Güç ve otoriteyi doğru kullanan bir toplumun gelişmişlik düzeyi bireylerin birbirlerine gösterdiği saygı ve özgürlüklere tanıdığı alanla ölçülür. Ancak bizim gibi hala feodal ilişkilerle şekillenen toplumlarda güç ve otoriteyi kullanma, başkalarına “haddini bildirme” refleksi olarak karşımıza çıkıyor.
Bunun son örneğini demokrat, insan haklarına saygılı olduğunu iddia eden bir partinin bir belediye başkanı sayesinde yeniden yaşadık: Nizip İlçe Belediye Başkanı Ali Doğan’ın, kendisine sunum yapan bir ziraat mühendisinin beyaz önlüğünün cebine koyduğu elini tutup dışarı çıkartmasıyla…
Bu durum birçok açıdan tartışmaya değer. Çünkü belediye başkanının davranışı, toplumun büyük bir kısmına sirayet eden, özellikle kadınlara yönelik kökleşmiş bir bakış açısının dışa vurumu. İnsanları sürekli hizaya sokma, onları kontrol etme ve davranışlarını şekillendirme çabasının da bir tezahürü. İnsanların kendilerinden bir tık aşağıda gördüğü herkese ne
Cinsel istismar ve şiddete uğramış biri entübe olmuş, diğeri öldürülmüş iki çocuğun fotoğrafı Milliyet’te “Büyümez Öldürülen Çocuklar” manşetiyle yer alırken, Genel Yayın Yönetmeni Özay Şendir bu sorunun “Artık adını koymamız lazım” diyerek ülkenin geneline sirayet eden şiddet sarmalına karşı “Bir seferberlik başlatmalıyız...” dedi. Şiddete karşı seferberlik çağrısının önemine, gündemimize alınması gerektiğine inananlardayım. Sorun şu ki; bir süredir sosyal medyada gerçek bilgiye ulaşmadan anında dolaşıma sokulan sansasyonel haberler medyayı da etkisi altına almış görünüyor.
***
Günlerdir sekiz yaşında bir kız çocuğunun Narin Güran’ın öldürülmesi olayında “katil kim? sorusuna “sesli” yanıt aranıyor. “Katil abidir”, “Katil amcadır” ya da “Cesedi gömen komşudur” veya “Anne olayı kesin gördü” gibi kesin kanaatler bildiriliyor. Bu tür yaklaşımlar, medya organlarının bilgilendirme görevinden
Diyarbakır’da hunharca katledilen 8 yaşındaki Narin cinayetiyle ilgili soruşturma devam ederken, şüphelilerin çelişkili ifadeleri olayı içinden çıkılamaz hale getiriyor. Çelişkili ifade verenlerin başında da tutuklu amca Salim Güran ile itirafçı Nevzat Bahtiyar geliyor...
Narin’in annesi Yüksel Güran’ın bazı sorular karşısındaki sessizliği, kolundaki ısırıkla gündeme gelen ağabeyi E.G. ile ilgili iddialar da soruşturmanın kilit noktalarını oluşturuyor. İşte sorgulanan şüphelilerin ifadelerinde öne çıkan çelişkiler yumağı...
Sorgulamalar, suçun nedenlerini, suça karışan kişilerin rollerini ve olayın işleniş biçimini netleştirmek için yapılır. Narin Güran cinayetinde çelişkili ifadeler, eksik bilgiler ve itirafların arka planını ortaya çıkartacak olan da sorulardır.
Amca Salim Güran’ın mahkemedeki ifadesinde dikkat çeken bazı çelişkiler ve şüphe uyandıran noktalar şu şekildedir:
1 Amca Salim Güran ilk ifadesini değiştiriyor
Salim Güran, olay günü yaptığı işleri detaylı bir
Dünyanın en ünlü müzelerinin çalıntı eserleri ait oldukları ülkelere iade etmemesi sadece kültürel mirasa saygısızlık değil, aynı zamanda sömürgeci bir zihniyetin devamının da bir göstergesi. Geçtiğimiz günlerde ABD’nin başsız Marcus Aurelius heykelini Türkiye’ye iade etmeme kararı, bu etik sorunun güncel bir örneğini sunmakta.
Marcus Aurelius heykeli 1960’lı yıllarda Burdur’un Gölhisar ilçesine bağlı İbecik köyünde bulunan Likya antik kenti Boubon’dan yasa dışı yollarla kaçırılarak ABD’ye götürüldü. Türkiye 1986’dan itibaren ABD’de Cleveland Sanat Müzesi’nde sergilenen eserini geri istedi. Fakat heykelin Türkiye’den çalınmış olabileceğine dair incelemeler başlatılınca, müze resmi internet sitesinde eserin menşei ile ilgili bilgileri değiştirdi. Daha önce “Marcus Aurelius heykeli” olarak tanımlanan eser, aniden “Draped Erkek Figürü” olarak adlandırıldı ve Türkiye ile ilgili atıflar silindi. Müzenin bilgi silme
Son yıllarda artan çocuk cinayetleri, toplumun aile yapısını ve ebeveyn rollerini derinlemesine sorgulamamızı gerektiriyor. Son olarak bir babanın üç çocuğunu öldürmesi olayının ardından medyada sıkça kullanılan “cani baba”, “acılı anne” gibi klişe ifadeler, toplumun yaşadığı travmanın derinliğini yansıtmakla birlikte, meselenin derinliğini hala kavrayamadığımızı gösteriyor.
Olayın detaylarına bakıldığında, babanın işyerinde geçirdiği bir kaza sonucu görme kaybı yaşadığı, akciğer kanseri teşhisi konduğu ve psikolojik sorunlarla boğuştuğu anlaşılıyor. Üç ay önce kendisini terk edip boşanma davası açan eşini eve dönmesi için ikna edemeyince çocuklarını öldürüp intihar ediyor. Ancak yaşam koşullarının zorluğu ne olursa olsun hiçbir koşulda vahşet haklı çıkarılamaz.
Bu ülkede benzer ekonomik ve sosyal zorluklarla karşılaşmış, eşleri tarafından terk edilmiş fakat çocuklarına hem anne hem baba olmayı başarmış pek çok ebeveyn tanıdık. Yoksulluk ve sefalete rağmen çocuklarını büyütüp
İlaç sektörü insan sağlığını koruma amacıyla var. Ancak, Afrika gibi yoksul ülkelerin sağlık sistemlerindeki zayıflık, küresel adaletsizlik ve çifte standartlar yüzünden ağır bedeller ödüyor. Yoksul ülkelerde insanlar sahte ilaçlar yüzünden ölüyor; yardım adı altında gönderilen tarihi geçmiş ilaçlarla hayatları riske atılıyor; kurtarılmaları için gereken ilaçlar ise gelişmiş ülkelerde israf yüzünden çöpe gidiyor.
Uluslararası raporlar bu üç meselenin yoksul ülkelerde nasıl ölümcül sonuçlar doğurabileceğini gözler önüne seriyor. Sahte ilaçlar halk sağlığı için doğrudan bir tehdit oluştururken, yoksul ülkelere yardım adı altında gönderilen tarihi geçmiş ilaçlar etik soruları gündeme getiriyor. Aynı zamanda, dünyanın farklı noktalarında tonlarca ilacın çöpe gitmesi, israfın boyutunu ve kaynakların nasıl yanlış kullanıldığını ortaya koyuyor.
★ ★ ★
Dünya Sağlık Örgütü’nün geçtiğimiz günlerde
2024 Olimpiyatları, resmi olarak cinsiyet eşitliğinin sağlandığı ilk oyunlar olarak ilan edildi. Ancak kadın sporcuların başarıları cinsiyete dayalı siber taciz, ayrımcılık ve kökene dayalı hakaretlerle gölgelendi.
Bu paradoksal durum, olimpiyatlarda cinsiyet eşitliği sayısal olarak sağlansa da cinsiyetçi ayrımcı zihniyetin değişmediğinin de bir göstergesi. Her alanda olduğu gibi sporda da cinsiyetçilik sorununun ne kadar derinlere kök saldığına bir kez daha tanık olduk.
Dünya medyası ve sosyal medya olimpiyatlara katılan kadın sporcuların başarılarından ziyade kıyafetlerine odaklandı. Özellikle voleybol, atletizm, yüzme, tenis gibi sporlarda, kadın sporcular performanslarından çok, dış görünüşleri üzerinden cinsiyetçi değerlendirmelere maruz kaldı. Haber siteleri, kadın sporcuları “en güzel sporcular” başlıklarıyla sunarken, erkek sporcular için “en iyi oyuncular” gibi başarı odaklı ifadeler kullandı. Bu yaklaşım, sporda eşitliği sağlamaktan ziyade, cinsiyetçi kalıpları yeniden üretiyor.
Olimpiyatlar boyunca bazı spor gazetecilerinin kullandığı dil de
Savaşların en karanlık yanı sivillere karşı işlenen kitlesel suçlardır. Yahudi halkının soykırım deneyimi, ne yazık ki Netanyahu hükümetinin aşırı ırkçı siyaset anlayışıyla, en mağdur topluluklara karşı adaletsizlik ve zulüm uygulamaları şeklinde geri dönmüş görünüyor.
Birleşmiş Milletler’in yayımladığı son raporlara göre, 7 Ekim’den sonra İsrail yetkilileri tarafından gözaltına alınan Filistinlilerin sayısı 9.500’ü aştı. Bu insanların üçte biri suçlama veya yargılama olmaksızın tutulmakta. Gözaltına alınan 53 Filistinli ise işkence sonucu hayatını kaybetti. Gözaltına alınanlar arasında kadınlar, çocuklar ve sağlık çalışanları da bulunuyor.
BM İnsan Hakları Ofisi ve bağımsız insan hakları uzmanlarının İsrail hapishanelerinde yaşanan hakları ihlallerine ilişkin raporları, İsrail’in Filistinli tutuklulara yönelik uygulamalarının korkunç boyutlarını gözler önüne seriyor. Bu raporlar insanlık dışı koşullarda yaygın taciz, işkence, cinsel saldırı ve tecavüz vakalarının yaşandığına dair doğrulanmış bilgiler sunuyor.
★ ★ ★
İsra