Bir süredir herkes, Tuba Büyüküstün mü, Beren Saat mi daha iyi oyuncu diye değil, daha mı seksi, diye tartışıyor. Özgü Namal, hepsinden daha iyi oyuncu. Ne yazık ki bu konuda kimse benden bir görüş bildirmemi istemiyor. Öte yandan Kuzey mi Karadayı mı daha iyi oyuncu, tartışılıyor. Bu tartışmalara bir son vermek adına, hepinize sanat tarihini rehber göstermeyi bir borç bilirim. Evet, sanat tarihçisi Worringer kimin güzel kimin daha da güzel olduğuna, mesela Paris Hilton’ın mı, Ayşe Arman’ın mı, yardımcı olabilir. Worringer’a göre bir sanat yapıtına baktığımızda onu güzel bulan kişinin hayatında nelerin eksik olduğunu, çirkin bulan kişinin ise bu yapıtta neyi korkutucu bulduğunu düşünmeye yöneliriz. Aynı yaklaşım, popüler düşünür Alain de Botton’a göre bazı kişileri seksi bulup ötekileri bulmadığımızı anlamak için kullanılabilir: “Natalie’ye(Portman) ya da Scarlett’a(Johansson) duyduğumuz ilgiyi kendimizde nelerin eksik olduğunu saptayarak açıklayabiliriz, tıpkı Agnes Martin ile Caravaggio’nun resimlerinden neden birini daha çok beğendiğimizi anlamaya çalışırken yetişkin hayatımızdaki o farklı ve kendimize özel hatalı yönlerimizi düşünmemiz gibi...”
Yani güzel bulduğumuz yapıtlar kadar seksi bulduğumuz kadınlar, eksikliklerimizin birer işareti olduğu kadar, sadece erkek oldukları için seksiliklerini değil, oyunculuklarını tartıştığımız erkekler de, maruz kaldığımız toplumsal cinsiyet asimetrisinin önemli göstergeleri olabilirler...
Ünlü kadın mimar ‘nişan’landı
Londra’da eğitim alan bir süre Nijerya’da Fransızlarla ortak projelere imza atan iç mimar Jale Kulin, geçtiğimiz günlerde İtalyan hükümeti tarafından Cavaliere/Şövalye nişanına layık görüldü. Kulin, son on iki yıldır İstanbul’daki İtalyan binalarına yaptığı katkılardan ötürü Venedik Sarayı’ndaki bir törenle nişanını aldı. Kulin’in en son katkısı Odakule’nin hemen arkasındaki İşçi Vakfı binasına... Kulin, mekanı kurtarmak adına içeriye ilk adım attığındaki manzara üzücüymüş. Soba boyasıyla boyanmış kartonpiyerler, su almış zeminler, yıkılmak üzere olan bir çatı... İtalyan başkonsolos Gianluca Alberini’nin öncülüğünde Kulin’in özverili çabalarıyla şimdilik iklim şartlarına dayanıklı hale gelen İşçi Vakfı binası, Tursab’a devredilmiş. Önümüzdeki günlerde Odakule’nin meydan olacağı yeni bir projede müze olarak soluk alıp verme şansı yakalayacak. Peki bir dönemin Galatasaray sergilerinin açıldığı İşçi Vakfı binası, sandığımız gibi Cezayir lokantasının bulunduğu bina değil de, burası mıydı? Meraklandım doğrusu...
Bu daha önce yapıldı!
Murat Ülker, Bedri Baykam’dan 100 bin dolara boş bir çerçeve satın almış. Bedri Baykam’ca söylersek, “bu daha önce yapıldı.” Çerçeve değil çekti bu kez satılan... Çeki yazan Mustafa Taviloğlu’ydu.. Satan ise Halil Altındere. Sanatçı, koleksiyoner Mustafa Taviloğlu’nun ona bir iş üretmesi için yazdığı çeki büyütüp imzalayarak bir iş haline getirmiş. Contemporary İstanbul’da sergilemiş. Piyasanın değerlerinden ve daha da önemlisi aktörlerinden bağımsız bir estetik üretimi düşünülemeyeceğinin altını çizmişti. Baykam’ın çerçevesinin çerçevelediği ise sanat dünyasının bağımlılığından ziyade Murat Ülker’in bir koleksiyoner olarak yeni yeni çizilmekte olan portresi olmalı.