Bir önceki yazımda Milli Takım' a, futbolculara ve hocaya olan eleştirilerin ağır olduğunu, daha ilk maçtan yerden yere vurmanın hatalı olduğunu yazmıştım.
Eleştirenlerin çoğu yüzeysel ve sonuç odaklı eleştiriyordu. Suçlu arayanlar, Terim ve bir iki futbolcuya yüklenmeyi çözüm olarak gördüler. Daha gruptaki ilk maçın sonucunda ki rakip oldukça güçlü ve grubu lider bitiren Hırvatistan idi, bilinçli ve hırçın bir yıpratma kampanyası yürüttüler.
Dün Terim ve Milli Takımımız, Çek Cumhuriyeti karşısında aldıkları 2 - 0 lık galibiyet ile eleştirilere cevap verdiler.
Burada Terim ve Milli Takım ile ilgili eleştirilecek şeyler yok mu? Var. Ancak bunların da bir zamanı, bir yeri var.
Hala ümit varken, hala elimizde başarma imkanı varken Milli Takıma yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden yüklenen sabotajcıların "haklı oldukları noktalar olsa bile" haksız duruma düştüklerini gördük.
Milli Takım gruptan çıkar veya çıkamaz. Ben buna bakmıyorum. Zaten bu noktaya da yine aynı takım ve Terim sayesinde geldik. Bu bile bir başarıdır. Dünya futbolunun iki yükselen değeri İspanya ve Hırvatistan' a kaybetmeyi de mesele görmüyorum. Türk futbolundaki sorunlar, bu gruptan çıkıp çıkmamak ile alakalı değil. Çok daha derin, çok daha yapısal.
Resmin bütününü göremeyenler, sahadaki futbolcuyu, Terim' i eleştirir. Gruptan çıkamamayı sorun eder. Bunun üzerinden saygı ölçülerini de aşacak şekilde saldırılar yapar. Çünkü Türk futbolunun ne noktada olduğunu görmezler. Çünkü onlar sadece maç izleyicisidir. Entellektüel derinlikleri olmadığından, sadece sahada gördüğünü eleştirir. Oysa sahadaki görüntü, Türk futbolunun yapısal sorunlarının sahaya yansımasıdır sadece.
Bu sorunları bilmemek veya fark etmek istememek nedeni ile Terim' e ve futbolculara yüklenmek kolay gelir.
Dün Fatih Altaylı' nın Teke Tek programına Yılmaz Vural Hoca katıldı. 40 senelik birikimi ve sağduyusu ile futbolumuz ile ilgili müthiş tespitler yaptı. İzlemeyen var ise lütfen tekrarını veya videosunu bulup izlesin. Kaçmayacak bir program oldu.
Yılmaz Hoca' nın da vurguladığı üzere, Milli Takım olarak aldığımız bu sonuçlar, sahadaki futbol, turu geçelim geçmeyelim futbolumuzun geldiği noktayı gösteriyor. Bu tabloda sorumluluğu sadece Terim' e, futbolculara yüklemek kolaycılık. Doğru değil. Vicdani de değil.
Yılmaz Hoca' da Türk futbolunun şu yapısal eksiklerini görüyor ve futbolumuzdaki düşüşün sadece Milli Takım değil, topyekün bir düşüş olduğunu söylüyor. Bunları bende sürekli yazmaya çalışıyorum:
- Türkiye' de futbol, futbolun içinden gelenlerce yönetilmiyor. Temel sorun bu. Futbol her seviyede bir rant, güç, makam olayı olarak görülmekte. Bu sebeple, Anadolu' nun en ücra köşesinden İstanbul' un en elit semtlerine kadar futbol, bir çıkar olayı haline gelmiş durumda. Bunu sadece siyaset mekanizması isterse değiştirir, ancak bunun için de ciddi bir kararlılık gerekiyor.
- Kulüpler, her seviyede çok kötü yönetiliyor.
- Teknik adam yetiştirme programlarımız yeterli değil, bu konuda dünya standartlarını geçmek ve hatta kendi ekolümüzü oluşturmak zorundayız.
- Altyapılar yok, olanlar eksik. Gençlerin eğitim ve sporu birlikte götürmesine imkan veren bir Milli Eğitim Sistemi yok. Ya eğitim, ya futbol deniyor. Sonucunda zeka ve entellektüel kapasite gerektiren futbolda, eğitimsiz, kapasitesiz ancak fiziksel yeteneği olan gençler yetişiyor. Bunlar hocaların taktik ve teorik çalışmalarını bile algılamıyor.
- Türk futbolcusu tembel. Antrenman sevmiyor. Hatta gelen yabancı bile bu ortama uyum sağlıyor. Fiziksel ve zihinsel olarak futbolcusunu zorlayan hocalar, arkalarında Başkanları bulamaz ise, futbolcular tarafından yollanıyor.
- Yurt dışındaki futbol yönetim modelleri, hem ülke, hem Federasyon, hem de kulüpler bazında kabul görmüş değil. Yurt dışında İngiltere, Almanya, İspanya gibi ülkelerin Milli Eğitim ile entegre futbolcu yetiştirme sistemlerini asla örnek alamıyoruz. Burada da siyasi irade ve kararlılık gerekiyor. Stadyum yapmak güzel ama insana ne kadar yatırım yapıyoruz?
- Futbolcu ücretleri çok yüksek. Futbolcu yetişmediğinden bu işin rantını futbolcu ve menajerler götürüyor. Kulüpleri çok zorlayan rakamlar veriliyor. Bu konuda en büyük hata üç büyüklerde. Bir tanesi dursa, diğeri bu paraları veriyor ve piyasa yükseliyor. Herkes popülist düşünüyor.
- Ne futbolumuzda, ne de kulüplerimizde bir kurumsal yönetim anlayışı ve kurumsallık yok. İnsana dayalı gidiyor. İyi hoca, iyi kadro ile bir araya gelir ise başarı geliyor. Ancak istikrar yok. 8-10 senede bir başarı sayılabilecek bir sonuç alınıyor. Futbolcuya dayalı bir düzen var. Teknik direktör takımı oluşturmak mümkün değil. Başkan ve futbolcular ne isterse o oluyor.
- Spor Bakanlığı diğer bakanlıklar kadar önemli olması gerekirken, bizde bu önemi yeterince görmüyor. Oysa spor, kültür ve sanat ile eğitimin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bunu neden kimse konuşmuyor?
İşin acı tarafı, Almanya' dan 3.5 milyon Türk arasından bu kadar yetenekli Türk futbolcu çıkarken, 80 milyondan çıkmıyor.
Euro 2016' daki performansı, Terim' i, futbolcuları eleştirmek kolay. Bu tablonun esas sebebi olan sorunları düşünen, dile getiren kaç kişi var. Getirenlerin söylediklerini kaç kişi dinliyor? Yazılarını kaç kişi okuyor?
Sahadaki görülen bir sonuçtur. Sebep nerelerde, sorunun kaynağı neler görüyor musunuz? Fark ediyor musunuz?
Terim' e sahadaki futbolun hesabını sormak yerine, Türkiye Milli Takımlar Direktörü olarak bu konuların en azından kendi alanına giren bazıları ile ilgili neden hesap sormuyorsunuz?
Onu sağda oynatmış, bunu neden yanlış yere koymuş, o futbolcuya neden forma vermiş diyerek günlerce bunları konuşmak yerine, neden günlerce, haftalarca, aylarca bu yukarıdakileri konuşmuyoruz? Neden bunlara çözüm aramıyoruz?
Sorun olduğu doğru, ancak kaynağı çok ama çok derin. Düzeltmek için önce farkında olmak ve üzerinde konuşmaya başlamak gerekiyor.