ABD’li Sarai Sierra, bütün umutlarımıza rağmen ölü bulundu. Amerika’dan Türkiye’ye fotoğraf çekmek için gelmiş. Polisin hemen doğruladığı ve en başta kuşkulandığı bilgi bu oldu: Sierra, fotoğraf çekmek için geldiği Türkiye’ye neden fotoğraf makinesiz gelmişti? Tablet ve cep telefonu yeter miydi? Türkiye’nin fotoğrafla ilgili tek galerisinin kurucusu Sinem Yörük’e sordum. Yörük, bir fotoğrafçı için ne tabletin ne de cep telefonunun yeterli olmayacağı görüşünde. Amatör dahi olsa fotoğraf çekmek için hâlâ fotoğraf makinesine ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Portre fotoğrafçısı Muhsin Akgün de Sinem Yörük’le aynı görüşü paylaşıyor: “Ben Amerika’ya fotoğraf makinesiz gitmezdim. Amatör bir fotoğrafçı olsam da gitmezdim çünkü instagram kesmez. Zaten yetmez de...” diyor.
New York’ta yaşayan fotoğraf sanatçısı Sinem Dişli ise günümüzde bir fotoğrafçının, fotoğraf makinesi taşımak zorunda olmadığını savunuyor. Fotoğrafın, bugünkü yeri üretim tekniklerinin sınırını çoktan aştığını belirtiyor. Ancak Sinem Dişli, medyanın Sierra’yı fotoğrafçı olarak adlandırmasını biraz abartılı bulduğunu ifade ediyor. Sierra’nın instagramdaki fotoğraflarını inceleyen Dişli onları, “gayet alışılagelmiş kareler” olarak yorumluyor.
Sarai Sierra, bir uyuşturucu kuryesi mi? Fotoğraf çekmek bahane mi? Sadece aile hayatından sıkılmış uzak bir kıtada maceraya atılmak isteyen genç bir kadın olamaz mı? Cep telefonu kamerasını günce gibi kullanan sadece biraz değişiklik isteyen genç bir kadın... O zaman Hollanda’da ne işi vardı? Ya Köln’de? Bir anne nasıl iki çocuğunu bırakır da izbe bir bodrum katını tutar, günlerini İstanbul’da gezerek geçirebilir?
Sarai Sierra’nın ölümüyle ilgili ortaya atılan tüm adli sorular, cinayeti görmeden nasıl kendi toplumsal gerçeklerimizi üretebileceğimizi göstermekle kalmıyor aynı zamanda gerçeği göstermeye ne şehrin Mobese’lerinin, ne tabletlerin ne de cep telefonları ekranlarının yetmediğini anlatıyor. Yörük ve Akgün’ün dediği gibi belki de gerçekten fotoğraf makinesine ihtiyaç var. Bütün olayı tüm gerçekliğiyle bize gösterecek hususi karelere...
Futbolu Seviyorum
Askerde eşcinselleri heteroseksüellerden ayırmak için sorarlarmış: futbolu seviyor musun?
Murat Tosyalı, bu sorudan hareketle elleriyle futbolu seviyorum yazdığı bir bayrak dikti.
Sonra futbol dünyası portreleri yapmaya koyuldu. Fatih Terim, Fernandez, Rıdvan, Metin... Sergi dün Mabeyn galerisinde açıldı. İlk Fatih Terim portresi satıldı. Portreyi alan büyük bir Fatih Terim hayranıymış. Portreyi hocaya hediye etmek için aldı.
Bilgi Üniversitesi kararından vazgeçebilir mi?
Geçtiğimiz günlerde hem sosyal medyada hem de Cezayir lokantasında yapılan bir toplantı aracılığıyla Bilgi Üniversitesi’nin sanat koleksiyonunu mezatta satması kararı protesto edildi. Üniversitenin kararı, “Türkiye’nin kamuya ait sanat mirasına bir saldırı” olarak değerlendirildi. Bu koleksiyon okulun eski kurucusu, sahibi Oğuz Özerden’in son derece özverili, kişisel çabaları sonucu, tamamen onun maddi desteğiyle oluşturulmuştu. Zaten koleksiyon onun zevkiyle şekillenmiş. Onun kişisel beğenisiyle derlenmişti. Buraya kadar her şey kişiseldi aslına bakarsanız kamusal değil!
Okul, sahip değiştirince ve yeni yöneticilere geçince koleksiyonu satmak bu yüzden rahatlıkla gündeme geldi. Çünkü okulun idari yapısında bu koleksiyonu temsil ederek kamusallaştırmayı mümkün kılacak bir birim, herhangi bir muhatap yoktu. Koleksiyon, devir sırasında borçlara mahsup edilmiş bile olabilir. Bilemeyiz. Dolayısıyla koleksiyonu satmaya karar verenler değil, koleksiyon oluştururken onu kamuya aitmiş gibi düşünmeyen, evet yüzde yüz iyi niyetli çabalar üzerine düşünmeli ve eleştireceksek önce bu zihniyeti eleştirmeli. Ve istemeden doğurduğu kötü sonuçlardan birer ders çıkarmalıyız.