1-13’ünde Stendhal’e hayrandı, 15’inde Thomas Mann’a... 16’sında da Chopin‘e. Şimdi tekrar Chopin‘e...
2- Kitaplığı gibi yaşamındaki ilgi alanları sürekli olarak değişiyor.
3- 70 metrelik bir koridorda 50 bin cilt kitabı var ve hepsini aklında tutuyor.
4- Bugün eğitimin, Rönesans atölyelerinde olduğu haline dönmesi gerektiğini düşünüyor.
5- Louvre müzesi ondan bir serginin küratörlüğünü yapmasını istediğinde kendisini Dan Brown romanlarındaki bir karakter gibi hissetti.
6- Don Juan’ın kaç kadınla yattığını ondan öğrenebilirsiniz. Toplam 2.063.
7- Ona göre “çok cesaret kırıcı, aşağılatıcı bir sınırımız var”, o da “ölüm”.
7- Listeleri severiz çünkü ölmek istemeyiz.
8- Kültür, “Napolyon’un ne zaman öldüğünü bilmek değildir. Bunu iki dakikada nasıl bulacağını bilmek.”
9- Yaşamınızda hiçbir şekilde ilgi alanlarınız değişmiyorsa, budalasınız.
10- Aşık insan ayrıntıya girer hatta ayrıntıda boğulur.
(Umberto Eco’yu çok ama çok sevmemin bütün nedenleri ve daha neler neler Spiegel dergisine verdiği son röportajında. Röportajın Türkçesini www.sanatatak.com’da bulabilirsiniz.)
Barış Acar’ın art niyeti
Barış Acar, Lebriz dergide Sarah Thornton, Levent Çalıkoğlu ve beni ortak bir sepete atıp etiketlemiş. Aslında resmen karalamış. Onu kötü değil, art niyetli olmaya davet ediyorum. Barış Acar da pek çok sanat tarihçisinin en büyük zaafı olan kültürü “Napolyon’un ne zaman öldüğünü bilmek” gibi bir yanlış anlama içinde. Umarım bir an evvel her listenin spekülasyon yapmaya değil bazen tam tersine yarayabileceğini, kültürün çok çoğulcu, sandığından daha karmaşık bir yapı olduğunu idrak eder.
Bu filme git diyememek
Haneke’nin Aşk filmine gittikten sonra bir arkadaşım şöyle dedi:
“Hayır, kesinlikle bir yakınına gitmesini tavsiye edeceğin bir film değil!”
Hiç, bir filmden onu görmeyi tavsiye edemeyecek kadar etkilendiniz mi?
Ve filmin olası yan etkilerinden yakınınızı, sevdiğiniz dostunuzu korumak istediniz mi?
Benim arkadaşım öyle yaptı.
Ben başıma gelebilecek olası yan etkilerden ötürü filme gitmiyorum.
Gitmiyorum ama ben böyle bir filme hiç gittim mi?
Bunu kendime sorup duruyorum...
David Bowie Mars kolonisinde
66 yaş gününü sevenlerine bir single yaparak kutlayan David Bowie’nin hayatımızdaki tüm onlu yıllara damgasını vuran yeteneğinin sırrını çözmeye uğraşırken gazetede şu haberi okudum.
Merkezi Hollanda’da bulunan “Mars One” örgütü, 2023’te Mars’ta kurmayı planladığı koloni için astronot aramaya başladı.
Kâr amacı gütmeyen örgüt, 18 yaşından büyük, meraklı, yaratıcı, güçlüklerin üstesinden gelebilecek, kolay uyum sağlayabilen, çevresindekilerle sağlıklı ilişkiler kurabilen insanlar arıyor. Şimdiden binden fazla başvuru almışlar.
Seçilmeyi başaran adaylar, dörder kişilik gruplara ayrılacak. Kızıl gezegene Nisan 2023’te gidecek ilk ekip, halk oylaması ile belirlenecek.
Başvuruda bulunacaklar için önemli bir koşul bulunuyor. Astronotlar, dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkacak. Mars’a gitmeyi kabul edenler, bir daha dönmemek üzere Dünya’ya veda edecekler.
Tıpkı Bowie’nin meşhur şarkısı Space Oddity’de olduğu gibi...
Başvuru yapanların hepsinin bu şarkıdan etkilenmiş olduğunu düşündüm çok geçmeden. Ve büyük bir fantezinin içinde buldum kendimi...
David Bowie’nin Space Oddity’sini 2023 yılından itibaren kolonilerinin marşı ilan eden Dünyalılar söylüyor:
“Gezegen yeryüzü masmavi
Ve benim yapabileceğim hiçbir şey yok...
Tam tam taa tam tam tam tam tam taam tam tam...”