Maç başlar başlamaz Konyaspor’un fiyakasını bozmak güzel de… Sonrasındaki cakasız, çalımsız gösterişsiz ve sıkıntılı oyun Galatasaray’ın nesi oluyor?
Süper Lig’in seyircisi tarafından en çok desteklenen takımlarından biri Galatasaray… Transfer zenginliği ve çeşitliliği gerçekten heyecan yaratıyor. Maç başlar başlamaz heyecan tavan yaptı. Daha birinci dakika dolar dolmaz Oliveira’nın golü geldi. Aut çizgisi üzerindeki itiş-kakıştan topu söküp kale ağzındaki Oliveira’ya aktaran Boey’di. Gösteriye geçen hafta bıraktığı yerden devam ediyordu Fransız. Altı haftadır gol yemeyen Konyaspor, maç başlar başlamaz teslim olmuştu sanki.
Evet, çok fiyakalı bir açılış yapmıştı Galatasaray… Sonrasında oyunun şekli değişti. Konyaspor yediği gole aldırmadan, hatta o golü yok sayarak hiç de beklenmeyen bir oyun sergiledi. Sahanın tamamını kullanıyorlardı. Kanatlardan ortadan hem bireysel becerilerle hem de takım kararlarıyla maça ortak oldular. İlk yarıda büyük ortak onlardı.
Kaleci Sehiç ve
Futbolumuzda çok renkli, çok sorunlu, çok pahalı bir oyuna tanık oluyoruz:
Zengin mutfağında Masterchef yarışması. İyi yemekler, kebaplar, tatlılar…Yöreselden dünyaya… Aklınızdaki ve gönlünüzdeki tüm spesiyaller o mutfaktan çıkacak. Zengin mutfağı, bir yandan borç batağında debelenen ama bir yandan da iddiasını, namını, karizmasını, taraftarlarıyla oluşturduğu yazılı olmayan büyük sözleşmesini gerçekleştirmek üzere çalışan yöneticilerin kadroya kattığı yerli-yabancı oyunculardan oluşuyor.
Beşiktaş 14 milyon Euro. Çoğu Premier Lig’den gelen oyuncularla yeni bir ziyafet sofrası hazırlamaya çalışıyor. Fenerbahçe de 12 futbolcu almış. Ama onların harcadığı para 24 milyon Euro. Galatasaray mutfağını en pahalı malzemelerle doldurmuş: 13 futbolcuya 26 milyon Euro. Şampiyon Trabzonspor ise sürprizlerle menüyü değiştirmeye hazırlanırken 12 futbolcuya 19 milyon Euro harcamış. Şimdi yöneticiler taraftar baskısından sosyal medya rüzgarlarından sakin limanlara sığınırken, büyük mücadeleyi teknik adamlara
Başakşehir’e alkış borcumuz var. Avrupa’daki tüm maçlarını yenilmeden geçip Beşiktaş’ın önüne geldiklerinde Vodafone’u kendi evleri gibi kullandılar. Geldiler, yendiler ve döndüler.
İlk yarıda topun sahibi onlardı: (39/61)... Ancak bu sahiplik, isabetli şut anlamında o kadar parlak değildi. Koca maç boyunca tek isabetli şut attılar. O da Traore’nin ayağından gol oldu.
Beşiktaş’a bakarsak… Takımın en dinamik en etkili hattını oluşturan Nkoudou, Weghorst ve Muleka lig başından beri en kötü günlerini yaşadılar. Nkoudou… Topla her buluşmasında çabuktu ama ne etkili bir pas verebildi ne de ayağına gelen yüzde yüzlük fırsatları değerlendirebildi. Muleka deseniz o da kale ağzında iki kafa vuruşu yaparken golcü kimliğiyle değil topu kornere çelen stoper (!) haliyle göründü. Evet, hızlıydılar, hareketliydiler ama verimli olamadılar. Bu üçlünün içinde en talihsiz adam Weghorst’tu. Takımına katkı için örnek sorumluluk gayretleri sergileyen Holandalı, Duarte ve Ndayishimiye’nin
Ankara’da, Cumhuriyet’in başkentinde en üst düzeyde (Süper Lig) bir maç oynanıyor: Ankaragücü-Beşiktaş… Artılarıyla 90 dakika tamamlanıp hakemler ve sporcular çıkışa geçtiği sırada, tel örgüyle sınırlı dört metre yüksekteki tribünden atlayarak sahaya giren ve inanılmaz bir hızla, tek başına hakem ve Beşiktaşlı futbolculara ulaşan Berkay Ö., Cenk Tosun ve Salih Uçan’a “uçan tekme” ile darbe indirmek istiyor. Şans eseri iki futbolcunun duruşları, darbenin şiddetini önlüyor.
Filmin koptuğu nokta: Sakatlık sonrası ilk maçına çıkan Josef de Souza, Berkay Ö.’ye müdahale ediyor. Vuruyor mu, belli değil. Ama ona arkadan sarılıp gruptan ayırarak “fiili saldırıyı” sonlandırdığını hepimiz biliyoruz.Mete Kalkavan’ın kırmızı kartı…Evet, futbolcuların saha içinde rakip oyunculara, antrenörlere görevlilere, saha içine girmiş görevli-görevsiz seyircilere fiziksel müdahalede bulunması, vurması gibi hallerde hakemin kırmızı kartla söz konusu oyuncuya müsabakadan
Peş peşe atılan goller kolay ve güzeldi ama…
Kolay ve güzel bir maç değildi.
TFF Yönetim Kurulu’nun toplantısına kurşunla saldıranlardan sonra oyuna hır çıkararak, provokasyon yaparak her türlü rezilliği katarak utanç tablosunda yer alanlar da oldu. Ortalık sakinleştikten sonra anladık ki bu bir suikasttır.
Sırasıyla anlatalım… Tolga’nın sağ kanattan yaptığı orta asist oldu. Gürcü futbolcu Beridze, Beşiktaş savunmasında Necip ve Rosier’nin pozisyon hatasından çok rahat bir kafa vuruşuyla perdeyi açtı.
Beşiktaş’ın 26’da gelen gole tepkisi çabuk oldu. Dört dakika sonra Weghorst’un bacaklarını açarak arkaya bıraktığı topa Muleka kafayla dokunuverdi. 35’de Dele Alli, bir yıl önce Tottenham’da attığı golden sonraki ilk sayısını kaydetti. Kartal neşesini bulmuştu ama, 47’de yeniden Beridze bu defa kafayla değil, rahat pozisyonda attığı şutla yazdı..
Oyunun ilk yarısında Beşiktaş’ın 4-3-3 değil, Dele Ali’nin de katılmasıyla, ileri uçtaki NKoudou, Weghorst, Muleka’dan oluşan dörtlü bir hücum
Türkiye’de futbol ve hakemlik, önünüzü göremediğiniz kaygan zeminde ayakta durma mücadelesi anlamına geliyor. Böyle bir zeminde düşmeden ayakta kalabiliyor ve ilerleyebiliyorsanız, hele düştükten sonra ayağa kalkarak devam ediyorsanız gerçekten kahramansınız.
Ali Palabıyık o kahramanlardan biri.
Tıpkı Ankara’da Çin Çin’de zor koşullar altında buz üstünde yalınayak düşüp kalkarken buz hokeyini öğrenen, teneke kola kutusunu ezip top diye kullanan, daha sonra patene, formaya ve adının “pak” olduğunu öğrendikleri “buz hokeyi topuna” sahip olan Yenidoğan Mahallesi’nin çocukları gibi…
O çocukları Milli Takım Oyuncusu olan öğretmenleri Göktürk Taşdemir, ayağa kaldırdı. Antrenmanlara götürdü. Başkent Yıldızları adıyla bir takım kurdu. Hayatlarına dokundu renk kattı. Burada genç yaşta kaybettiğimiz belgesel yönetmeni Mehmet Şafak Türkel’i de saygıyla anmalıyız.
Ali Palabıyık da Polis Amca ortaokulunun sözleşmeli beden eğitimi öğretmeniydi. O da Selçuk
2022-23, “futbolseverin sezonu” olarak yaşanacak. Dikkat edin “taraftarların” demiyorum… Futbolseverlerin sezonu.
Öyle maçlar oynanıyor ki o takımın taraftarı olmasanız bile oyunu izlemekten keyif alıyorsunuz. Belki de özlediğiniz beceriler, paslar asistler ve gollerle kendinizi sahadaki gösteriye kaptırıyorsunuz.
Beşiktaş işte… Sadece kendi taraftarına değil, futbolsever herkese keyif veren bir takım olarak alkışlanıyor.
Sadece golleriyle değil, oyuna kattığı enerji, takımca sergilediği uyum ve dayanışma ile… Artı… Bireysel beceriler ve üst düzey oyun aklıyla da saygı uyandırıyorlar.
Valerien İsmael, şöhret ve şampiyonluk başarısıyla gelmedi İstanbul’a… Beşiktaş’ın titiz dikkati ve akıllı kararı, Valerien’e kendi kariyer öyküsünde yeni sayfalar yazma şansı verdi. Hakça söyleyelim, hata da yapsa hem çalışma disiplini hem de oyun planlarıyla fark yaratıyor. Şunu da yazalım: İsmael’in oyunun ikinci perdesini iyi yönetmesi gerekiyor. Değişiklik zamanı ve sıralaması takımın temposunu düşürüyor. Takım baskı altına
İzmir futbolunun üç büyüğünden biri Göztepe, geçen hafta kurulan yatırım şirketi Sport Republic’e satıldı. Bu anlaşmaya “satış” diyorum çünkü şirket hisselerinin yüzde 70’ini devralan Rasmus Ankersen’in şirketi, alt yapılar dahil Göztepe’nin tüm etkinliklerinde söz sahibi olacak. Anlaşmayı gerçekleştirip sadece yüzde 30 hisseyi kendinde tutan Başkan Mehmet Sepil’e, “Bu iş için ne kadar aldınız? Anlaşma, yatırdığınız parayı karşılayabildi mi?” diye sordum. Yanıtı hayret vericiydi. İş dünyasında kolay kolay örneği görülmemiş en azından benim bilmediğim bir alışveriş söz konusuydu: “1 dolar bile almadım. Ne euro ne de Türk Lirası…” Mehmet Sepil’in Göztepe’ye adanmışlıkla hizmet ettiğini, kulübe bir evlat gibi baktığını bildiğimden yine sordum: ”Harcadığın onca para n’oldu?” Açık, seçik, kesin ve net konuştu: “ Hepsi de helal olsun. Asla pişman değilim. Taraftarlarımız da, rakiplerimiz de bilirler: Göztepe borçsuz bir