Katar 2022’de beklediğimden daha temiz daha keyifli ve daha başarılı bir Dünya Kupası organizasyonu izledik. Bu akşam oynanacak final maçı da umarım hem saha içinde hem tribünlerde hem de Arjantin, Fransa, ve tüm dünyada keyifli, neşeli, güzel saatler yaşatır bize…
Final maçı sonuçlanmadan başarının zirvesine çıkan takımlar da var. O takımların en başında Gianni İnfantino’nun başkanlığındaki FIFA yönetim kurulu üyeleri geliyor. Sıkıntısız bir organizasyonla milyar dolarlık karlılık yaratarak futbolu endüstriyel sporların liderliğine taşıyorlar.
Şimdiden sadece 32 takıma ödenecek paranın toplam 440 milyon dolar (yaklaşık 8 milyar TL) olduğunu dikkate alırsak pazarın büyüklüğü daha iyi anlaşılır. Bu paranın 42 milyon doları (yaklaşık 750 milyon TL) şampiyon takıma verilecek.
TV yayın hakları, bilet satışı reklam ve sponsorluk gelirleriyle FIFA’nın finansal topu hiç yere inmeden yükseklerde uçuyor. Paranın cazibesi, FIFA ve İnfantino’nun iştahını daha da kabarttı. 2026 Dünya Kupası, 48 takımla düzenlenecek. Meksika, Amerika ve
Ne 2018’de final hakkını üç golle kaybettikleri o travmatik maç, ne de 2022’ye kaleci damgası vuranlardan Livakoviç’in efsane penaltı kurtarışları…
Ne Luka Modric ne Kovacic ne de Perisic…
Geçmişteki tatsız anılar… Ya da yeşil çimlere ayak basan rakip Hırvatistan yıldızları… Hiçbiri korkutamadı, bozamadı, sarsamadı Arjantin’i..
Neden derseniz…
Arjantin Messi’ydi dün gece…
Messi de Arjantin!
Sevgilinin parmağındaki tek taş yüzük gibi parlayan süper star Lionel Messi, takımıyla bütünleşmiş, sorumluluğu üstlenmiş, sahanın her yerine basarak yeteneğinin yanına emeğini de koymuştu…
Heyecan, coşku, tempo, sür’at, mücadele... Giden ve gelen duygularla yaşanan fırtına gibi Hırvatistan-Brezilya maçının ardından... Sakin, akıllı, disiplinli oyunla başlayan Hollanda-Arjantin maçı da kasırgaya dönüştü. Birincide ne kadar soluk soluğa bir koşu ve oyun içi git-gel’ler varsa, ikincide de o kadar heyecan ve gerilim vardı. Yaşlı Kurt Van Gaal (71) ile Lionel Scaloni (44) arasındaki maç koşan adamların mücadelesi değildi. Topu kazanan takım mutlaka bir düzen ve sistem içinde golü bulmaya çalışıyordu. Bu anlamda hücum ederken bile kontrolu elden bırakmadılar. Bence spor adamlarının karşılıklı saygı gösterisiydi bu. O nedenle oyunun sırları savunmalarda gizlenmişti. Hollanda savunmasında üçlünün ortasında Van Dijk ile iki yanındaki Timber ve Ake fazla riske girmeden oyunu taşımaya çalıştılar. Arjantin’in,, takımıyla bütünleşmiş, yalnız adamlıktan kurtulmuş kaptanı Lionel Messi ise o üçlüden uzakta, orta alanda adeta yürüyerek oynuyordu. Topla her buluşmasında çevresini saran ortalama
Katar’daki 2022 Dünya Kupası’nda gördüğümüz en parlak yıldızlar. Kylian Mbappe ve Lionel Messi oldu. Brezilyalı Neymar ve Portekizli Ronaldo bugüne kadar aynı heyecanı yaratamadılar.
Mbappe, genç enerjisi, topla buluştuğunda ortaya koyduğu sürati ve golleriyle büyük hayranlık kazandı. Savunmacılar, onu durduramıyor, hızına yetişemiyorlar. Kaleciler şut mu atacak, pas mı verecek kestiremiyor. Vurursa nereye nasıl atacak topu, çözemiyorlar.
Kylian Mbappe, Zinedine Zidane’ın bıraktığı tahta oturdu bence. 2018 Dünya Kupası’ndaki zaferinden sonra Qatar’ı da fethetti.
Premier Lig’in verimliliğine kalitesine ve Gareth Southgate’in hocalığına saygı duyan futbolsever olarak bu Kupa’daki favorim elbette İngiltere. Ne var ki Mbappe’li Fransa ile çeyrek finalde (erken) buluşmaları bence kötü bir tesadüf oldu. Yine de kazanan kim olursa olsun alkışlayacağım.
Bu Kupa’nın en talihsiz yanı, hayallerdeki İngiltere-Fransa ya da Arjantin-Brezilya finallerine en baştan yolu kapamasıdır. Böyle bakınca sormadan edemiyorum: Her aşamadan sonra
Bizim spor gazetecileri mahallesinin en şık abilerinden biriydi Nihat Geven. Keskin zekasıyla hemen her şeyden mizah çıkaran eğlenceli, engin gönüllü, güler yüzlü bir adamdı.
Girişte “di’li geçmiş zaman”ı kullanmak o kadar acı ki Nihat’ı anlatırken. Sadece bir meslektaşı, bir kapı yoldaşını değil, aynı zamanda çok değerli bir dostu kaybetmiş olmanın acısı bu. Garip bir yalnızlığa kapılıyorsunuz. Sabahlara kadar süren, dedikoduyla başlayıp meraklı telefon konuşmalarıyla manşetlere uzanan o neşeli masa sohbetleri yok artık.
Nihat Geven evet şık abilerden biriydi. Gazetecinin hem giyiminde hem de kişiliğinde tertemiz düzgün ve ille de “yakışıklı” olmasını isterdi.
Milliyet’teki yılları çook eskiye uzanıyor. Fatih Terim’in de babası Talat Terim tarafından futboldan men edildiği, kaçak oynadığı yıllardan kardeşi Ahmet Geven’in aktardığı bir anekdot: “Abim, Fatih Hoca ile birlikte başladığımız futbol maceramı bir günde bitirdi. Bana vasat sıradan bir oyuncu olacağımı, gazetecilik için Haber Ajansı’na gidip meleği öğrenmemi
2022 Dünya Kupası’nın grup maçlarında tanık olduğumuz en önemli yenilik, bence maça eklenen “oynanmamış” dakikalar. Hep birlikte gördük ki maça eklenen zaman ortalama 8 dakika!
FİFA’nın Katar’da oynanan maçlarda ortaya koyduğu bir tavır var: Maçtan çalınmış dakikaları saniyesine kadar hesaplayıp sahibine futbolsevere iade etmek.
Oyuna saygı gösterisi.
FİFA Hakem Komitesi Başkanı Pierluigi Collina, oyuncuların sakatlık ve tedavi uygulamasına duyarlılıkla yaklaştıklarını bu uygulamada geçen zamanı dikkatle ölçtüklerini açıklarken VAR konusunda da hakemin izleme ve karar süresini çabuklaştırmak istediklerini açıklıyor.
Maça eklenen zaman konusunda akla gelmeyen konulardan biri de gol sevincinin “takımca” kutlanması… Collina sahadaki oyuncuların önce golü atan oyuncunun üstüne çullanarak (!) sevinci paylaşmasıyla birlikte teknik direktör ve kulübedeki yedek oyuncuların da gösteriye katılmasını normal karşılıyor; “Futbol, eninde sonunda bir oyun ve eğlencedir” diyor.
M
Seveni de vardı sevmeyeni de. Ama güvenmeyeni yoktu. Hıncal Uluç, sıra dışı gazeteci, olağanüstü iddialı yazar, eşine az rastlanır sporsever… Savaşçı olduğu kadar barışçı, barışçı olduğu kadar da savaşçı bir ağabeyimizdi.
Korkusuz, aklının ve vicdanının kabul etmediği her şeye itiraz eden, sesini yükselten adamdı. Genel kabul görmüş bir uygulamayı, planı, oyunu ya da taktiği alabildiğine eleştirir, olmazsa son kozunu oynardı.
Onun son kozu kişisel çatışmaydı. Bu haline çok itiraz ettim. Özellikle antrenörlere ve kulüp başkanlarına itirazlarını kabul ettiremiyorsa, meseleyi sen-ben kavgasına taşırdı. Böylece arızadan sorumlu tuttuğu kişiye ısrar ederek ‘ya sen ya ben’ mesajı verir, vazgeçmezdi.. Yine de kapıştığı kişilerle dostluğunu ısrarla sürdürürdü. Zaman zaman haksız ve yanlış hükümler verdiği de olurdu ama… Kişisel çıkarı için hır çıkaran bir adam olmadı.
Hepimizin özgürlük meşalesini taşıyordu. Göremediğimiz, çözemediğimiz, kapalı kapıları aşıp yazamadığımız
Futbolun gelmiş geçmiş en büyük oyuncuları arasında ilk sırayı Brezilyalı Pele ile Arjantinli Diego Armando Maradona paylaşır. Peki hangisi önde? Hemen her futbolseverin gönlünde yer tutan, asla vazgeçemediği kahramanlardır onlar. Diego Armando Maradona, Pele ile birlikte FİFA tarafından 20. Yüzyılın En Büyük Oyuncusu unvanıyla ödüllendirildi. Maradona, adını ilk kez 1978 Dünya Kupası hazırlıklarında duyurdu.
Ev sahibi ülkenin takımına şampiyonluğu kazandırmak için yoğun bir program uygulayan Teknik Direktör Cesar Luis Menotti, 17 yaşındaki yıldız adayı “harika çocuk” Maradona’yı maçlar başlamadan önce aday kadrodan çıkarıp evine gönderdi. Karizmatik hoca şok yaratan bu kararın gerekçesini “O daha çok genç. Tecrübesiz… Gelecek turnuvalarda parlayacak, bir yıldız olarak olarak alkışlanacak” sözleriyle açıkladı.
Maradona 1982 Dünya Kupası’na şampiyon takımın yıldızı olarak katıldı. Arjantin Milli Takımı’nın İtalya önünde uğradığı yenilgi ile evine döndü.
Tarihe