Hiç beklemediğimiz, şakadan sürpriz olarak bile konuşamayacağımız olayı Paris’te yaşadık. 54 kadın, 47 erkek sporcumuzla katıldığımız olimpiyat oyunlarında altın madalya kürsüsüne çıkamadık... İstiklal Marşımız’ı çaldıramadık. Bayrağımızı en yüksek göndere çektiremedik. Onca gayrete, hazırlığa, çalışmaya ve umuda rağmen sonuç: Hayal kırıklığı!
Altınsız olimpiyat oyunları bizim tarihimizde rastlanmamış bir şey değil. 1972, 1976, 1980, 1984 bizim altına hasret kaldığımız yıllardı. Sonrasında Naim ve Halil gibi haltercilerle, Hamza Yerlikaya gibi ‘asrın güreşçisi’ ile madalyalara döndük. Cakamız da, iddiamız da arttı. Sonra 2012 Londra Olimpiyatları’nda voleybolcu ve basketbolcu kadınlarımızla takım sporlarında da kendimizi gösterdik. Türkiye güreşçi ve haltercilerinden sonra Tokyo’da okçuluk ve kadınlar boksta kazandığı pırıl pırıl altınlarla toplamda (13) rekor madalya kazanırken, Paris’e dönük umutlarımız da arttı. Şimdi Paris’e dürüstçe bakmanın zamanıdır... İş başındaki en başarılı, en
Kötü bir gece yaşadık. Voleybolda yıllardan beri özenle büyüttüğümüz “Sultan ilan ettiğimiz”, evlat ve melek yerine koyduğumuz Kadın Milli Takımımız, Olimpiyat Şampiyonluğuna giden yolda tökezledi. Şimdi iş üçüncülük maçına kaldı.
Madalya alırlar ya da almazlar... Ne olursa olsun, canları sağ olsun... Cumhuriyetin yüz yıllık tarihinde ilk defa takım oyunlarında saygı duyulan, klası ve gücü kabul edilen bir ekibimiz oldu.
Onlar dün gece çok üzgün yattılar, uyuyamayanlar da olmuştur. Ama ben böyle bir takımımız olduğu için gurur duymaya devam ediyorum.
Biz Egonu’yu durduramadık. Arka alanımız sürekli boş kaldı. İki kez uzun ralli kazandık, sonrasında apışıp kaldık. Melissa Vargas, Ebrar Karakurt, “tek ayaklı” kaptanımız Eda Erdem daha etkili ve verimli olabilirlerdi. Ancak geçen sezon uzun deplasmanlar, üst üste zor maçlar, yorgunluklar ve antrenmanlarla geçen yoğun günlerden sonra sanırım iyi dinlenemediler. Bu arada şu güzelim takımı sürekli çekiştirerek sosyal medyadan
Merve Dinçel Kavurat, Çinli rakibi karşısında iki raundu kaybederek tatamiden yenik ayrıldı. Dünya Şampiyonumuz, birkaç ay önce eşi Ferhat Kavurat’ın 16 yaşındaki kızkardeşi Sıla Kavurat’ın trafik kazasında ölümü nedeniyle büyük bir travma yaşadı. Dün görüldü ki, müsabakanın içine giremeyen, hamlelerinde geç kalan Merve, travmayı henüz atlatamamış.
Bu durum, Merve’nin bu olimpiyattaki şansını ve enerjisini bitirdi. Bunu gördük biz...
2023 Dünya Şampiyonu olan Merve Kavurat henüz 24 yaşında... Olimpiyat Şampiyonu idealini, Tekvando Federasyonu Başkanı Prof. Metin Şahin’e göre 4 yıl ertelemiş oldu.
Şahin’e göre, tekvandoda madalya şansımız devam ediyor. Bugün tatamiye çıkacak Hatice Kübra İlgün ile Hakan Reçber’den umudu büyük Tekvando Federasyonu Başkanı’nın... “Tabii ki altın bekliyoruz ama bunun sözünü vermek zor... Buna rağmen sürpriz bir altın çıkabilir” diye konuşuyor Metin Şahin...
Müsabakanın diğer ilginç yanı da,
Yüzüncü yılını dolduran olimpiyat tarihimizin, “ilk takım başarısı” voleybolcu kadınlarımız tarafından yazıldı. Çin ile karşılaştıkları çeyrek finalde 5 setlik inanılmaz bir maceranın kahramanları oldular.
Karşılıklı denge içerisinde geçen maçın ilk setini 25-23 Çin kazandı. İkinci sette (25-21) toparlanarak müthiş bir güç gösterisi sergiledi oyuncularımız. Vargas, bir torpido gibi hemen her atışında Çin’i adeta dağıtarak hem takımın moralini yükseltti, hem de maça inanılmaz bir keyif kattı. 3. set (26-24) Vargas ile Ebrar’ın ağırlıklarını koyduğu baskılı bir oyun ile kazanıldı. 4. sette (25-21) Çinliler, bütün enerjileri ile yüklenerek, milli takımın hem fizik hem de moral olarak yorgun düşmesine neden oldu. Ayrıca Hande Baladın ve Gizem Örge’nin gözyaşı dökerek sakatlıklarına rağmen verdikleri mücadele takdir kazandı.
Santarelli, Çin karşısında rakibin beklemediği iki taktik hamle yaptı. Derya Cebecioğlu ve Meliha Diken’i oyuna sürerek Çin’in oyun akışını engelledi. Korku,
Avrupa Futbol Şampiyonası, Euro 24, ileride spor tarihini yazanlar tarafından “hayal kırıklığı” ile “zafer” sahnelerinin birbirini izlediği sonu bilinmeyen bir macera filmi gibi izlendiği yazılacak. Orada ev sahibi Almanya’nın çöküşünü, Portekiz’in teslimiyetini; İtalya, Belçika ve İsviçre’nin erkenden yol ayrımına geldiğini de anlatacaklar.
O hayal kırıklıkları ile yarış dışı kalanlar tamam da... Asıl kıyameti koparanların, hiç beklenmedik ve umulmadık biçimde Almanya’ya gelip peş peşe darbeler indirdikleri rakiplerini eve gönderenlerin de Türkler olduğunu öğrenince bu defa okuyanlar şaşıracaktır.
Berlin Olimpiyat Stadı’nda ilk olimpiyat şampiyonumuzun adı yazılı hala. 1951’de Almanya’yı yenen futbolcularımızın anılarını anlatıyoruz genç kuşaklara. Aylar önce, 72 yıl sonra Almanya’yı yenen çocuklarımızın öyküsü de bugünün kuşaklarına değerli bir armağan olarak sunulacaktır.
Bunları düşünürken başladı Hollanda maçı... Doğrusu Euro 24 serisindeki en ciddi rakibimiz onlardı.
İlk on
Çeyrek finalde karşımızda Hollanda var. Her şeyden önce söyleyelim ki bu maçta kahraman ararsak fena halde yanarız. Kahramandan çok takım oyununa ihtiyacımız var. Montella ve yardımcılarının çok iyi bir taktik tutarlılıkla milli takımı bilgiyle donatması ve çok iyi oynatması gerekiyor. Şu rakama dikkatinizi çekerim. Avusturya bizim ceza alanımızda 69 kez topla buluştu, bunların 31’i kaleye 11 metre mesafede penaltı noktası civarındaydı. Orada bekledikleri golleri attırmadık bu bir başarı.
Hollanda, Romanya maçında rakip ceza alanına 58 defa girdi. Bunların 50’si penaltı noktası civarındaydı.
Rakibe bu kadar giriş fırsatı verirsek, cezayı keserler. Milli takımın savunmayı topu kaybettiği noktadan başlatması, orta alanda yoğunlaştırması ve bizim ceza alanımıza girmelerine fırsat vermeden topu geri kazanması gerekiyor.
Bu maçta İsmail ve Orkun cezalı. Hakan daha yaratıcı bir rolle oynayabilir. Kaan’ın çapa rolüne ortaklık edecek ikinci futbolcunun dikkatle seçilmesini bekliyoruz. Barış Alper’in santrfor gibi oynaması sadece yordu. Kendi yerinde sağ kanatta oynaması, verim
Sadece ilk yarı için notlara baktığımızda, günün gerçeğine en uygun maçımızı dün Avusturya karşısında oynadığımızı söyleyebiliriz…
Merih’in daha birinci dakika dolmadan ceza alanı içinde kornerden gelen topun yarattığı karambolde oldukça sakin ve akıllı vuruşuyla golü atması… Hayallerimizden öte bir başlangıçtı.
Topa sahip olmada dengeli bir durum vardı: Avusturya 52, Türkiye 48… Ama asıl fark faullerdeydi. Onlar 8 kez, biz 3 kez faul yapmak zorunda kaldık. Tam da Avusturya’yı ele veren bir tablo.. Baş edemedikleri zaman basıyorlar faulü…Genel oyun anlayışlarının bir parçası bu. Eh bu da Milli Takım’a istediği rahatlığı getirdi.
Bu arada… Montella yönetiminin en akıllı, en tedbirli, en başarılı oyununu oynuyordu çocuklar. Üçlüye dönen defansta Merih ve Abdülkerim sadece stoper değil, aynı zamanda oyun kurucu olarak da döktürüyorlardı. Sağbek Mert Müldür, solbek Ferdi Kadıoğlu kanatlardan anormal top taşıdılar, pozisyon oluşturdular, hücumda çoğalmamızı sağladılar.
Gü
Hırvatistan 27,7 yaş ortalamasıyla yaşlı sayılan bir takım... Hocası 7 yıldır iş başında... Kaptanı da 38 yaşında... Böylece eskimiş ve yorgun bir takım görüntüsü veriyorlar. İlk bakış böyle tabii... Ama hayatın gerçekleri var. O da tecrübe denen bilgi birikimi... Dün 26.6 yaş ortalamasıyla rakibinden daha genç olan İtalya, 65 yaşındaki Spalletti’nin elinde öldü öldü dirildi. İtalyan Milli Takımı’nın 1942’den sonra bir türlü yenemediği Hırvatistan karşısında zaman zaman gülünç durumlara düştüğünü gördük. Maçın sonunda gülen taraf İtalya oldu.
Akıl almaz bir sonuç... Topun 100’de 60’tan fazlasını ayağında tutan, şutlarda, kornerlerde rakibinden daha üstün bir görüntü veren Hırvatlar, İtalyanlar karşısında önce takım disiplini, sonra dayanışma, en sonunda da yorgun kaptan Luka Modric ile gecenin en saygıdeğer topluluğunu oluşturdular. Spalletti’nin İtalyası topları çabuk kaybeden, ceza alanına girip şut atamayan, kazandığı kornerlerde etkili olamayan, ne kadar da