Başakşehir’e alkış borcumuz var. Avrupa’daki tüm maçlarını yenilmeden geçip Beşiktaş’ın önüne geldiklerinde Vodafone’u kendi evleri gibi kullandılar. Geldiler, yendiler ve döndüler.
İlk yarıda topun sahibi onlardı: (39/61)... Ancak bu sahiplik, isabetli şut anlamında o kadar parlak değildi. Koca maç boyunca tek isabetli şut attılar. O da Traore’nin ayağından gol oldu.
Beşiktaş’a bakarsak… Takımın en dinamik en etkili hattını oluşturan Nkoudou, Weghorst ve Muleka lig başından beri en kötü günlerini yaşadılar. Nkoudou… Topla her buluşmasında çabuktu ama ne etkili bir pas verebildi ne de ayağına gelen yüzde yüzlük fırsatları değerlendirebildi. Muleka deseniz o da kale ağzında iki kafa vuruşu yaparken golcü kimliğiyle değil topu kornere çelen stoper (!) haliyle göründü. Evet, hızlıydılar, hareketliydiler ama verimli olamadılar. Bu üçlünün içinde en talihsiz adam Weghorst’tu. Takımına katkı için örnek sorumluluk gayretleri sergileyen Holandalı, Duarte ve Ndayishimiye’nin kucağında itiş-kakıştan, markajdan bunaldı. Dahası Başakşehir’in baskılı oyunu nedeniyle Beşiktaşlı oyuncular da kale ağzında top bekleyen arkadaşlarına iyi servis yapamadılar.
Bilinen nedenlerle oynayamayan Ghezzal ve Josef de Souza bu maçın en çok aranan oyuncularıydı.
Başakşehir’in attığı gol, kaptan Necip’in maç boyunca sıkça tekrarladığı kötü paslardan belki de en kötüsüyle geldi. Keny, Necip’in ayağından çıkan “yavaş” topu alıp Traore’ye attı. O da Emre’nin solundan usta işi bir vuruşla skor tabelasına yazdı.
Dramatik bir durum. Günümüz futbolunda oyunu kurma işinin usta savunmacılara verildiği, en başarılı takımlarda oyunun senaryosunu yazanların savunmacılar olduğu bir dönemde Beşiktaş’ın dünkü makus talihini yazan adam Kaptan Necip oldu. İyi niyetle beceri her zaman uyumlu olamıyor. Maalesef.
Elbette bu yenilginin tek sorumlusu Necip değil. Teknik direktör Valerien Ismael de oyunun akışına doğru ve radikal hamlelerle yön verebilirdi. Yapamadı. Örneğin Weghorst-Cenk Tosun ikilisini ikinci yarının başında buluşturup rakip kaleye çift santrforla daha erken yüklen yüklenebilirdi.
Orta alanda Salih, Beşiktaş’ın oyuna da sonuca da isyan eden en duyarlı oyuncusuydu. Maç ve antrenman eksiği olmadan Demirspor’dan gelen Tayyip Talha pekala ilk 11’de başlayabilirdi. Aynı biçimde Tayfur Bingöl’ü de baştan oyuna sürebilirdi Ismael. Başakşehir’in baskısına ve pas trafiğine karşı “tepki” oyunuyla hareketli ve daha yüksek tempolu bir mücadele sergileyen Beşiktaş, yeteri kadar duran top da kazanamadı. Böylece gol şansı da minimuma indi.
Başakşehir, yıllardan beri kulüp ilkeleriyle oyuncu seçimi ve oynatılması konusundaki gelenekleriyle Süper Lig’de farklılık yaratan bir ekip.
Dün de yerleşik anlayışlarını hiç değiştirmeden, topu bol pasla üçüncü bölgeye taşıyıp orada oynamaları önemliydi. O yüzden bol fırsat yakaladılar ve sadece birini kullanıp kazandılar.
Emre Belözoğlu ve Valerien Ismael, gerginlikleri, kontrolsüz hareketleri ile Halil Umut Meler’den gerekli kartları gördüler.
Ismael’in sarı kartın üstüne hakemi alkışlaması da kaçınılmaz biçimde kırmızıya davetiye çıkardı. Bu tablolara bakıp hakemlere keskin demeçlerle yüklenmenin de anlamını yitirdiğini kabul edelim.