2009 yılıydı. Berlin’de Next Wave başlıklı proje, İstanbul’dan Berlin’e üç sergi götürmüştü.
Onlardan biri de 6 ‘Eleştirel Pozisyon’ başlıklı sergiydi. Küratörü Berlin’deki Akademie der Künste’nin program sorumlusu Johannes Odenthal’di.
Odenthal, sergisi için Türkiye’den 6 sanatçı seçmişti: Altan Gürman, Halil Altındere, Bedri Baykam, Balkan Naci, İrfan Önürmen ve Şükran Moral.
Bedri Baykam’ın 1980’lerden 2009’a yaptığı tuvalleri, Altan Gürman’ın 1960’lardan kapitone anti-militarist işleri, Balkan Naci’nin bir filmi, İrfan Önürmen’in terör fabrikası, Şükran Moral’ın yerleştirmeleri vardı sergide.
Halil Altındere, sergi için Alman polis arabasının birebir kopyasını üretmişti.
Küratörle bir görüşme yapmıştım.
Ona göre seçtiği sanatçıların hepsinin ortak özelliği Türkiye’deki sosyal ve politik değişimlere göre tavırlar almalarıydı. Bu tavırlar farklı olabilirdi ama bu hepsinin politik olduğu gerçeğini değiştirmezdi.
Bana göre değiştirirdi. Pek çoğumuza göre de değiştirirdi. Hatta o sanatçıyı “politik” saymamayı kılardı.
Dışarıdan nasıl görünüyoruz?
Örneğin Bedri Baykam, Orhan Pamuk’un 301. maddeden yargılandığı mahkemede ülkücü faşistlerle saf tuttuğundan beri politik bir sanatçı değildi. Olsa olsa propagandacı bir sanatçı olabilirdi...
O yüzden o sergide diğer politik bulduklarımızla örneğin Altan Gürman’la veyahut Halil Altındere’yle aynı sergiyi paylaşması aklıma yatmıyordu.
Ama bir Alman gözüyle Bedri Baykam da politik sanatçıydı, Halil Altındere de, Altan Gürman da...
İşte o gün aydınlanmıştım.
Dışarıdan bakan birisinin bizi nasıl gördüğüyle, bizim kendi duruşumuzun ve birbirimize nasıl göründüğümüzün farklı, bize bakanların bizi politik diyerek homojenleştirmesinin an meselesi ve bunun aksini iddia etmenin beyhude bir çaba olduğunu, o gün anlamıştım...
Bunları neden anlattım?
Bedri Baykam’ın en Batı’da açtığı son sergisinde ‘politik’ olmaya imtina etmesi dikkatimi çekti de ondan...
1992 yılında New York’ta E.M.Donahue Gallery’de Bedri Baykam’ın açtığı serginin kataloğunu kaleme alırken aslında hepimizden önce Vasıf Kortun tespit etmiş:
“ABD ve Avrupa’nın istediği tek şey, açıkça görülen, bas bas bağıran bir ‘yerel ve yöresel tat’ iken, bu Türk nasıl olur da bir neo-ekspresyonist olurdu?”
Sanatçının Batılılaşma iddiası
İşte bugün Baykam, bu ‘internasyonal’ neo ekspresyonizmden de vazgeçmiş. Bunu son sergisinin katalog yazısında Hasan Bülent Kahraman da “özgürleşme” olarak teslim ediyor.
Sanatını, Yurtsever cephesinde verdiği savaşa dair imajlardan, kalpaktan, parkadan, Mustafa Kemal’den; hepsinden arındırarak boşluğu çerçeveye alan çerçevelerde karar kılmış.
Bir zamanlar New York sokaklarında Maymunlara Resim yapma hakkı başlıklı bir bildiri dağıtarak modern sanatın bir dünya fenomeni olduğunu, salt batının bir manifestosu olmadığını vurgulayan Baykam, Batı-dışı geçmiş kültürlerin, özellikle Afrika sanatının ve Afrikalı sanatçıların sanatsal, kültürel katkıları olmasaydı, modern sanat bugün gördüğü saygıya asla ulaşamazdı diyordu. Lakin bu kez seçimini Türkiye’den hiç haber vermeyerek, maymunları anmayarak hatta resim yapma hakkını kullanmayarak yapmış.
Sanatçının Batılılaşma iddiası taşımadığını kim iddia edebilir? Ve aynı zamanda ‘yöresel bir neoekspresyonist’ olmadığını?