Sadece koca bir sezonun değil, yılların zirve yorgunluğunu yaşadılar. Kayserispor’u yenerek şampiyonluklarını ilan ettikleri maçta zemberek boşaldı. Heyecanla, emekle gerilmiş yay, artık fazlasına izin vermiyordu. Pandemi sonrası birçok takım güç kaybederken, Başakşehir o süreçten kazanarak çıkmıştı. Ama dün Süper Lig’de büyük hedefe ulaşmanın rahatlığı ile UEFA rövanşına konsantre olmakta zorlandılar. Daha terlemeye bile zaman kalmadan (Dk.4) Wind’in golüyle geriye düştüler.
Kopenhag’la oynadıkları ilk maçta zorlandıkları gibi dün de alışık olmadığı koşullarda mücadele ediyordu Başakşehir…
Danimarka temsilcisi, koşusu, birlikte oynama becerisi ve alan kapatmaktaki ustalığıyla Başakşehir’in oyun kurmasını engelledi. Merkezde Mahmut ve Mehmet’e baskı uygulayarak hatalı pasa zorladılar. Visca ve Crivelli’nin sağ ve sol kanattan ataklarını baskılı savunma ile önlediler. Demba Ba’nın da buluştuğu topları iyi kullanamadığını gördük.
Başakşehir, devrenin sonlarına doğru Crivelli ile Demba Ba’yı çift
351milyon 892 bin 555 euro… Türkiye Futbol Federasyonu’nun dün açıkladığı takım harcama limitleri ve yüzde 15 limit aşımı payının toplam değeri.
21 takımlı Süper Ligimizde, kesenin daraldığını, alım gücünün zayıfladığını gösteren sayılar bunlar.
Önceki yıllarda sadece 2-3 dişli (!) kulübümüzün gerçekleştirdiği bol rakamlı, bol fotoğraflı, bol imzalı transfer harcamaları yukarıdaki değerlerle ölçülüyordu.
Bugün, durum öyle değil. Hele pandemi sonrası hiç değil. Kesenin ağzı açılamıyor. Açılsa da para, gönüllerdeki gibi akmıyor. Kesenin ağzı daraldı, iyice daraldı.
Futbolun kuralı şu: Almak için satacaksın. Satamazsan, elden çıkaramazsan, avucunu yalarsın.
Peki iyi bir durum mu bu?
Bence çok iyi bir durum.
Futbolda unuttuğumuz bir şey var: Aidiyet... Bir yere, bir kültüre, bir kişiye ait olma duygusu. O duyguyla paylaşma ve katkıda bulunma arzusu. Kendini o yerin, o kültürün, o takımın bir parçası olarak hissetme, kabul etme alışkanlığı. Böyle bakınca takımların sürekli değişen kadrolarla oynaması, yıl boyu gelen-giden, oynayan - oynayamayan oyuncu farklılıkları takımları çözdü, aidiyet sorunu da derinleştirdi.
Galatasaray’da örneğin… Bütün aksiliklere, talihsizliklere, yanlışlara ve yanılgılara rağmen aidiyet sorunu da takımın belini büken olgulardan biriydi. Şimdi yenilenen ve tazelenen Arda’nın dönüş tartışmalarına biraz da böyle bakmak gerekir. Arda, hem liderlik karakteri, hem de aidiyet bağları dolayısıyla Galatasaray’da büyük boşluğu doldurabilecek bir oyuncudur. Hayır, davranışlarını, yanlışlarını savunmuyorum. Sadece oyun içindeki Arda’dan söz ediyorum.
Biliyorum, Ocak’ta pek çok kişi Arda’nın transferini istiyordu. Sadece Fatih Terim değil, futbolla ilgili çok çok önemli kişiler… Farklı
Koştular, çalıştılar ve çoğuna göre hayal görünen üçüncülük hedefine üç golle ulaştılar. Beşiktaş için hiç de beklenmeyen büyük bir başarı bu.
Kendi adıma başlangıçtan itibaren “hüzünle” izledim Gençlerbirliği - Beşiktaş maçını. Oynadığı oyun, kaptanlığı ve golleriyle Beşiktaş’ın iddiasındaki en önemli adam Burak Yılmaz, bir veda maçı bile oynayamadan, Lille’nin yolunu tutmuştu… Arada böyle bir dramı yaratan alacak-verecek, mahsuplaşma, alacaktan/bonservisten vazgeçme öyküleri de var tabii. Futbolunun en olgun döneminde verimli bir istatistik sağlayan Burak Yılmaz, keşke veda edebilseydi. Barış içinde... Vodafone Park’ta mesela… Hatta seyircisi önünde. Belki de atacağı bir golle... Ayrılıklar böyle olmamalıydı.
Sergen Yalçın yanında sadece 7 yedekle başladı maça. Prince Boateng hafta içinde veda etmişti. Caner ve Lens cezalıydı. Ama asıl drama sahadaydı…
Gökhan Gönül, dört sezondan beri onur ve başarıyla taşıdı
Süper Lig’i seviyorum. İçinde barındırdığı acayip tartışmalara, polemiklere, olaylara ve olgulara; iddialara, tehditlere, dayatmalara ve pandemiye rağmen ayakta kalmasını biliyor.
Dahası sırlarını haftalar boyu sürdürüyor. Çekişme, rekabet dediğimiz olguyu giderek genişleterek, daha çok takımlı katılımlarla zenginleştiriyor.
İspanya La Liga’ya bakın: Real Madrid’le Barcelona’nın sırayla, nöbetleşe (!) şampiyonlukları kendi aralarında paylaştıkları (!) “kapalı” bir lig bu... Almanya Bundesliga’ya bakın: Bayern Münih ve diğerleri... Son 11 yılda 9 şampiyonluk! Arada iki yıl, Borussia Dortmund sahneye çıkıp nöbeti (!) yeniden baş aktör Bayern Münih’e devrediyor. Fransa’da Ligue 1 resmen sermaye tahakkümüne yakalanmış durumda. Paris St Germain parayı basıyor, en pahalı yıldızları alıyor ve rekabetsiz şampiyonluk turları atıyor, tek başına! Son 8 yılda 7 şampiyonluğu var. Sadece Monaco 2016/17’de araya girip çıkmış. İtalya Serie A’da son 8 şampiyonluk Juventus’a gitmiş. Birçok nedenle “Dünyanın en iyi
Süper Lig başladığı günden bu yana böyle şampiyonluk maçı görülmemiştir… Yıllarca seyircisi önünde belirleyici son maça çıkan ve final heyecanıyla tribünleri coşturup tur atan takımlar, pandemiyle birlikte ortadan kaybolmuşlardı. Seyircisiz maç o nedenle soğuk ve “resmi” bir havada başladı… Maçı izlerken bir arkadaş, “Abi zaten taraftarları da yok adamların” diyecek oldu. İtiraz ettim; “Seyirciye serbest olsaydı, bu ligin lideri Başakşehir, salt futbolsever kimliğiyle gelenlerin takdirine, alkışına ve coşkusuna mazhar olurdu” dedim.
Yine de 65. dakikaya kadar donuk ve heyecansız da olsa ciddi bir maç seyrettik. Başakşehir bilinen doğru oyunu, alan paylaşımı ve topu akıllı geçişlerle kullanma alışkanlığıyla oynuyordu. Sonra acaip bir şey oldu. Elektrikler iki kez kesildi. Arkadaş, pandemiye alıştık da, bu kesintiyi nasıl anlatacağız genç kardeşlerimize. Onlar böyle kazaları bilmiyor. Biz de unutmuştuk, can sıkıntısıyla hatırlamış olduk. Neyse yirmi dakikalık aradan sonra oyuna döndük.
Evet, donuk, heyecansız bir maç
“Benim işim kulüplerle. Bu işte muhatabım kulüpler. Antrenörler gelip geçici. Maalesef kulüplerimizde bugün varlar, yarın yoklar. Kalıcı olan kulüplerdir. Ben tüm kulüplerimizle yazıştım. Onların görüşlerini ve isteklerini aldım. O danışma sürecinden sonra biz TFF Yönetim Kurulu olarak gelecek sezondan itibaren “yabancı futbolcu ve oyuncuların uygunluğu esasları”nı belirledik. Bu adımdan geri dönüş yok!”
Yusufeli Baraj inşaatında şantiyesi selden büyük zarar görmüş, bölgedeki afet can kayıplarına neden olmuştu. TFF Başkanı Nihat Özdemir, bu sıkıntılı duruma rağmen yine de futbolla ilgili çalışmalarını sürdürüyordu. Dün Ankara’dan İstanbul’a geçmeden önce, Fatih Terim’in yüksek sesle dile getirdiği itirazları yukarıdaki sözlerle karşıladı. Başkan, sanırım Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş’in de görüşünü almış. Futbol Gelişim Direktörü Tolunay Kafkas’ın hazırladığı yabancı oyuncu statüsü ve b takımlarıyla ilgili
Beşiktaş’ın motivasyonu için önemli bir hedef var. Ligi en az üçüncü sırada bitirebilirlerse, olası Şampiyonlar Ligi dahil geniş bir Avrupa kapısı açacaklar. Hiç de küçümsenecek bir şans değil bu. Ne var ki zirveyi puan kayıplarıyla saran kum fırtınası, Beşiktaş’ın da yoluna taş koyuyor.
Kasımpaşa zaten bu ligin en netameli takımı. Son sekiz maçta yenilmedikleri gibi Beşiktaş’a dert açmakta da alışkanlıkları var. Dün de öyle dertli bir maç oynadı Beşiktaş… Önce öne geçtiler (Dk.6 Boyd), sonrasında henüz terlememiş olan Kaptan Burak’ın sakatlanıp çıkmasıyla (Dk.10) hücum karakterli takımdan, zoraki savunma yapmaya çalışan ekibe dönüştüler. Burak’ın yerini Güven’e bırakması sadece bir golcü değişikliği değildi. Kaptan’ın çıkışı Beşiktaş’ın hücum planındaki yaratıcı ve usta katkıyı eksiltmişti. Kasımpaşa önünde baskı gücünü kaybeden Beşiktaş, çok da iyi beceremediği savunma futboluna zorlandı.
Kasımpaşa; Haddadi, Aytaç,