B u yazıyı Karadağ maçından önce yazdım. UEFA’nın bu sezon uyguladığı formata göre Türkiye, Avrupa Uluslar Ligi’nin A grubuna yükselmiştir ya da yükselecektir. Sporda olmayacak iş yoktur. O nedenle en kötü olasılıkla grup ikincisi olsak dahi arada play - off oynama şansı var. Ayrıntıları bir yana bırakıp uzun yolculuğun Dünya Kupası 2026 elemeleriyle devam edeceğini düşünüyorum. Eleme gruplarında karşılaşacağımız rakipler ne kadar güçlü olursa olsun, Türkiye bu aşamayı geçecek güçtedir. Uzun yolculuğun eleme aşamasını geçtikten sonraki hedeflerimiz çok önemli… Türkiye katıldığı ve üçüncülüğü kazandığı 2002 Dünya Kupası’ndan sonra FİFA listesinde 7. sıraya kadar yükseldi.
Sonrasında düzenlenen 2004 Avrupa Şampiyonası elemelerinde de birinci kategoride yer alıp, ikinci kategorideki İngiltere ile eşleştik. FİFA klasmanında üst sıra takımı olarak katıldığımız eleme maçlarında İngiltere’nin ardından ikinci sırayı alarak play off hakkı kullandık. Bu aşama futbol tarihimizin en üzücü olaylarından biriyle kapandı. Hatırlayın, Letonya’ya yenilip rövanşta berabere kalınca Portekiz’deki finallere gidemedik.
Türkiye FİFA dünya sıralamasında bugün 26. basamakta bulunuyor. Aynı sıralamada Avrupa ülkeleri arasındaki yerimiz on üçüncülük. Çok gerilere düşüp oradan yukarı doğru bir ivmelenmeyle geldiğimiz noktada durmamalıyız. Yeni nesil A Milli Takımımızın hedefi Dünya Kupasına katılmak, orada çeyrek final, yarı final, şampiyonluk ya da üçüncülük maçları olmalıdır. Bu hedefler, katıldığımız son Dünya Kupası’nda gerçekleştirip deneyim kazandığımız başarı ile aynı düzeydedir. Kaldı ki FİFA’nın herkese elma şekeri dağıtır gibi 48 takıma kapıları açtığı yeni formatta, Türkiye’nin gruptan çıkma şansının yükseleceğine inanıyorum. Kısacası hayal görmüyoruz. Yaşadığımız gerçeği, romantik ve nostaljik duygulara kapılmadan değerlendirince, bu hedeflerin bizim için doğal olduğunu görebiliyoruz. Hedef dünyada ilk 7, Avrupa’da da ilk 5 olmalıdır.
Daha somut konulara da bakalım: Teknik Direktör Vincenzo Montella, hem kadronun seçimi, hem kamp çalışmaları ve maç taktiklerinde, tercihlerinde kamuoyundan ve futbol camiasından güven kazandı.
Futbolcularla ilişkisi de aralarındaki güven duygusu ve içten yaklaşımlarla üst düzeyde. Oyuncu kadrosunu da Karadağ Teknik Direktörü Prosineçki söylesin: “Bir takımda Real Madrid, İnter, Juventus, Benfica, Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi takımlarda forma giyen oyuncular varsa, o takım A Ligi’ni hak eder.” İtirazım yok… Bence de, daha fazlasıyla!
Montella herkesle görüşüyor
TV’lerdeki futbol programlarını izliyordum. Yıllardan beri tanıdığım bir antrenörümüz “Milli Takım hocalığı zor iştir” dedikten sonra devam etti: “Bir çok şey yapmak lazım. Mesela kulüp antrenörlerini toplayıp görüşmeli!” Bu bir eleştiriyse Montella hiç hak etmiyor.
Elimde tek tek görüştüğü tüm hocaların listesi var. Örneğin Fenerbahçe Teknik Direktörü Mourinho ile 20 Ağustos’ta Can Bartu tesislerine gidip Portekizli hoca ile görüşmüş. Bir de Göztepe-Fenerbahçe maçı var. Göztepeli yöneticiler o günkü olayların etkisiyle biraz geride kalmak, medyadan uzak durmak istemişler. Montella buna rağmen Teknik Direktör Stoilov’la maç sonrası konuşarak bilgi alış verişinde bulunmuş. Umarım bu eleştiriler gereksiz yerli-yabancı tartışmasına uzanmaz.