Geçtiğimiz pazartesi günü Ömer Uluç’un ölüm yıldönümüydü. Arter’de Canan Şenol’un işine konu olan Seher Şeniz’i o da konu olarak ele almıştı. Tam da Canan’ın yerleştirmesindeki afişlerden etkilenerek... Bu kötü basımlı, renkli fotoğraflarda yani gündelik olanda sonsuz bir değer yakalamıştı. 1980’lerin başı tarihli Ömer Uluç’un Seher Şeniz’inde evet erotizm var ama asla bakışı doyurmuyor. Seher Şeniz asla Seher Şeniz değil. Trajedisiyle tuvalde belki. Ya da daha çok hayatının hızıyla... Ama asla vücudunun eşsizliğiyle değil... Eşsiz varoluşuyla. Bu da sevgili dostum Ömer Bey’in büyük farkıydı. Ve kalıcılığının sırrı... Türkiye sanat tarihindeki en yenilikçi figüratif oydu. Çünkü figüre inanmıyor, ondan her seferinde vazgeçiyordu... Allah rahmet eylesin!
(Ömer Uluç’u anmak, onunla hasret gidermek isteyenlere www.omeruluc.com ‘u hararetle tavsiye ederim.)
Satılık pavyon var
Venedik Bienali’nin bu yıl 53’üncüsü gerçekleşiyor. Türkiye, hazirandaki bienale, İKSV’nin organizasyonuyla küratörlüğünü Emre Baykal’ın yaptığı, Ali Kazma’nın solo bir sergisiyle katılıyor. Geçtiğimiz bienale ulusal katılımda bir rekor kırıldı. 89 ülke katıldı. Bu yılın sürpriz katılımcısı ise ulusların yanı sıra Vatikan Kilisesi. Yanlış okumadınız. Vatikan müzeleri olarak 8 ayrı ülkeden 8 farklı sanatçıyla Venedik’teki kendi pavyonunda, Kutsal Kitap’ın ilk on bir bölümünü yorumlayacak. Türkiye, uzun zamandır bienale katılsa da bienalde daimi bir pavyonu yok. Venedik Bienali yetkilileri, daimi bir pavyonumuz olması için teklif getirdi oysa. Venedikliler 2.4 milyon euro’ya bize 20 yıllığına bir pavyon vermeye razılar. 20 işadamı aralarında bu parayı toplayacaklar. Sanatta hayırseverliği tartıştığımız ve zenginsek hayırlı olmanın şart olduğunu idrak ettiğimiz şu günlerde, Türkiyeli işadamları bu sponsorluk için adeta birbirleriyle yarışmalılar. Çünkü bu vizyona sahip olan (bakınız Vatikan) kazanacak, hem maddi hem manevi olarak...
Arte povera zenginleşti mi?
Yunanlı sanatçı Yannis Kounellis, arte povera akımının yaşayan önemli temsilcilerinden. (Arte povera, google Türkçesiyle yoksul sanat, 1960’ların sonunda İtalyan bir sanat eleştirmeninin katkılarıyla kavramsallaşan, sanat yapıtına taşın toprağın girmesi demek...) Sanata taş, toprak mevzu Kounellis olunca kömür, balmumu, yün girecek ki temiz galeri aşınacak, sanat hayata yaklaşacak, hayatın kendisi olacak. Kounellis, Galeri Artist’teki sergisinin açılışı için İstanbul’a geldi. Arte poverası bugün İznik çini kırıkları, kilim ve halılarla adeta zenginleşmiş. Düşündürücü. Öte yandan, ‘Türkiye’de bir yoksul sanatçı var mıdır’, dediğinizi duyar gibiyim... Sanırım şu günlerde İş Bankası Kybele sanat galerisinde retrospektif açmaya hazırlanan Hüsamettin Koçan, öyledir. Tuzu, kazmayı küreği, toprağı, cam kırığını kullanması itibariyle... İlk önce hayata, hayattan kavramlara öncelik vermesiyle...