Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Futbolumuzda çok renkli, çok sorunlu, çok pahalı bir oyuna tanık oluyoruz:
Zengin mutfağında Masterchef yarışması. İyi yemekler, kebaplar, tatlılar…Yöreselden dünyaya… Aklınızdaki ve gönlünüzdeki tüm spesiyaller o mutfaktan çıkacak. Zengin mutfağı, bir yandan borç batağında debelenen ama bir yandan da iddiasını, namını, karizmasını, taraftarlarıyla oluşturduğu yazılı olmayan büyük sözleşmesini gerçekleştirmek üzere çalışan yöneticilerin kadroya kattığı yerli-yabancı oyunculardan oluşuyor.

Beşiktaş 14 milyon Euro. Çoğu Premier Lig’den gelen oyuncularla yeni bir ziyafet sofrası hazırlamaya çalışıyor. Fenerbahçe de 12 futbolcu almış. Ama onların harcadığı para 24 milyon Euro. Galatasaray mutfağını en pahalı malzemelerle doldurmuş: 13 futbolcuya 26 milyon Euro. Şampiyon Trabzonspor ise sürprizlerle menüyü değiştirmeye hazırlanırken 12 futbolcuya 19 milyon Euro harcamış. Şimdi yöneticiler taraftar baskısından sosyal medya rüzgarlarından sakin limanlara sığınırken, büyük mücadeleyi teknik adamlara devrediyorlar.
Artık çorbayı kaynatacak olanlar onlar… Valerien İsmael… Jorge Jesus, Okan Buruk ve Şampiyon Hocamız Abdulah Avcı…
Dördü de Süper Lig’de başa güreşiyor. Jorge Jesus hem oyuncularından hem de Fenerbahçe taraftarından güven oyu almış durumda. Okan Buruk, Galatasaray’ın kariyeri en zengin değerlerinden biri. Abdullah Avcı, Trabzonspor’da biten düğünün ardından ortalığı toplamak ve yenilenmiş bir kadroyla devam etmek arayışında. Valerien İsmael onlar kadar dominant değil enerjisi ve disipliniyle fark yaratmaya çalışıyor. Keşke kırmızı görmeden işini görse!
Çok renkli bir lige tanık oluyoruz: Dele Alli, Redmond, Weghorst… Lincoln, Henrique, Pedro, Michi Batshuayi… Midstjö, Mertens, Mauro İcardi… Bartra, Bardi, Umut Bozok. Daha kimler var kimler!
Mutfak şeflerinin hayali ideali ve rüyası aynı: Bu zor ve zengin yarışı kurgulamak, yönetmek ve hedefe ulaşmak. Bu zengin malzemeyi dağıtıp eline yüzüne bulaştırmak da var… Umalım ki menülerle sunumlar, oyunlar, pozisyonlar, goller ve en değerli malzemenin, topun kullanılışı güzel ve verimli olur. Favori kim mi? Bilmediğim şeyi söylemem!

Yapma be Josef!
Uçan tekmeye karşı hakemleri ve takım arkadaşlarını koruyup saldırganı zapteden, gördüğü kırmızı kartla cezalı duruma düşen Beşiktaşlı Joseph de Souza “Kendimi güvende hissetmiyorum. Bu sezonu tamamlayıp Türkiye’den ayrılacağım” diyor. Kendi kararındır, saygı duyarız. Bu güvensiz hissetme hali Meksika’da, Arjantin’de, Brezilya’da, Çin’de, Afrika’da ve Avrupa ülkelerinde de var. Duygusal açıklamanı keşke erteleseydin, öfkeni biraz soğutsaydın, senin gördüğün kırmızı kart hepimizin vicdanını yaraladı. Kalbimizi kırmasaydın be Josef...

Haberin Devamı

Elizabeth II
Kraliçe Elizabeth, Prenses Anne’i olimpiyat oyunlarında yarışacak bir binici olarak yetiştirdi. Spor dünyasında da tarihsel roller üstlendi. Futbolu sever, Arsenal’e sempati duyardı. Ama Glasgow Rangers taraftarıydı. İngiltere’nin 1966’da kazandığı tek Dünya Kupası’nı Kaptan Bobby Moore’a o verdi. Bir de rekoru var: Melbourne 1956, Montreal 1976, Sydney 2000, Londra 2012… Olimpiyat Oyunları, İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinde ya onun temsilcileri, genel valiler tarafından açıldı, ya da bizzat oyunların başladığını ilan etti. Dört halka biriktirdi. Beşinci halkayı da (2032 Brisbane/ Avustralya) miras bıraktı. 1971’deki ziyaretinde Jokey Kulüp onun adına “Kraliçe Elizabeth Koşusu” düzenledi. Prenses Anne’e benzeyen onlarca genç kızımız da Veliefendi hipodromunda ona refakat etti.

Haberin Devamı

Spor tercümanlığı
Yıllardır tartışılan konu yeniden gündemde: Futbolda yabancı hoca ve oyuncuların tercümanları, Türkçe’ye çeviri yaparken adeta sansür uyguluyor. Gerçek mesajları ve açıklamaları yansıtamıyorlar. Çoğu sözlerin üzerinden es geçiliyor. Bu arızada kulüp yönetimlerinin çizdiği sınırları da görmek gerek. Yaşar Kemal’den Lucescu’ya kadar bir çok önemli insanın Fransızca, İngilizce tercümanlığını yapan Sinan Serhatlıoğlu “Tercümanların, çalıştıkları alanda bilgi sahibi olması, örneğin futbolla ilgili sözcükleri ve terimleri de hayatın içinden bulup çıkarması gerekiyor” diyor. Tercümanlık sorunu üniversitelerimizle federasyonların ortaklaşa düzenleyeceği “sertifika” programlarında çözülebilir mi? Evet.. Neden olmasın!