* Ankara Galeri Nev, Abidin Dino’nun 100. yaşını 100 görülmemiş deseniyle kutluyor. Desenler Bekir Akbaş koleksiyonundan... Deniz Artun’un free sprit seçkisi Dino’ya bakışımızı tazeliyor. Bazı desenlerin dün yapılmış gibi dinç olmaları şaşırtabiliyor.
* Mağdur, meczup ve muhalif misiniz? O zaman sanatta şansınız var demektir. Dr. Necmi Sönmez’in lebriz.com’daki yazısında 3M diyerek ortaya attığı kuraldan bahsediyorum. Sönmez’e göre 2000’li yılların sanatçıları bu kuralı uygulayarak markalaştılar. Hem mağdur hem meczup hem de muhalif olmak o kadar güç ki, yapabildilerse, ben şahsen tebrik ediyorum onları...
* Güçlü Öztekin, Rampa galerisini ortadan ikiye bölmüş. Bir tarafına portreleri diğer tarafına soyutlamaları koymuş. Soyutlamaları daha çok beğendim genel kanaatin aksine. Öztekin’in kağıtla ilişkisi artık onu bir şeylerin yer aldığı bir mekan yerine sadece kendisi olduğu, adeta hamura dönüştürmesine meydan vermiş. Duvarda asılı olanlar için minimalist kağıt işler diye bahsetmek mümkün.
* Feminist dergi Amargi’nin kapağında Vermeer’in inci küpeli kızı kot giyiyor. Derginin konusu Popüler Kültür. Dorothee Golz’un 2009 tarihli işiyle Amargi, piyasadaki zayıflamanın ve erkekleri idare etmenin yollarını anlatan kadın dergilerine bir çırpıda fark atıyor.
* Karaköy’deki Artsümer sanat galerisinden içeriye girin. Bir süre çıkamayacaksınız. Gözde İlkin ve arkadaşlarının yerleştirmesi özlemini hep çektiğimiz galeriyi askıya alan ondan dersler çıkaran sergilerden. Orijinal işlerle, kopyaların, el işleriyle, sanatçının el işlerinin yan yanalığında, İstanbul ve çocukluğa duyulan özlemde o kadar tanıdık duygu ve düşünce var ki.
Yakalamamak olmaz!
* Kayıp Şehir dizisi bitmesin. Bitmesin işte... Bireyselleşmeyi, kendini gerçekleştirmenin önemini anlatan kaç dizi var? Ailece içilen rakıları; aile içi husumetleri kimi zaman örten kimi zaman iyice körükleyen ilişkileri, ailenin hem haset hem hasret kaynağı olabileceğini anlatan kaç dizi oldu hayatımızda? Kayıp Şehir bitmesin! Emek Sineması kapanmasın!
* Empire Projects’te Mehmet Güleryüz’ün Akşam Güneşi’ni batırdım. Oğluyla oturduk. Kahvelerimiz elimizde... Kerimcan’ın çocukluk anıları, galericilik serüveni, yeni Asya pazarı tezleri derken güneş battı. Akşam Güneşi, son yirmi yıldır hayatımda gördüğüm en iyi Güleryüz olabilir. İnce boyadan denizin üzerindeki çöplerin içinde 55 yıllık bir tarihi ayıklamak mümkün!
* Anna Karenina’yı yeni seyrettim. Ve televizyon dizilerinin sinemayı neden geçtiğini anladım. Devir filme tahammülü olmayanların devri. Böl, parçala, bol dekor, bol süs ve püs, al sana uzun bir klip tadında sinema. Hikayeyi biliyoruz nasıl olsa. Evli ve aşık kadının hazin sonu. Baştan ve uzun uzun anlatmaya ne gerek var?
* Suede’ın yeni bir albüm yapması, orada burada karşıma çıkan “gençlik halimle karşılaşsam onunla aynı odada kalmam” sözleriyle birlikte kendimi bana yaşlı hissettirdi. Ama çabuk ayıldım. Bu müzik endüstrisinin bir oyunu çünkü... Hep genç, hep en yeni fetişizminin birer neticesi. Sanki 50 yıl sonra albüm yapmışlar. Sanki herkes her yıl albüm yapmak zorunda. Ben The Who’yu seviyorum.
* Fotoğraf dergisi İz, ilk kez Türkiyeli kadın bir fotoğrafçının çalışmasını kapağına taşıdı. Maryam Şahinyan arşivini yayınlayan dergiye sanatçı Tayfun Serttaş, Kadın Kadına başlıklı bir yazı yazdı. Acil okunacak! İz’e teşekkür!