Ayşegül Sönmez

Ayşegül Sönmez

a.sonmez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önce Şükrü Hanioğlu, “Arabesk, Vatan Hainliği ve Türk Oryantalizmi” başlıklı yazısında Kemalist projenin estetik beklentilerinden dem vurdu. Fazıl Say’ın arabeski “yavşaklık” olarak nitelendirmesini örnek göstererek bu estetik modernlik beklentisine sahip birilerinin hala olduğunu yazdı. Yunan oryantalizmi nasıl Rembetiko’yu yasakladıysa, bir dönem Türk oryantalizmi de arabeski yasaklamıştı.
Hanioğlu’nun bu yazısını Livaneli’nin arabeskin, Rembetiko, Rai, Chica gibi müzik türleriyle bir tutulamayacağını iddia ettiği yazısı takip etti.
Livaneli’ye göre arabeskin yaratıcıları, icracıları “zengin insanlar”dı.
Hanioğlu, bu kez Livaneli’ye yanıt vererek sorunun arabeski beğenip beğenmemek değil, kültürel çoğulculuğa tahammülsüzlük olduğunu ifade ettiği bir ikinci yazı daha yazdı. İcracının zenginliği, müziğin muhalefetini belirlemeyeceği gibi asıl sorun bu toplumsal mühendisliğin sadece müzik disipliniyle sınırlı kalmamasıydı.
Aslında Hanioğlu da Livaneli de ister istemez avangardın kaderini masaya yatırdılar. Çünkü arabesk bir sanat karşıtı hareket olarak avangarddır.

Gürültülü gitar sesinden öte
Tıpkı punk gibi... Punk nasıl rocknroll geleneğinin hem biçim hem içerikte bozulmuş haliyse, arabesk de Türk halk ve hatta klasik müziğinin formlarının hem içerikte hem biçimde bozulduğu bir forma sahiptir.
Punk nasıl gürültülü gitar sesinden öte, bir tavırsa, arabesk de ‘his mübalağası’ndan, ‘davudi gırtlak nağmeleri’nden öte bir tavırdır. Yukarıdan değil aşağıdan gelen berraklık, parlaklık ve bireysellikte.
Arabesk, 1970’lerde göç edilen kentin sırtlarında, çukurlarında bir gecede imece usulü; toplumsal bir tasarımla üretilen gecekondulardan çıkmış. Dünyaya, onun rasyonalitesine, acımasızlığına, adaletsizliğine kafa tutmak ve aynı zamanda boyun eğmek istemiştir. Lakin doğulu bir geçmişten kurtulup bir an evvel modern olmak isteyen bir toplum yaratmak isteyenlerin sansürüne takılmıştır.
Fakat sonra ne olmuştur?
Sansür filan kalmamış. Gecekondu semtleri uzak değil merkezde gökdelenlerle komşu olmuş. Arabesk icracıları Livaneli’nin deyişiyle “Mercedes’te gezmeye” başlamışlardır.
Yani arabesk, bir kültürel muhalif hareket olarak metalaşmıştır.
Geçmişteki bütün avangard hareketlerin metalaştığı gibi...

Bu bir son mudur?
Punk gibi... Hatta Rock gibi... Dada gibi...
Çünkü ünlü kuramcı Suzy Gablik haklıdır:
“Hareket en üst noktasına kadar çıkar ve temsil ettiği değerlerin tersi olarak aşağıya iner.”
Janis Joplin’ın şarkısı “Tanrım bana bir Mercedes ver”, Mercedes reklamına müzik olduğunda da bu yaşanmıştır.
Orhan Gencebay, Kültür Bakanlığı’ndan izinle şehrin damları yerine saraylarında klip çektiğinde de...
Bu kaçınılmaz bir son mudur?
Hayır, asla son değildir.
Kültürel muhalif hareketler, tarih ve zaman aşırıdırlar.
Hortlarlar.
Her an şehrin en kültürel çoğulcu dokusuna sahip semtlerinden alınarak TOKİ’lere yerleştirilen bugünün toplumsal mühendisliğinin mağdurlarından başka bir arabesk belki karabesk çıkabilir.
Ve çıkacaktır. Çıktığında fark yaratacak olan, kulak kabartmasını bilmek. Dudak bükmesini değil!