Ayşegül Sönmez

Ayşegül Sönmez

a.sonmez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İnci pastanesinin kapatılması hepimizin istisnasız moralini bozdu.
Ne seviyorsak çikolata, tatlı bize çok görülüyordu sanki.
Nereye alışıyorsak bir gün kalktığımızda yok olacaktı.
Manzara, pastane, park...
Ölümlüydük. Ölümden korkuyorduk. En az profiterol sevdiğimiz kadar...
Baylan pastanesi de bir şirkete devredilmişti. Rahmetli anneannemle oturduğumuz formika masa ne kadar daha dirseklerimizi üşütecekti? Az kalmıştı.
New York’ta da Chelsea Hotel geçtiğimiz yaz kapatıldı.
Aşağı yukarı İnci pastanesinin kapatıldığı nedenlerle...
Yenisinin yapılacağı vurgusuyla...
Şair Dylan Thomas, yazar Arthur C. Clarke, müzisyenler Leonard Cohen, Bob Dylan, Patti Smith hepsi bu otelde kalmışlardı. Sadece otel değildi Chelsea. Aynı zamanda sanatçılara uzun süreli odalar açmıştı.
Kimine on altı yıl, kimine daha fazla.
Bu yurtta yıllardır yaşayan tüm sanatçılar, otelin kapanmasıyla evsiz muhtemelen New York’suz da kaldılar.
Bir yerlere göç ettiler. Bir zamanların sanatçılara kucak açan New York’u artık açmıyor çünkü...
Her zamankinden daha steril daha az tehlikeli ve ateş pahası bir kent olurken sanatçılara eskisi gibi ihtiyaç duymuyor.
Ona şehir kullanıcıları yeter.
Şehirli olmayan ama şehri kullananlar...
Bütün şehirlere artık kullanıcıları yetiyor.
Sanatçıya, şehrin yerlisine, eskisine gerek yok.
Onlar fazlasıyla nostalji veyahut gürültü yapmaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Chelsea Hotel, bir yıl sonra yenilenerek tekrar açılacaktı.
Evdeki hesap otele uymadı.
Oteli satın alan yatırımcı gereken parayı bulamadığını itiraf etti.
Bize özgü değil özetle olup biten...
Kişiselleştirmeyelim! Bütün dünya bu halde! Dönüşüyor.
Dönüşürken de kaygı uyandırıyor haliyle...

Haberin Devamı

Hayrünnisa Gül ve Akdeniz fok heykeli

“Cumhurbaşkanı eşi olsanız bile bu sistemde bazı kapıların nasıl yüzünüze kapanabileceğini hepimize gösterdi. O köşke girdiğinde, giremediğinde, yaşanan feci propaganda ister istemez tüm duyarlı insanlarda bile reflekse yol açtı. AİHM’ye kendi devletinin yaptırımlarını dava etmiş tek first lady olduğunu biliyorum. Aynı zamanda cumhurbaşkanlığı tarihinin en genç cumhurbaşkanı eşidir.”
Genç sanatçı Tayfun Serttaş, Pilevneli Projects’teki son sergisi Bazan’da yer alan Hayrünnisa Gül portresiyle ilgili Telgraf sanat dergisine verdiği söyleşisinde bu açıklamayı yapıyor.
Sergide, Gül’ün portresi, Serttaş imzalı beyaz bir Akdeniz foku heykeliyle aynı odayı paylaşıyor.
Doğma büyüme Bodrumlu olan sanatçı, Yalıkavak’ta tanık olduğu balıkçıların fok katliamının etkisini üzerinden atamamış.
Kusursuz bir işçiliğe sahip beyaz fok heykeliyle Hayrünnisa Gül portresini de özellikle yan yana getirmiş:
“Hayrünnisa Gül‘ün salt varlığı ile dahi Türkiye’nin demokrasisine büyük bir iyilik yaptığına inanıyorum... Akdeniz foku ile baş başa kalmalarını çok sevdim.”
Sergide ayrıca sanatçının deniz kızı kılığında denizde yüzüşünü hatta yüzemeyişini bir filmde, bazan sözünü ise farklı araçlarla yazarak çerçeveleyip astığı duvarı izliyoruz. Bugüne kadar başkasına ait arşivlerle karşımıza çıkan sanatçıyı bu kadar kişisel bir sergiyle görmek sürpriz.
Kendisini tarihselleştirmekte biraz acele davrandığını düşündüğümü, bazan duvarında fikrin görselliğe yenildiğini belirtmek isterim.
Ve en büyük eleştirim portreye. Hayrünnisa Gül‘ü amatör bir işçilikle, sade bir kıyafetle neredeyse mazbut göstererek son derece kalitesiz suntalam bir çerçevenin içine oturtmasına... Belli ki kişisel bir tercih bu... Portrecilik geleneğiyle çatışmak isteyen. Yine de konu first lady’miz olunca renkli giyimiyle bugüne kadar köşkteki ladylerle ilgili ezberleri bozduğu için tam tersini hayal etmekten kendimi alamıyorum.

Haberin Devamı

Şehrin kadar değil kullanıcın kadar konuş

Haberin Devamı

Köşk’teki koleksiyon

Ve bir başka merak konusu da Hayrünnisa Gül’ün kendi portrelerine karşı hissettikleri elbette...
Daha önce yine genç sanatçı Ansen Atilla tarafından resmedilen Hayrünnisa Gül’ün köşke sanat eseri alımlarıyla birebir ilgilendiğini biliyoruz. Hatta Ergin İnan sevdiğini de... Fakat gençlere karşı düşünceleri neler acaba? Kendi portrelerini topluyor mu dersiniz? Daha doğrusu toplamaktan kendini alıkoyuyor mu? Ölümsüzlüğü vaat eden portrelerine karşı kayıtsız kalmayı başarabiliyor mu acaba?