe' ye yapılan haksızlıklar ile birleşerek; Finansal Fair Play kısıtlarına dönüştü. Bu da maalesef yönetimin bu sezonki hoca ve kadro tercihlerine yol açtı.
Avrupa' nın vasat takımlarından Monaco karşısında dahi turu geçemeyen Fenerbahçe' nin mevcut kötü görüntüsünün arkasında yatan ana sebep bu.
Fenerbahçe taraftarı heyecanını ve üst düzey başarılara olan inancını bir miktar kaybetmiş gibi gözüküyor. Yönetimin hoca tercihi ve transfer stratejileri buna yol açtı diye düşünüyorum. Taraftarlardan aldığım e-postalar da bunu doğrular mahiyette.
Zaten Vitor Pereira ile yüksek hedeflerden bahsetmek ne derece mümkün olabilir?
Geçen senenin şampiyonu Beşiktaş, kadro yapısını korumaya çalışarak ve nokta atışı takviyeler ile yeni sezona hazırlanıyor.
Geçen sezonki kadrodan İsmail Köybaşı, Gökhan Töre, Serdar Kurtuluş, Pedro Franco ve Alexis Delgado ayrıldı. Sosa ve Gomez' in durumu belirsizliğini koruyor. Atiba ile büyük ölçüde anlaşma sağlandığını duyuyoruz.
Beşiktaş bu sene Gökhan Gönül, Adriano ve Fabricio' yu kadrosuna kattı. Sosa ve Gomez' in durumuna göre görünen o ki, biri forvet, biri orta saha, biri de stoper olmak üzere 3 futbolcu transferi yapılacak.
Öncelikle, Beşiktaş'ın şu ana kadar ayrılan futbolcular nedeni ile bir kaybı olmadığını belirtelim. Gelenler, gidenleri aratmayacaktır. Öte yandan Sosa ve Gomez için durum farklı. Geçen sene önemli işler yapan bu ikili, eğer takımda tutulamaz veya yerlerine transfer edilecek futbolculardan verim alınamaz ise bir miktar sıkıntı yaşanabilir. Ancak burada Şenol Güneş faktörü devreye giriyor. Futbolcudan verim alma ustası Güneş' in ellerinde, her transfer verimli olacaktır.
Beşiktaş güçlü kadrosu ile, ki geçen sezon sakatlık nedeni ile verim alınamamış olan Veli- Tolgay ikilisi de bu sene kadroda olacak, şampiyonluğun yine en önemli
Aslında futbol konuşulacak bir dönem değil.
Ülkemiz ve milletimiz dünyanın en alçak saldırısına maruz kaldı. Milletçe gönülden bağlı olduğumuz demokrasimiz, devlet büyüklerimiz, siyasetçiler, halk, herkes hedef alındı. Çok şükür FETÖ hainleri amaçlarına ulaşamadı ve milletin feraset ve cesareti ile bu büyük tehlike bertaraf edildi.
Bu vesile ile aziz Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Bu vatan sevdalılarının, bu cesur yiğitlerin mekanları cennet olur inşallah. Kanlarının yerde kalmayacağını da çok iyi biliyorum.
Bu dönemde futbol konuşmak ne derece doğru bilmiyorum ama bizim de takipçilerimize, milletimize karşı bu köşelerden sorumluluğumuz var. Futbol yazmak ve konuşmak.. Bu sebeple, dünkü maçı yorumlamaya çalışacağım.
Fenerbahçe- Monaco maçı başlamadan hemen evvel şöyle düşündüm; bu saatten sonra Fenerbahçe için kazanmak veya kaybetmek hiç önemli değil. Sadece bu sezon için de değil, bundan böyle önemli değil. Neden mi?
Zira Fenerbahçe, ülkemize yönelik hain kuşatmaya ilk karşı durmuş camia. Bu hain canavarın böğrüne ilk hançeri saplayan direniş gücü. Aziz Yıldırım nezdinde çelikleşen bu karşı koyuş, bugün daha bir anlamlı.
"Ne şikesi, vatan elden
Sistemsizlik de bir sistemdir anlayışı hatalıdır.
Sistem olmayan kültürlerde, insanlar ön plana çıkar. Sistemler değil, insanlar konuşulur.
Tıpkı Euro 2016' dan elenen Milli Takım üzerinden Türk futbolunun yapısal sorunlarını konuşacağımız yerde, Terim' in taktik ve futbolcu seçim hatalarını konuştuğumuz gibi. Oysa biliyoruz ki Türkiye bu şampiyonada final bile oynamış olsa, Dünya Kupasında elemelerden çıkamayabilirdi.
Çünkü sistemsizlik, istikrarsızlığa yol açar. Bir anlık motivasyon ile kazanılan geçici başarılar, sorunların üstünü örter. Kısa vadeli kazanımlar, uzun vadeli büyük problemleri saklar.
20 senedir, Trabzonspor, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray' ın yapısal sorunlarını ve yönetim hatalarını tartışmak yerine, her başarısız sezondan sonra hoca ve futbolcuları tartışıyoruz.
Sistemi ve gerçek sorunları asla tartışamıyoruz, çünkü ortada bir sistem yok!
Mesela, Pereira' yı teknik direktör yönünden eleştiriyoruz ancak 18 yılda altyapıda bir düzen kurmakta zorlanan, ilk 11' e futbolcu kazandıracak sistemi bir türlü başarıyla oluşturamayan Fenerbahçe Yönetimini asla eleştirmiyoruz.
Mesela, mevcut Galatasaray yönetimini futbolculara verdiği haklı disipli
Fenerbahçe, Finansal Fair Play' den gelen kısıtları da dikkate alarak sessiz sedasız transferlere devam ediyor.
Transferde sözleşmesi biten pek çok oyuncu ile yollarını ayıran Fenerbahçe, buradan sağladığı tasarruf ile akıllı transferler peşinde koşuyor.
Vitor Pereira' nın raporu doğrultusunda transfer çalışmaları devam ediyor. Ancak tüm insiyatifin Vitor Pereira' da olduğunu söylemek de mümkün değil. Yönetim transferde bu sezon daha dikkatli davranıyor.
Transferlere bir göz atalım. Önce Aatıf Chahechouhe.
İlk transfer Sivasspor' un etkili oyuncusu Aatıf Chahechouhe. 2013-2014 sezonunun gol kralı olan Aatıf, Süper Lig' de 128 maçta 48 gol, 20 asiste ulaşmış bir futbolcu. Sol açık, ofansif orta saha ve ikinci forvet rollerini üstlenebiliyor. Farklı taktik formasyonlarda kendisine yer bulabilecek yetenekli bir futbolcu.
Aatıf' ı 3 sezondur yakından izliyorum. 2013-2014' ten itibaren üç büyüklerin almaları gereken bir futbolcu idi ancak yüksek bonservis bedeli üç büyüklerde forma giymesine hep engel oldu.
Aatıf Türkiye' de topla adam eksiltebilen, futbol bilgisi iyi, saha görüşü düzgün ender futbolculardan. İyi bir transfer. Beklentiler düşük olur ise, Aatıf çok
İki büyük kulübümüz. İki ezeli rakip.
İkisi de finsansal fair play kıskacında. Birisi ceza aldı, diğeri taahhütler altına girerek cezadan şimdilik kurtuldu.
İki kulüpte son 10 yılda büyük transfer harcamaları yaptı. Bu dönemde kendi imkan ve kabiliyetlerinin ötesinde transfer harcamaları yaptılar. Bu transferlerin çoğu hem verimsiz oldu, hem de ödenen bonservis ücretleri ve maaşlar kulüplerin belini büktü.
Her biri son derece karizmatik liderler olan kulüp başkanları, bu transfer hatalarına rağmen, camiaları içinde hep destek buldular. Camiaların içinden çıkan "böyle nereye kadar, biz yanlış yapıyoruz" sesleri de cılız kaldı ve bastırıldı.
Galatasaray ve Fenerbahçe, son 10-15 senede yaptıkları verimsiz transferlerin cezasını bugün çekiyorlar. Esasen bu cezayı, kulüpler değil taraftarlar çekiyor. Ancak taraftarlar bunun farkında değil.
Şimdi küçüleceğiz, mecburuz diyorlar. Taraftarlar da dinliyor. Bu tabloya kim, neden sebebiyet verdi tartışılmıyor.
Kulüplerin elde ettikleri gelirler, yaptıkları giderler, hep Başkan' ların kendi tasarrufunda. İyi yönetilirse, para geliyor, kötü yönetilir ise gidiyor. Kulüplerin mutlak hakimi olan Başkanlar asla sorgulanamıyor.
Futbolda saha içine etki eden 4 tane önemli parametre var. Bunlar teknik, taktik, fizik ve psikoloji.
Saha dışında olup da saha içini bazen doğrudan ve bazen de dolaylı olarak etkileyen bazı faktörler de var. Bunlar kulübün ekonomik durumu, camianın kültürü, kulübün yönetim sistemi, yöneticilerin sportif, siyasi, sosyal ve finansal bağlantılarının gücü gibi önemli faktörler.
Bir spor kulübü, genelde de bir futbol kulübü, bu saha içi ve dışı etkenleri yönetmek ve bunları göz önünde bulundurarak kadro kurmak zorunda.
Kuracağınız kadro; mali yapınız, camia kültürü ve beklentileriniz, dış bağlantılarınızın gücü, belirlediğiniz sportif yönetim modeli ve futbol sistemi ile uyumlu olmalı. Aksi halde tıpkı geçen sezon Fenerbahçe' de olduğu gibi beklenti- sistem- sonuç uyumsuzluğu yaşarsınız.
Kadro mühendisliği, bir kulübün bu iç ve dış faktörlerden yola çıkarak, kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar ile kadrosunu oluşturması, yönetmesi, geliştirmesi ve yenilemesi anlamına geliyor. Bunu dünyanın tüm büyük kulüpleri yapıyor. Kadrolarını zaman içinde, stratejilerine uygun olarak yavaş yavaş gençleştirip, yeniliyorlar. Yine örnek olarak baktığımızda geçen seneki ve bu seneki
Bir önceki yazımda Milli Takım' a, futbolculara ve hocaya olan eleştirilerin ağır olduğunu, daha ilk maçtan yerden yere vurmanın hatalı olduğunu yazmıştım.
Eleştirenlerin çoğu yüzeysel ve sonuç odaklı eleştiriyordu. Suçlu arayanlar, Terim ve bir iki futbolcuya yüklenmeyi çözüm olarak gördüler. Daha gruptaki ilk maçın sonucunda ki rakip oldukça güçlü ve grubu lider bitiren Hırvatistan idi, bilinçli ve hırçın bir yıpratma kampanyası yürüttüler.
Dün Terim ve Milli Takımımız, Çek Cumhuriyeti karşısında aldıkları 2 - 0 lık galibiyet ile eleştirilere cevap verdiler.
Burada Terim ve Milli Takım ile ilgili eleştirilecek şeyler yok mu? Var. Ancak bunların da bir zamanı, bir yeri var.
Hala ümit varken, hala elimizde başarma imkanı varken Milli Takıma yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden yüklenen sabotajcıların "haklı oldukları noktalar olsa bile" haksız duruma düştüklerini gördük.
Milli Takım gruptan çıkar veya çıkamaz. Ben buna bakmıyorum. Zaten bu noktaya da yine aynı takım ve Terim sayesinde geldik. Bu bile bir başarıdır. Dünya futbolunun iki yükselen değeri İspanya ve Hırvatistan' a kaybetmeyi de mesele görmüyorum. Türk futbolundaki sorunlar, bu gruptan çıkıp