Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İşkence fotoğraflarıyla dolu bir dünya arşivi düşünün. Sednaya’dan Ebu Gureyb’e, Guantanamo’dan Sincan’a uzanan insanlık tarihinin en karanlık yüzleri bu arşivlerde saklı.

İnsanlığın en korkunç, en zavallı, en karanlık yüzü buralarda barınmış...

Ve her biri kendi tarihinin hafızasını oluşturan dehşet verici ölüm tarlaları gibi…

Bugün, dünyanın dört bir yanında bu karanlık tarih yeniden yazılıyor.

Suriye’de rejim hapishanelerinde yaşananlar, modern dönemin en korkunç örneklerinden biri.

Sednaya Hapishanesi’nde işkenceyle öldürülenlerin cesetleri askeri morglara yığılıyor; Harasta’da bulunan cesetlerdeki işkence izleri insanlığın utancının izleri gibi görülüyor.

Haberin Devamı

***

Oysa Esad rejiminin cezaevlerinde uyguladığı işkenceler yeni değil.

2014 yılında “Sezar kod adlı askeri polis, işkenceyle katledilen 11 bin kişiye ait olduğu iddia edilen 55 bin fotoğrafla Şam’dan kaçıp insanlık dramını ifşa etti.

O tarihte bu işkence fotoğraflarını Milliyet “Vahşetin raporu” başlığıyla manşetine çekti. Dünya medyasında da yer bulan bu dehşet verici gerçek, dünyanın vicdanında bir çatlak yaratmadı.

Aksine dünya bu vahşete on yılı aşkın bir süre sessiz kaldı.

Dünyanın yok saydığı ‘infaz’ arşivi

Bu sessizliği Amnesty International ve Human Rights Watch gibi kuruluşların Suriye’deki işkenceyi tanıklarıyla ortaya koyduğu raporlar dahi bozamadı.

Raporlarda Suriye cezaevlerinde işkencenin ve öldürmelerin kurumsallaşmış bir yapının parçası olduğunu vurgulansa da cezaevlerinde işkence Esad rejiminin muhalif hareketleri bastırma stratejisinin bir parçası olduğu düşünüldü.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) sevk çabaları, Suriye’nin Rusya ve Çin gibi güçlü müttefiklerinin vetosuyla engellendi.

Bu da uluslararası adalet mekanizmalarının siyasi çıkarlara nasıl bağlı olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

***

Ne yazık ki bu vahşet Suriye’yle de sınırlı değil.

Bu insanlık trajedisine sessiz kalan uluslararası mekanizmaların çıkar odaklı yaklaşımları, benzer vahşetlerin yaşanmasına da sürekli kapı araladı.

Mesela Irak savaşının ilk yıllarında dünya, ABD’nin Ebu Gureyb Cezaevi’nde tutuklulara fiziksel, cinsel tecavüz, cinayet gibi bir dizi insan onurunu çiğneyen olaylarla sarsıldı.

Haberin Devamı

Irak’ın genelinde, Afganistan’da da işkence ve acımasızlık vardı.

Irak’ta Ebu Gureyb Cezaevi’nin tüyler ürperten işkence görüntüleri hafızalardan silinmemişken, Kuzey Kore’nin Gulag hapishanelerinde yaşanan dehşet devam ediyor. Hala mahkumlar ağır işkencelere maruz kalmakta, açlık sınırında yaşamaya zorlanmakta ve zorla çalıştırılmakta.

ABD’nin kurduğu ve işkence gibi uluslararası hukuka aykırı pek çok eylemin merkezi haline gelen Guantanamo hapishanesi ise onca işkence iddiasına rağmen 22 yıldır hala varlığını sürdürüyor.

Hepsi aynı karanlığın farklı köşeleri. Çin’in Sincan bölgesinde, “yeniden eğitim kampları” adı altında, Uygur Türkleri ve diğer azınlık gruplarına uygulanan beyin yıkama ve asimilasyon politikaları da bu suçun yeni bir yüzü. Adaletin sustuğu her coğrafyada, bu suç yeniden can buluyor

***

Fakat tarih bize gösterdi ki; dünya işkenceye ne kadar sessiz kalırsanız kalsın,

Haberin Devamı

Saddam, Esad gibi diktatörlerin ömrü isyanlara gebedir.

Martin Luther King ne demişti:

“İsyan, son tahlilde, sesini duyuramayanların dilidir.”

O dil, işkenceye, onur kırıcı uygulamalara maruz kalanların dili.

Bize düşen; medyanın, sivil toplumun ve uluslararası kurumların ortak bir insanlık vicdanı oluşturmasına katkıda bulunmak. İşkenceye sessiz kalmayarak tarihi, zalimlerin değil direnenlerin yazmasına izin vermek.