Emre Aköz, tasarım bienaline ilişkin önemli bir beklentiyi bienalin yerine getirmediğini; tasarım nesnesi yerine felsefesine yer verdiğini yazınca İKSV Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Aköz’e bir mektup göndermiş. Aköz de köşesinde yayımlamış. Bülent Eczacıbaşı’nın düşündürücü açıklaması şöyle:
“‘İstanbul’u tasarım dünyasının haritasına ve takvimine sokmak’ gibi bir amacımız var.
Tasarım dünyasının önde gelen yazarlarını, yaratıcı kişilerini, eleştirmenlerini İstanbul’a çekmek istiyoruz. Tasarım odaklı inovasyon ortamına ancak böyle bir katkıda bulunabiliriz. Onlar ise tasarımı etkileyen yeni akımlar, teknolojik, sosyal, ekonomik gelişmeler; uygulama alanlarındaki sorunlar ve trendlerle ilgili işler görmeye öncelik veriyorlar ki bienallerin amacı da genellikle bu doğrultuda oluyor.
Bu nedenle bienal çok olumlu yorumlar aldı ve ‘Artık İstanbul’da dünya çapında bir tasarım bienali var’ denildi. Güzel tasarlanmış objeler ön plana çıksaydı, ‘Türkler bir tasarım sergisi yapmışlar’ derlerdi ve ilgileri azalırdı.”
Aköz’e göre bu mektup, “yaratıcı elit ile tüketici kitle arasındaki gerilimi” ortaya koyuyor. “Etkinlik birine ne kadar yaklaşırsa, diğerinden o kadar uzaklaşıyor” diyor Aköz... Bana kalırsa, Bülent Bey’in özellikle “Türkler bir tasarım sergisi yapmışlar derlerdi ve ilgileri azalırdı” sözünde yaratıcı elit ve tüketici kitle geriliminden ziyade biz doğulular ve bir türlü bizimle ilgilenmeyen batılılar gerilimiyle birlikte aslında batılılara kendimizi beğendirmek için bienal yapıyor olduğumuz gerçeği var. Kaldı ki onlarda, yani batıda, bienal ya da büyük müze sergileri söz konusu olduğunda artık tek kriter, “tüketici kitle”. İngiltere başta olmak üzere Avrupa’daki kültür politikaları tamamen bu kitleye ulaşmak için tekrar şekilleniyor. Örneğin kamuya ait para desteği, müze gibi sanat kurumlarına, o kurumu ziyaret edenlerin kelle sayısına, yani önde gelmeyen sıradan insanların o kuruma ilgisine göre veriliyor.
Meşrutiyet’ten beri sanatta onlara kendimizi beğendirme hastalığına şimdi tasarım dünyasının kapıldığını görmek ilginç.
Türkler keşke bir tasarım sergisi yapsaydı. Yapabilseydi.
Ve onlar da ilgilenmeselerdi. Hazır Eurovizyon’a da katılmıyoruz.
Kendimiz tasarlar kendimiz söylerdik.
Eleştirmen fena eleştirdi
Amerikalı sanat eleştirmeni Dave Hickey’in eleştiri yazmaktan tiksindiği için “emekliye ayrıldığı”nı bildirmesinin hemen ardından Observer gazetesine yaptığı açıklamalar, çağdaş sanat dünyasını eleştiri yağmuruna tuttu. İşte Hickey’nin zehir gibi açıklamaları:
* Bugün sanatta kariyeri Batman çizgi roman okuyan biri bile yapabilir. Öyle bir endüstri söz konusu...
* Benim gibi sanat eleştirmenleri saraylı bir sınıf haline geldik. Yaptığımız bir grup son derece zengin insana entelektüel şef garsonluktan başka bir şey değil!
* Çağdaş sanat kireçlenmiş, kendine dönük bir dünya. Bu dünyada bir sanat eleştirmeni olarak zenginlerin elinde bir rehinesiniz. Yaptığınıza hiçbir saygısı olmayan zenginlerin elinde. Onlar, serbest yatırım fonu işi yapıyorlar. Umulmadık kârlarını sanata aktarıyorlar. Yeterince ciddi değiller.